Hesaplaşma

Türkiye İstatistik Kurumu’nun 30 Mayıs tarihinde açıkladığı Ekonomik Güven Endeksi Mayıs ayında %4,9 oranında azalarak 98,3’den 93,5’e geriledi.

Piyasa ekonomisinin uygulandığı ülkelerde piyasa katılımcılarının güveni önemlidir. Ekonominin geleceğine ilişkin inancın bir göstergesi olan güven endeksinin azalması, piyasa aktörlerinin geleceği görmekte zorlandıklarının da bir göstergesidir.

Peki, Türkiye ekonomisine güven neden gittikçe azalıyor? Bu sorunun yanıtı gayet açıktır: uygulanan ekonomik politikaların ve iktidarın ekonomik gelişmelere olan yaklaşımının sonucunda Türkiye, ekonomisi öngörülebilir bir ülke olmaktan çıkmıştır. Ekonomi yönetimi, ekonomik gerekçelerden ziyade, içinde bulunulan dönemin politik ihtiyaçlarını göz önüne alarak karar vermektedir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Sakarya’da yaptığı konuşmada “Siz bakmayın kur üzerinden oynanan oyunlara, 24 Haziran’dan sonra bunlarla hesaplaşacağız” dedi. Devlet yönetimin en tepesinde bulunan kişinin bu ve benzeri söylemleri ciddi şekilde olumsuz ekonomik sonuçlar doğurmaktadır.

Bugün alınan ekonomik kararlar gelecekte sonuç doğurur. Dolayısıyla karar vericiler geleceğe dair öngörülerinin gerçekleşme olasılığını dikkate alır. Mevcut durum ekonominin aktörlerinin Türkiye hakkında olumsuz bir beklentiye girmelerine yol açmaktadır.

2018 yılının başından itibaren yabancı yatırımcıların ülkeden çıkmaya devam ettiklerini biliyoruz. Merkez Bankası’nın açıkladığı verilere göre, Şubat ayının ikinci haftasından beri, son 3,5 aylık dönemde, yabancı yatırımcılar Borsa İstanbul’da 1,2 milyar ve devlet iç borçlanma senetlerinde de 1,2 milyar dolarlık satış yaparak toplam 2,4 milyar dolarlık kaynağı ülkeden çıkarmışlardır.

Ancak bu bilgi yanıltmasın. Yalnız yabancılar değil, yerliler de fırsat buldukça ülkeyi terk ediyor. Güney Afrika menşeili Küresel Servet Göçü Analizi raporuna göre Şubat ayı sonu itibariyle bir milyon dolar ve üzeri serveti olan altı bin Türk vatandaşı servetlerini ülke dışına çıkarmışlardır.

Sermayenin ülke dışına çıkıyor olmasının etkilerini hem borsada hem de tahvil faizlerinde görüyoruz. Borsa İstanbul Şubat ayı sonundaki 119 bin seviyesinden yaklaşık %20 değer kaybederek 96 bin seviyesine gerilemiştir. Benzer şekilde iki yıllık tahvil faizleri de yükselerek %18,27 seviyesine ulaşmıştır.

Dünya’da gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışı devam etmektedir. Mayıs ayı içinde bu ülkelerden 12 milyar doların üzerinde çıkış yaşandı. Böyle bir dönemde dış kaynak ihtiyacı oldukça yüksek seviyede olan Türkiye’nin sermaye bulmakta giderek daha zorlanacağı açıktır. Piyasa koşullarının bozulduğu bir dönemde iktidar mevkiinde olanların piyasalarla “hesaplaşacaklarını” açıklamaları bu olumsuz durumu daha da zora sokmaktadır. Yabancı yatırımcıların bozulan beklentileri karşısında dün MB Para Politikası Kurulu faizlerde beklentilerin çok üzerinde 175 baz puanlık bir artışa gitti. Anlaşılan Londra’ya geçen ay yapılan ziyarette yabancı yatırımcılara verilen sözler tutuldu. Ancak bu faiz artışı da beklenen sermaye girişine yol açmayacaktır. Faiz artışının hem talep hem de yatırım yönünde ciddi bir daralma yaratması kaçınılmaz olduğundan Türkiye hızla bir durgunluğa doğru gitmektedir.

Sonuç olarak, eğer bir hesaplaşma yaşanacak ise, bu hesaplaşma Türkiye ekonomisini bu duruma düşürenlerle 24 Haziran seçimlerinde sandıkta yaşanacaktır. Yükselen enflasyon, artan faizler, yüksek döviz kuru, artan işsizlik ve büyüme beklentisi yavaşlayan bir ekonominin sorumlularınını demokrasinin en temel aracı olan seçim sandığında, bunun siyasi bedelini ödemeleri gerekir.