Ülkenin ve dünyanın hali ortada. Eskiden de durum pek parlak değildi, ama bir şeylerin değişeceğine dair umut daha fazlaydı. Başucu kitaplarımdan biri olan 'Etika'da Spinoza, 'umut' kavramını 'korku' ile birlikte ele alır ve şöyle der: "Umut, gerçekten, olması bize kesin değil diye görünen gelecek veya geçmiş bir şeyin hayalinden meydana gelmiş kararsız bir sevinçten başka bir şey değildir. Korku, tersine olarak, yine kesin olmayan bir şeyin hayali ile meydana gelen kararsız bir kederdir. Şimdi bu iki duygulanıştan şüpheyi kaldırırsanız, umut güvene, korku umutsuzluk haline düşer..." Başka bir çeviride de umutsuzluk yerine çaresizlik sözcüğü tercih edilmiş.

ÇARESİZLİK

Bugün ağırlıklı duygu çaresizlik. Geçmişten günümüze tekrarlayan başarısızlıklar, çaresizlikle birlikte aynı kökenden beslenen alaycılığı da hâkim kıldı. Bloch, ütopik alaycılıkla, kayıtsızlığa neden olan alaycılığı birbirinden ayırır. Hatta bu kayıtsızlığa neden alaycılığa 'dalgacılık' der bir yerde. Ancak dalgacılık ve çaresizlikten kaynaklı kayıtsızlık, insanın kendini koruması amacıyla geri çekilmesine neden olarak o korkulan 'yenilgi'nin kesinleşmesine yarar sadece. Zaten bu yirmi yıllık iktidar döneminin yaptığı en büyük tahribat, daha fazla demokrasi vaadiyle demokrasinin bütün araç ve imkânlarını yok etmesi, siyaseti zayıflatması oldu. Sabahleyin gazetesini okuyan, akşamları haberleri ya da açık oturumları izleyen biri, sahip olduğu bu bilgiyle ne yapabilir? Sanki yapacak bir şey yok gibi hissederek yaşadığı bu zamanda o kişi ya çaresizliğe ve umutsuzluğa düşecek ya da o ağır duyguyla baş edebilmek için dalga geçecek, inkâr edecek, okumayı ve izlemeyi bırakacak.

Çaresizlik duygusuyla baş edebilmek için sinirbilimci Antonio Damasio'nun 'Spinoza'yı Ararken'de yazdığı gibi, Spinoza'nın bir yöntem olarak kitabında gösterdiği, hevesle kavramaya ihtiyaç duyan ruhun hayatını ve mücadelesini, bilimsel bilgi ve estetik deneyimler aracılığıyla güçlendirmek. Onun görüşüne göre, bilimsel bilgi ve insancıl gelenekler birleştirildiğinde, hevesle kavrama ve harekete geçme de anlamlı bir hale gelir.

GERÇEKDIŞI UMUTLAR

Aslında Winnicott da, benzer biçimde çaresizliğin bilme arzusunu kışkırttığını yazmıştı. Hevesle kavrama isteği olmaksızın zihnin kendisini canlı hissedemeyeceği ortada. Damasio, inançla anlamak yerine bilimsel bilgiyle anlamayı koymasının nedeni de, umudun doğasından kaynaklanıyor. Bir şeyi arzulamakla, umut etmek aynı şey değil. Umut etmek, umudun gerçekleşemeyeceğini kabul etmek anlamına da geliyor, eğer Spinoza'nın yazdığı gibi umudun gerçekleşmeyeceğine dair kuşku ortadan kalkarsa umut 'güven'e dönüşür. Bilimsel bilgi, gerçekliğin bize neler getirebileceğinin muhakemesini yapmamıza ve sınayabilmemize olanak verdiği için değerli Damasio için. Gerçekdışı umutlar kadar umuda zarar veren başka bir şey yok.

Psikanalitik açıdan idealler ile umutsuzluk ya da çaresizlik arasında güçlü bir ilişki var. İdealler, dünyanın nasıl bir yer olmasını ve kendimizin bu dünyada nasıl biri olarak yaşamak istediğimizi gösterir. Eğer ideallerimiz yoksa hiçbir şey zahmete değmez gibi görünür. Ama ideallerimizin bütünüyle gerçekleşeceğini sanmak da bir yanılgı olur, idealler biz ilerledikçe uzaklaşan ufka benzer; bu sayede hareket ederiz, yaşamımız ve yaptıklarımız bir anlama kavuşur. İdeallerin, toplumsal simgelerin sarsıldığı bir zamanda, bu ideallerden vazgeçmek yerine, onları gerçekçi amaç ve beklentilerle güçlendirmek en doğrusu. Hevesle anlamaya çalıştıkça…