Google Play Store
App Store

Heykeltıraş Dilşad Akçayöz’ün yeni açılan ‘Kusur-suz’ adlı sergisi, kusur-kusursuzluk ikilemini derinlikli bir şekilde irdeliyor. Mermer ve bronzu kullanan Akçayöz, “Kusursuzluk düşkünlüğü çılgın bir kölelik” diyor.

Heykellerin yıktığı  kusursuzluk aşkı

Deniz Burak BAYRAK 

Summart’ın, mermer ve bronzdan ürettiği heykellerini sergilediği heykeltıraş Dilşad Akçayöz ile bir araya gelişi iki tarafı ve dolaylı olarak sanatseverleri de etkileyen iyi bir tesadüfün sonucu.

Galerinin direktörü Zeynep Bora ile bir seminerde karşılaşan Akçayöz, bağımsız gerçekleştirmek üzere bir sergiye hazırlanırken kendisini Sanayi Mahallesi’nde kusur ve kusursuzluğu kurcaladığı bir ortam içerisinde bulmuş.

HER ANI ÖNEMSİYORUM

Akçayöz ilkokul çağında çizimler yapan, heykelin kendisini özgür ve güçlü hissettirdiğini söyleyen ve hayalini gerçekleştiren bir sanatçı. Summart’taki ‘Kusur-suz’ ise onun 3’üncü kişisel sergisi. Sergide yapıtların büyük medyumluları mermerden yapılmışken bronzla üretilen daha küçük ölçekliler de var. Heykellerin kimi çok keskin hatlara sahip, bazılarıysa akışkan bir izlenim uyandırıyor. Serginin hazırlık aşamasında beden ve kimlik meseleleri ile bedeni bir varlık ve dönüşüm alanı olarak kabul edişten yola çıkarak işe başlayan sanatçı, odak noktasının yaşanan içe dönük sorular ve çarpışmalar olduğunu söylüyor. Akçayöz yapıtla kurduğu ilişkiyi çok önemsiyor; onunla temasın kendisi için olmazsa olmaz bir dinamik olduğunun altını çizerek ilk etapta yapıtla kurduğu ilişkiyi dışarıdan bir gözle inceleme fırsatı olduğunu söylüyor. Peki Akçayöz kendisini ve eserlerini kusursuz mu görüyor? Bunun yanıtını ‘Moonlight’ adlı heykeli üzerinden bulmaya çalışıyoruz. “Başta kusursuzluk düşkünlüğü ile üreten biriydim. Taşa dokunduğum her anı önemsiyorum. Üretimimde sanatçı-yapıt diyalogu hassas. Kusur-kusursuzluk meselesini -işlerin haricinde- kendi içimde sorgulamam gerekiyordu. Kendi bedenim, varlık alanım, keşiflerim ve onları daha açık ifade edip edememe gibi ikilikler ve çarpışmalar beni çok heyecanlandırdı” diyor ve ekliyor: “Daha özgür olmayı denemeye başladım üretirken.” İktidarların beden, kimlik ve cinsiyet gibi konulardaki baskılarının kendisini kusurlu algılamaya ittiğini söyleyen Akçayöz, üretirken şunun farkına varıyor: Yapıtların izleyicide büyülenme, erişememe, onu kusursuz algılama gibi gibi etkiler uyandıracak yollar aramak. Bunu bir problem olarak görüp kırmaya çalışmış; kusursuz olma arzusunun çok kusurlu bir durum olduğu gerçeğinin çarpıcılığıyla karşılaşmış. Sosyal medya aracılığıyla kusursuzluğun dayatıldığını söylüyor Akçayöz: “Herkes en kusursuz halini gösteriyor. Bu da insanın kendi gerçekliğinden kopmasına sebep oluyor” diyor ve ‘Kim bu tutkun?’ adlı kompozit heykelinde kendi bedenini bugünün kusursuzluk normlarına göre idealize edip ortaya koyduğunu vurguluyor. Renginin çok koyu bir lacivert oluşunu ise şu sözlerle açıklıyor: “En kusursuz ya da çok kusurlu hissettiğimiz anlar gecenin en karanlık olduğu an gibi geldi bana. Siyahın ve beyazın farkı çok keskin; ben de bu ikisi arasında geziniyorum. Kusursuzluk düşkünlüğü ise çılgın bir kölelik.”

Bronzlarsa 10 yıllık kusursuzlaştırma çabasının yansıması. Bu parçalar bütün olarak âdeta kabuk değiştirmeye referans veriyor. Zemine belli bir espasla yerleştirilen, buruşturulup atılmış kâğıtları andıran 5 heykelse birer mektup. Akçayöz, "Hepimizin çekmecelerde unuttuğu mektuplar vardır, bunlar da benimkiler” diyor. Bu motivasyonla ortaya çıkan başka bir heykel mektupların yanı başında. Bir parça mermerin ortasında bir koridor var; ortada bir düğüm görünüyor. Onun kördüğüm olmasını önleyen zarif bir gül iliştirilmiş merkeze. Gül, sanatçının kaygı, korku ve önyargılarını kör ediyor bir bakıma. Övmek ya da yermek noktasına geldiğimizde amacının ikisi de olmadığını belirtiyor sanatçı: “Kusur ve kusursuzluk arasında bulunan koridordaki soruları çeşitlendiriyorum. Birini yok etmek ya da ulaşmak çabam yok. İkisinin dengesinin derinine inmeye çalışıyorum.” Kusur-suz, 28 Mart’a kadar ziyarete açık.