BirGün yazarı Sevin Okyay’ın hayatı kitap oldu. Gazeteci yazar Pınar İlkiz 4 yıl boyunca O’nunlaydı. Ve sonunda Pınar İlkiz imzalı ‘Hakikaten-Sevin Okyay Anlatıyor’ okuyucularıyla buluşuyor

Herkesin sevgilisi Sevin Okyay kendini anlatıyor

Hülya Çam

Gazeteci, yazar Pınar İlkiz’in 2014’te yazmaya başladığı ‘Hakikaten-Sevin Okyay Anlatıyor,’ 9 Eylül’de okuyucuyla buluşuyor. Sevin Okyay ve Pınar İlkiz ile birlikte geçirdikleri 4 yılı ve Sevin Okyay’ın bilinmeyenleri üzerine bir sohbet gerçekleştirdik. Ayizi Yayınları etiketiyle raflardaki yerini alacak olan kitap, herkesin sevgilisi Sevin Okyay’ın aslında kim olduğunu anlatıyor.

» Sevin Okyay hakkında kitap yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
P. İlkiz:
Ayizi Yayınları’ndan İlknur Üstün, Ocak 2013’te beni aradı, “Kadınlarla ilgili söyleşiler yapıyoruz, sen de yapar mısın?” diye sordu. Kabul ettim ve Sevin Hoca ile yapmaya karar verdim. Sevin Hoca’ya gitmeden önce bir geçiş kapısı olarak kızı Elif’e sordum, ardından kendisine sordum o da “Olur” dedi. Ama ilk başlarda ikimiz de bu kadar ciddiye almamıştık bu fikri.

» Kitabın adı?
P. İlkiz: Sevin Hoca ile konuşurken fark ettim, kendine has tonlamayla çok fazla ‘hakikaten’ diyor. Bir ara 93 tane ‘hakikaten’ saydım. Bir noktadan sonra ipin ucu kaçtığı için 90’dan fazla diye bıraktım önsözde. Kitabın adı da oradan geliyor.

» Ne zamandır tanışıyorsunuz?
P. İlkiz:
2005’te Marmara Üniversitesi İletişim Bilimleri’nde yüksek lisansa başladım. Orada Janet Barış ile tanıştım, o da Sevin Hoca’nın eski öğrencisi ve asistanı Ferhat Uludere ile arkadaş. Sevin Hoca da evindeki arşivi düzenlemesi için birini arıyor, beraber Sevin Hoca’nın evine gittik. Giderken de düşünüyorum, “Bizde de çok kütüphane var ama bu nasıl bir arşiv ki düzenleyecek birine ihtiyaç duyuyor” diye. Eve gidince gördüm. Gazete küpürleri, İstanbul Film Festivali’nin eski bütün kitapçıkları, caz CD’leri, yerli-yabancı polisiye kitaplar, CD ve DVD’lerden oluşan bir arşiv vardı. Gazete küpürlerinin hepsi tastiflenmişti ama fiziki olarak oradalardı. 2006’nın sonundan 2007’nin ortasına kadar çalıştık.

S. Okyay: Kutlukhan “Abicim ya, bu küpürlere gerek yok, internet var. Oradan hepsini buluyorsun” dedi. Hayatımda böyle yalan görmedim. Bulamıyorsun, hâlâ da bulamıyorum. O zaman da inanmıyordum şimdi de inanmıyorum.

herkesin-sevgilisi-sevin-okyay-kendini-anlatiyor-345965-1.

» Kitabın yazımında en çok ne zorladı?
P. İlkiz:
En çok zorlayan durmak bilmemek oldu. Sevin Hoca da “Bir yerde duracaksın artık değil mi!” diyordu. Çünkü bir yerde durmam gerekiyordu. Konuştukça soru soruyu doğuruyordu.

» Kitapta “hizmetçi ruhluyum” diyorsunuz.
S. Okyay:
Titiz ve çalışkan bir insan değilim. Bazen kendimi minibüs muavini gibi düşünüyorum çünkü onu fiilen yapıyorum. Minibüse bindiğimde ‘arkadan var mı verecek?’ diye sesleniyorum, üstüme vazife olmayan işleri yapıyorum. Bir de garip bir tertiplilik anlayışım var, kendimle ilgili olmayan.

» Sevin Okyay’ı nasıl tanımlıyorsunuz?
S. Okyay:
Annem bana ‘maymun iştahlısın’ derdi ki öyleyimdir. Okumaktan, yazmaktan hiç bıkmadım. Yaptığım işi seviyorum. Başka işler de yapabilirdim ama aklımdan bile geçmedi. Hemen hemen çalıştığım her yerde kazıklandığımı biliyorum ama aldırmıyorum Kutlukhan, “Yaptığı işi zaten seviyor, üstüne bir de para vermelerine hayret ediyorum!” diyordu.

