Twitter mahkemesi, her zaman çok da adaletli hüküm kurmuyor. Bunun birçok sebebi var: Bir anlık gaza gelmek, eksik veya taraflı bilgilere inanmak, konu komşu ne der baskısı, sosyal medyada iktidar hissi, bir kalabalığın parçası olma düşüncesi ya da çoğunlukla düşünmemek…

Sosyal medyada gündem olan bazı yargı süreçlerinde talepler gerçekten de hukuka aykırı, ondan da öte gerçekliğe aykırı olabiliyor. Ama bu, o davalardan biri değil: Pınar Gültekin cinayeti.

Evet, “haksız tahrik indirimi” tartışmasından bahsediyorum, yoksa failin kim olduğuna veya ne yaptığına dair ihtilaf yok. Aksine sanık Cemal Metin Avcı’nın cinayeti önceden planlamış olduğuna dair deliller var. Olay sırasında da Pınar’ı önce boğup sonra yaktığı, delilleri yok etmeye çalıştığı ve ancak yakalandıktan sonra cinayeti itiraf ettiği (yani teslim olmadığı da) tartışmalı değil. Yine de mahkeme, aksi yöndeki birçok delilin varlığına rağmen sadece iki kişinin beyanına dayanarak “haksız tahrik” indirimini uygun buldu.

Oysa mahkeme başkanı da sanık Cemal Metin Avcı ifade verdiği sırada birçok kez sözünü kesip tutarsızlıkları ortaya çıkarmaya çalışmıştı:

“Başkan: Bir şey soracağım.

Sanık Cemal Metin Avcı: Tabii.

Başkan: Özledim şeklinde mesaj attım demişsiniz. Şimdi görüşmek istemiyordum ben diyorsunuz ya.

Sanık: Evet, onu hemen açıklayabilirim.

Başkan: 20/07/2020 tarihli ifadenizde.

Sanık: Evet. Geçmiş yani olay gününden...

Sanık: Evet.

Başkan: Yani olaydan bir hafta önce özledim şeklinde mesaj attığınızı söylemişsiniz.

Sanık: Şimdi onda da, onda olan...

Başkan: Böyle bir mesaj attınız mı?

Sanık: Tabii o öyle değil ama onda olan fotoğraflar vardı efendim. Hani onları elinden alabilmek için.

Başkan: Şimdi, özledim şeklinde bir mesaj, yani fotoğraf almak...”

***

Başka bir diyalogda da heyet başkanı, Avcı’nın, şantaj için fotoğraflarının çekildiği iddiasını sorgulamıştı:

“Başkan: Peki bunu yazılı dilekçenizde belirtmişsiniz, öncesinde karakol, jandarmada ifadeniz var, Cumhuriyet savcılığında ifadeniz var, sulh ceza hâkimliğinde ifadeniz var.

Sanık Cemal Metin Avcı: Evet.

Başkan: Hiçbir ifadenizde bahsetmemişsiniz.

Sanık: Evet.

Başkan: Niye söylemediniz? Sonra niye anlatıyorsunuz?

Sanık: Utandım da o yüzden.

Başkan: Peki sonra? Yani ne değişti?

Sanık: Olayları çok farklı anlatıyor, medyada özellikle benim için çok farklı şeyler gördükten sonra olay çok farklı yargılanmaya başladı. Zor da olsa söyledim ben de.” (Gerekçeli karardan)

Yani olay medyaya yansıyınca ifade değişiyor. Ama mahkeme, tüm bu ve benzeri sorgulamalara, çelişkilere rağmen, ceza indirimine hükmetti.

Oysa kendisine bıçak çekildiğini söylemesi ama ortada bıçak veya bıçak yarası olmaması ya da tehdit ve şantaj iddialarını doğrulayan video, fotoğraf ya da mesaj olmaması da değil asıl mesele.

***

Asıl mesele, savcının ve Avukat Rezan Epözdemir’in söylediği gibi, “cinayetin önceden tasarlanmış olma” ihtimali. Epözdemir’in gerekçeli karardaki beyanı açık: “Ceza doktrininde yaygın bir görüş, hakeza Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin de yerleşmiş, kemikleşmiş, müstakar içtihatlarında var, haksız tahrik teorisi ile tasarlama teorisinin bir arada olmayacağıdır.”

Mahkemece esas tartışılması gereken konu buydu.

NE ZAMAN DÜŞÜNDÜNÜZ?

Cemal Metin Avcı cinayeti işlerken yakalanmayacağını, yaptıklarının yanına kâr kalacağını düşünmüştü, bunu da mahkemede söyledi:

“Sanık: …Yakmaya çalıştım, şey olmadı yanmadı. Bir türlü yanmadı.

Başkan: O an mı aklınıza geldi?

Sanık: Evet. İşin aslı o an öyle bir şey aklıma gelince bir de hani hiç yakalanmayacağımı düşünmüştüm ama.

Başkan: Ne zaman düşündünüz?

Sanık: Yani bu olaylar esnasında, bu olay olduktan sonra ne yapacağım ne yapacağım hani bilemiyorum hiçbir şey. Sonra varil şey gelince aklıma, hiç yakalanmam diye düşündüm.”

Acaba bunca delilden sonra indirimli ceza alacağını da düşünmüş müydü?

Gültekin ailesinin yanı sıra savcı da bu karara itiraz etti. Bakalım üst mahkeme ne düşünecek?