Uzaktaki dostlar nabzı ölçmek düşüncesiyle sıkça soruyorlar “Sizin oralarda seçimler nasıl gidiyor” diye.

Uzaktaki dostlar nabzı ölçmek düşüncesiyle sıkça soruyorlar “Sizin oralarda seçimler nasıl gidiyor” diye. Hemen her sorana benzer cevapları verip duruyorum. Hiçbir heyecanı yok. Sahiden de öyle. Epey bir süredir, gerek seçmen kimliğimle oy kullanarak, gerekse seçimlere kenarından köşesinden bir şekilde müdahil olarak izleyip gözlemleyebildiğim kadarıyla son otuz yılın bölge açısından en “heyecansız” seçimi diyebilirim. Hatta bölge açısından yetmez Türkiye ve Kürdistan açısından da öyle…

Seçimlere iddia sahibi olarak katılan ve adaletsiz, hakkaniyetsiz seçim barajı nedeniyle temsil şansını yakalayabileceği varsayılan dört parti var orta yerde. Bunlardan biri 13 yıldır iktidarda. Diğer üçü ise muhalif. İktidardaki “zulmet” ile abat. En hafifinden halk tabiriyle “yiyor, ama çalışıyor”. Yediği ayan beyan da! Nasıl çalıştığı ise tartışmalı.

İktidar, iki koldan cumhurbaşkanı ve başbakan makamları ve şahsiyetleri üzerinden ikili salvo hareketi ile seçim çalışmalarını yürütüyor. Bütün muhalefetin kendi iktidarlarına karşı “yekvücut” olduklarından dem vuruyor her mitingte, her fırsatta. Muhalefette dili döndüğünce çok haklı olarak iktidarı-muktediri eleştiriyor. Halk, büyük çoğunluk, yani mazlum ve mağdur olan “büyük insanlık” çaresiz…
Seçmen mevut iktidarla yürünemeyeceğinin, yürünmemesi gerektiğinin farkında. İktidarı bir daha iktidar yapmamak için dünden bugüne hazır. Hazır ama çaresiz! İktidarın yerine koyacağı iktidar alternatifleri konusunda çaresizliğinin yanında yetersizlikler var.

Cumhuriyet Halk Partisi, ne programıyla ne de “büyük düşünebilme” zafiyetiyle uzun yılların muhalif partisi olarak iktidara alternatif olup onun yerini alabilecek olgunlukta değil. Büyük İnsanlığa, kitlelere yeterince güven ver(e)miyor. Çünkü kendisi bile mevcut iktidarın yerine iktidar olabileceğine inanmıyor. “Oy oranımız yüzde 35’i işaret ediyor” diyor. Aslında yüzde otuzlar bandını zor yakalayabileceğini kendisi de biliyor. İşin ilginç tarafı gönlü CHP’den yana meyledenler de bu CHP ile olmayacağını / olamayacağını biliyorlar. Bildikleri halde Kürdün kelamınca “Zewacê bê dil” oy veriyorlar.

Milliyetçi Hareket Partisi kısırdöngü içinde. Her daim gerginlikten, gerilimden beslenerek milliyetçi oylara talip olan parti, silahlarının bir bölümünü mevcut iktidara kaptırdığından ve yeni argümanlar da üretemediğinden “orta karar” bir muhalif parti olarak siyasi hayatını sürdürebildiği kadar sürdürmek, “kendisine yeter” modunda.

Geriye kalan parti en genci, en temiz ve yıpranmamış olanı, Halkların Demokratik Partisi… HDP, İktidar olmaya aday söylemleri ve projeleri olmakla birlikte, “Türkiyelilik” perspektifi ekseninde gönüllerdeki iktidarı alması ve bu ülkede sahiden iktidar olması mümkünken; kendi dışındakilerin yarattığı kaos ekseninde maalesef hâla seçim barajı meselesiyle boğuşuyor. Ve seçmen tabanı kitlelere, barajın aşılıp iktidarın despotluğunun kırılabileceği bir söyleme “büyük insanlığı” ikna etmeye çabalıyor.

Halbuki Batı’da; Yunanistan’da, İspanya’da sıkı bir sol demokrat rüzgâr esiyor. Bu rüzgârın Türkiye’yi de kanatları altına alması mümkün… Ve bu mümkünatın güçlü sacayakları var. İlki HDP, çok büyük ve dinamik bir örgütlülüğe sahip, aynı zamanda sürekli gelişen ve büyüyen bir profili ve altyapısı var. Bir diğeri CHP, tek partili yıllardaki geçmişindeki bütün o “kara delikler”e rağmen hâla “solcu”luğa meyletmesi mümkün! Şimdilik çok zor görünse de; yeterki hem programatik, hem de örgütlülük açısından içindeki “safraları” temizleyip cesur ve kararlı adımlarla “yeni bir sayfa” açsın. Ve bu tuhaf ülkede her daim geçmişi olan parlamento dışı muhalefet anlamında “Gezi”li, “Haziran”lı sokağın, meydanların, parkların büyük gücü…

Bütün bu yansıyan görüntüler üzerinden baktığımızda seçmen bakışı açısından önceki diğer bütün seçimlere göre heyecan dozu hayli düşük bir seçim yaşanıyor “Türkiye sathı mailinde.” Seçimler üzerine yazdığım diğer yazılarda da dillendirdiğim gibi programatik manada değil, salt liderler üzerinden ve liderlerin birbirlerine “laf yetiştirmesi” üzerinden ve tam da bu ülkeye yakışan bir üslupla seçimlerin son haftasına giriyoruz. Madem tercih böyle! O halde muktedire kendi anladığı dille cevap verecek bir sonuç çıkacağını bekleyerek HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın vurgusu ekseninde muktedirin “Başkan”lığı rüyasında göreceği, sonucun “hayırlara vesile olması”nı dileyerek nokta diyorum…

Not: Bugün, 30 Mayıs Cumartesi saat 14.00’te Ankara Mülkiyeliler Birliğinde Mülkiyeli Yazarlar olarak kitaplarımızı imzalayacağız. Dostların haberi olsun…