Vadinin içindeki evleri dağlar, uçurumun başındaki eski evleri bulutlar değil, yalnızlık ve çaresizlik karartırdı. Kış akşamları bir tuhaf olur, sabahın kokusunu bir daha alamayacağımızı, kuşların sesini hiç duyamayacağımızı hissederek uyurduk. Ben altısındayım, abim Wusıw on ikisinde, ben daha gece gibi kara önlüğü üstüme çekmemişim, o ilkokuldan mezun gururlu, uzun bir bahçede yan yana yükselmiş ağaçlar gibiyiz. Ötede, çocuk gözümüzün uzanamayacağı bir köşede, dedem Düzali ile Xeyzan nenem yatıyor. Bawa Duzali’nin tahta kara bir tarakla önüne geçip bıyığını taradığı küçük ayna bile kapkara kesilmiş.

Damda, yıldızların altında ışıl ışıl yattığımız geceler bir hayal gibi şimdi, ben karanlıktan korkuyorum, çocuğum ne yapam, Duzali yattığım yerde kıvrandığımı gecenin içinde duyuyor, dede sabah olacak mı, diyorum, torunum korkma, Haq vardır var, diyor, Wusıw galiba içinden bana kızıyor. Şimdi perdeyi açsam ne yıldızlar sayılır, ne evin sol yanındaki uzun akasya ağacı, ne de tarlaların rüzgârda sallanan dalları görünür. Kapı, arkasında çapraz asılı kırma tüfek, tahta masa, askıdaki gocuk, ayran yaydığımız tulıx, çatal, kaşık, her eşya yerinde mahzunca duruyor. Tahta ağır kapı açılsa, bir damla esinti bile girmez içeri, gökteki tek yıldız hiç ışık atmaz, yalnız bir kurbağa bile, -Haq için- vıraklamaz.

Keşke hemen sabah olsa, Duzali’nin pilli radyosu çalışsa, içinde bir insan konuşsa, bir yerde polis gençleri öldürmüş, başka bir ülkede savaş sürüyor, şehrin en işlek sokağında bomba patlamış yaralılar da var, hiç olmazsa arkada bir mahsun Erivan ezgisi duyulsa, hiçbiri bu gece olmayacak biliyorum, o yalnız ve umutsuz dağlarda, o zifiri karanlık gecelere, ağır ağır geçtiğinden Hewnê Zımıstan derlerdi, Kış Uykusu.



Ne bahara, ne yaza benzemez bu gece, akşamüstü saat altıda yatağa girip sabahın gelmesi beklenirdi. Uyku gelmez, rüyalarda tek karabasandır, ışık vermeyen gaz lambasının yağı bitmiş, uçurumun altında kederli Harçik akışına son vermiş, buz tutmuştur. Hiçbir şeyin rengi yoktur, dağın, ayın, ağacın, yeraltında akan ırmağın, her yer gecedir, canlı cansız, dağ, taş, kuş siyaha kesmiştir. Bıraksan bırakılmaz, gidecek bir yer yoktur, dağın ardı karanlıktır, ırmağın ötesi kara, uzaktaki küçük evlere de ulaşamazsın, çaresizsin, günün aydınlanmasını bekleyeceksin. Bunun bir sonu var, çünkü.

Başta her şey geceydi, aydınlıktan önce her yer karanlıktı, uçsuz bucaksız gece, insan bu yüzden siyah renkten bile hep korktu. Hortlaklar, ecinniler, yeraltı canavarları, sıçanlar, yılanlar, tekmil yaratıklar hep ormanda, yeraltında ya da karanlık izbe yerlerde yaşardı. Eskilerden modern zamanlara kara kötülükte özdeşti, Hitler’den Kara Gömlekliler’e. Kal u beladan bu yan, ulu yaratıcıya isyan bayrağı açan iblisin parlak tüylü kılları, günümüzde dünyayı sarmış, her canlıyı tehdit eden dinci faşizmin bayrağı simsiyahtır.

Koskoca ülke nice yıllardır, ağır bir Kış Uykusunda ve bir türlü uyanamıyor, Gezi’deki kalkışma tam üç yılını devirdi, gencin, yaşlının, çoluğun çocuğun şenlendirdiği, özgürleştirdiği şehirlerin ferah meydanları birkaç aydır IŞİD’çinin, TAK’çının bombalarıyla tenhalaştı nicedir, işin kötüsü karanlık gitgide koyulaşıyor. Bir ülke, Game Of Thronse’un Kış Kalesi sakinlerinin bekledikleri geceden daha beter bir geceyi bekliyorlar, elleri bağlı izliyorlar.

Avrupa’ya yerleşelim, Amerika’ya yeşil kart başvurusu yapalım, İngiltere’de Ankara Antlaşması var, diyenler çoğalıyor. Ülkenin ötesi de karanlık halbuki, şehirler, köyler, sokaklar tenha, herkes evlerine çekilmiş erkenden, bir çıkış arıyor, tüm insan soyu. Orlando’dan Paris’e, Şam’dan Halep’e karanlığın adamları, yeraltı canavarları, sürüngenler, insan soyunu –cehennem umacısı ve sahte bir cennet vaadiyle- hayat boyu derin bir Kış Uykusuna hapis tutmaya çabalıyor.

Oysa tüm muradları beyhude, bu dönemin de bir sonu var. Gezi’deki aydınlık, gaz fişeklerinden değildi, hayal hiç, o günler geri gelecek yine, Kış Uykusu eninde sonunda bitecek, meydanlar bir bahar esintisiyle homurdanacak, şehirler, ilçeler, geniş meydanlar sarsılacak, karanlık çekilecek, gün doğacak, aydınlık gelecek mutlaka. Aydınlanmacı liselilerin yaktığı meşale Kış Uykusunun da sonunu haber veriyor.