» Çok yönlü olmanızın sebebi de bu mu?
S. Okyay:
Çok yönlü olmamın sebebi annem. Klasik Türk Müziği, Türk Halk Müziği, Klasik Batı Müziği’ni çok severdi ve bizi de hepsine götürürdü. Akranlarımın hiç görmediği oyuncuları, müzisyenleri görerek büyüdüm. Bir de maçlara götürürdü. Başından bilerek geldiğimizden her tarafımız sağlam. Sonradan ezberlemek durumunda kalmadım, sadece gelişmeleri izledim o kadar.

» Sevin Okyay’ın bilinmeyenlerini dışarıya açmak size bir sorumluluk yükledi mi?
P. İlkiz:
Herkesin hayatı, anlatmak istediği kadardır, ben evine çok girip çıkmanın avantajını kullandım. Ama bunu ihlal etmemem, o sınırı çok iyi korumam gerekiyordu. Magazinsel boyuta da kaçabilirdim ama Sevin Hoca’yı anlatırken buna gerek yok.

S. Okyay: Hiç aşık oldun mu diye sorunca “Kime ne?” diye bir cevap alıyor çünkü.

P. İlkiz: Kitabın içinde ses kaydını kapatmamız gereken bir yer hiç olmadı. Herkes Sevin Hoca’yı çok sever, sorduğunuzda çok donanımlı olduğunu söyler -ki öyle-. Ama 4 yıldır merak ederim şimdiye kadar Sevin Hoca için niye kimse bir şey yapmadı?

S. Okyay: Ciddiye almıyorlar herhalde. Onların ciddiye alma ölçütleri nedir onu da bilmiyorum. Beni televizyondan izlediklerinde hep “Biz sizi çok seviyoruz, isim neydi pardon?” diyorlardı.

» Cesaret mi edemiyorlar?
P. İlkiz:
İnsanlar Sevin Hoca’ya dışarıdan bakınca çekindiklerini söylüyorlar. Halbuki Sevin Hoca herkesle sanki çok uzun yıllardır tanışıyormuş gibi rahat konuşuyor. O yüzden insanların çekinme halini anlamlandıramıyorum.

» Sevin Okyay hakkında en çok şaşırdığınız bilgi ne oldu?
P. İlkiz:
Sevin Hoca’nın kendisini ‘Sevin Okyay’ın ablasıyım’ diye tanıttığını bilmiyordum.

S. Okyay: Sürekli davetiyeleri unuttuğum için hep mekânların kapılarından içeri giremiyorum. Görevliler oraya bağlı çalışmadıkları için tanımıyorlar beni. Yine öyle bir gün Engin geldi Türsak’tan, “Sen ne yapıyorsun burada?” dedi, “Davetiyemi unutmuşum” dedim. “Gir çabuk içeri!” dedi, “Utanmıyor musunuz?” dedi çocuklara, anlamadılar bile neden utanmaları gerektiğini. Dışarıda o kadar beklemişim, içeri bir girdim Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nden iki öğrencim, iki de kız almışlar yanlarına, yiyip içiyorlar. “Siz nasıl girdiniz içeri?” dedim, “Sevin Okyay’ın öğrencisiyiz dedik” dediler. “Ben Sevin Okyay’ım diye kendimi parçalıyorum beni almıyorlar” dedim. “İnanmamışlardır Hocam” dedi. “Terbiyesiz!” dedim tabii ama tamamen haklı. İnanmıyorlar gerçekten. Sevin Okyay deyince ne düşünüyorlarsa artık. Ben de bundan ilham alarak, öğrencilerim girebiliyorsa ablası da ablası da girer dedim. Ama en son biri beni yakaladı “Gir içeri Allah müstahakkını versin” dedi, abla muhabbeti de böylece çöktü.

P. İlkiz: Sevin Hoca, Politika’nın muhabiriyken Zetinburnu’nda başına gelen bir olay var ona çok şaşırmıştım.

S. Okyay: Politika’dan beni Devrimci Gençlik Derneği’ne yolladılar. Gittim konuşmaya, onlar da cenazeye gidiyorlarmış, dediler ki “Bacım sen şurada otur yarım saate kadar arkadaşlar gelirler.” Arkadaşlar gelmediler tabii. Ben de potin-parka kılığında olduğum için polis beni alıp götürdü. Dört gün güzel güzel yattım içerde.

» Sizi ‘Sevin Okyay’ yapan en büyük faktör anneniz diyebilir miyiz?
S. Okyay:
Oturup ders vererek yetiştirmek yerine her şeyi yaşatıp izlettiği için O’dur. En azından onun bizi her yere götürmesidir, hiçbir yere tek başına gitmez daima bizi de götürürdü. Hatta ben kazık kadar bir kızdım boyum, yaşıma göre uzundu. Dram Tiyatrosu’na 14 yaşından küçük çocukları almıyorlardı, beni çocuk kavruk kaldı diye içeri sokuyorlardı. Doğrudur tabii en büyük faktör annemdir. Ama çok anlaşmazlıklarımız da olurdu.