Geçen hafta bu köşede “Devasa bir Unkapanı olarak sosyal medya” başlıklı bir yazı yazmıştım. Amacım kimseyi yermek değildi. “Sosyal medyada herkes bunca uğraşıp yayınlar ortaya koyarken ben sadece yazı yazıyorum, acaba tembel miyim?” gibi bir endişemi paylaşmıştım. Ayrıca bunca dijitalin emeğin -çoğunlukla- bir maddi karşılığının olmamasını da dert etmiştim. Üstelik sosyal medyada bir ‘eser’ yaratımına ayrılan vaktin daha fazlasının, onun tanıtımına gitmesi üzücüydü. Çünkü algoritmalar vardı ve onları aşmak için eşin dostun yardım etmesi gerekliydi. Peki ne için? İşte burası biraz cevapsız. Çok küçük bir azınlık buradaki emeğin karşılığını alabiliyor ama gerisi…

Okuyanların önemli bir çoğunluğu bu derdimi paylaştı ama itirazlar da vardı. Birincisi; sosyal medyada verilen emek gönüllüydü, eğlenmek için yapılıyor ve karşılık beklenmiyordu. İkincisi; salgın günlerinde zaten insanlar sıkılıyordu ve biraz iyi vakit geçirmek için “yayın” yapıyorlardı, ne vardı bunda? Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda bu iki eleştirinin hem hak verdiğim hem de katılmadığım yerlerine değinerek bu sorulara cevap vermek istiyorum.

GÖNÜLLÜ EMEK, EMEK SAYILMAZ MI?

Sevgili dostum Ece Temelkuran, geçen haftaki yazımı paylaşırken takipçilerine Christian Fuchs’a da bir göz atmalarını tavsiye ediyordu. Birinci eleştirinin cevabı da Fuchs’ta. Dijital Emek ve Karl Marx kitabında (Türkçe’de: Notabene Yayınları, 2015) sosyal medyada verilen emeğin gönüllü niteliğinin bir şeyi değiştiremeyeceğini söyler. Fuchs’a göre Facebook kullanıcıları (buradaki Facebook sosyal medya anlamında) emekleri için ücret almayan ücretsiz işçilerdir. İşin gönüllü ve eğlenceli niteliğini de şuna bağlıyor; insan yaşayabilmek için sadece yemek yemek değil, toplumsal ilişkilere girmek, iletişim ve arkadaşlıklar kurmak zorundadır. İşte Facebook bu zaafımızı kullanır ve onun ‘emek nesnesi’ insan deneyimleridir. Uyguladığı fiziksel ve öldürücü bir baskı değildir ama insanı tecrit ve toplumsal dezavantajlarla tehdit eden toplumsal bir baskı biçimidir. Nitekim Marx’a göre sömürü mutlaka bir ücret gerektirmez. Ev işçileri veya köleler, köle efendileri tarafından sömürülen ücretsiz işçi örnekleridir. İşte bizler de sosyalleşme ihtiyacımız için sosyal medya devleri tarafından kurulan platformların ücretsiz işçileri durumundayız.

PEKİ PSİKOLOJİMİZ NE OLACAK?

Eleştirilerin ikinci kısmı, karantina günlerindeki psikolojimize ilişkindi. Ne güzel eğleniyorduk işte, ne vardı bunda? Buna katılıyorum. Eski bir yazımda* Adam Alter’ın Irresistible (Türkçede: Karşı Konulamaz, Paloma Yayınevi 2018) isimli kitabına verdiğim referansla açıklamak isterim. “Alter, sosyal medya bağımlılığının iki önemli nedeni üzerinde duruyor. 1-Aralıklı Olumlu Pekiştirme 2-Toplumsal Onay Dürtüsü. Aralıklı olumlu pekiştirme, ne zaman verileceği öngörülemeyen ödüllerin çekiciliğine dayanıyor. Çünkü öngürülemezlik durumunda beyinde arzu duygusunu düzenleyen dopamin adlı nörotransmiterin daha fazla salgılanıyor.

Facebook’un 2009 yılında iletilerin altına koyduğu ve sonra tüm sosyal medya platformlarına yayılan “beğen” butonu, işte tam da bu salgılamaya hizmet ediyor.

Retweetler, repostlar da aynı şekilde. Hiç üzerine vazife olmayanların yaptığı kamu spotu tadında videoların yenemeyeceği bir dürtü bu. Alter’in ikinci etki diye söz ettiği şeyse ‘toplumsal onay dürtüsü’. Bu dürtü aslında insan psikolojisindeki bir zaaf. Alter’ın da altını çizdiği üzere Yontma taş Devri insanına dayanıyor. Çünkü o dönemde insanların toplumsal statülerini diğer kabile üyeleri karşısında idare etmesi hayatta kalması için çok önemliydi. Beynimiz bu bilgiyle gelişti. Sosyal medya platformları bunun fazlasıyla farkında. Sürekli toplumsal onay arzumuza hizmet eden özellikler getiriyorlar.”

Sonuçta; ister eğlenmek için gönüllü yapıyor olalım, ister ileride başka bir maddi gelir beklentisiyle fark etmiyor. Sosyal medya devleri, insan olmaktan gelen zaaflarımızı da kullanarak, hepimizi basbayağı sömürüyor. Kuşkusuz bu yazı, artık kullanmayalım veya emek vermeyelim yazısı değil. Bunun farkındalığını kazanma yazısı. Fuchs’un buna karşı önerisi insanlar tarafından ortaklaşa yönetilen ve kontrol edilen bir ortak medya yani ortaknet kurulması. Fuchs’un katılmadığı bir alternatif öneriyse insanların sosyal medya sendikası kurarak sosyal medya kullanımı ve emekleri karşılığında bu dev şirketlerden ücret talep edilmesi şeklinde. İkisi de şimdilik uzak gibi görünüyor. Ancak rotayı oraya çevirmek ve bir sömürü farkındalığı kazanmak gerek. Şimdilik çelişkimiz, bu yazının mevcut sosyal medyadan dağılmak zorunda olması. Zaten umut da çelişkilerde…

*Sosyal Medya Bağımlılığıyla Nasıl Mücadele Edilmez, Ümit Alan, BirGün, 10 Kasım 2019