Şu aralar kaçınılmaz olarak daha çok hastalıklar ve ölümlerle ilgiliyiz. Ancak, salgının sonrasına ilişkin spekülasyonlar, değerlendirmeler, analizler de öne çıkmaya başladı.

Bir yandan düşünürler, filozoflar, sosyal bilimciler; öte yandan aktivistler, sendikalar ve siyasal örgütler koranavirüs sonrasına ilişkin; yepyeni bir ekonomik, siyasi ve sosyal yaşam öngörsünde bulunuyorlar.

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!

Geçen yazılardan birinde de, “Peki, nasıl olacak?” diye sormuş ve nasıl olacağını bizlerin iradi müdahalesinin belirleyeceğini söylemiştik.

On yıllardır kültürel, ekonomik ve askeri olarak kapitalist dünyanın bir numarası olduğu havasını basan ABD daha şimdiden sarsılmış, zaten paraya dayalı ve sadece zengini yaşatmaya dönük sağlık sistemi çökme işaretleri vermeye başlamış durumda. Çok daha hafif afetler sonrası sokaklarından yağma görüntüleri eksik olmayan ABD...

Hastalık ve ölüm gündemi, böyle giderse, bir süre sonra yerini küresel olarak “hastalıktan mı açlıktan mı ölmek” ikilemi dayatılmış yoksul, işsiz, aşsız kitlelerin sokaklardan dünya sistemini zorlayan harektlerine bırakabilir.

Artık, hiçbir yönetimin onları görmezden gelme şansı olmayacak!

Ancak, eskisi gibi olmayacak yeni dünyanın, yoksullara da birşeyler vererek tabanını sağlamlaştıran bir tür Peronist totaliter rejimlere mi evrileceği; yoksa daha şeffaf, daha katılımcı, daha kamucu, eşitlikçi ve özgürlükçü bir dünyanın mı doğacağı siyasal öznelerin bu krize nasıl müdahale edeceğine bağlı.

Sloven sosyolog Slavoj Zizek; “Komünizmin şimdi zafer kazanacağını düşünecek kadar naif değilim, fakat komünist tedbirlere kalıcı olarak ihtiyaç olduğunun bilincine varacağız. Şu anda küresel bir sağlık sistemine acilen ihtiyaç duyduğumuzu kim inkâr edebilir?” derken, kaçınılmaz hale gelen piyasa mekanizmalarına ters müdahaleleri her türden siyasetin yapabilceğini de söylüyor.

Doğrusu, biz gazeteciler de küresel olarak olabilecekler konusunda kaygılıyız!

Vatandaşların haber alma ve bilgi edinme hakkının vazgeçilmez olduğunu, bundan vazgeçildiğinde toplumların karanlığa bürüneceğini ve o karanlıkta her türlü kötülüğün bir düzene dönüşebileceğini de biliyoruz.

O nedenle, bu hafta, dünyanın önde gelen gazetecilik örgütleriyle birlikte yöneticilerinden olduğum Avrupa Gazeteciler Birliği (AEJ) önemli AB kurumlarının yöneticilerine dönük bir açık mektup yayınlayarak, iktidarların Covid-19 salgını bahanesiyle bağımsız ve eleştirel medyayı cezalandırma, sınırlama yoluna gitmesi tehlikesine işaret etti.

“Gerek kamuoyunu virüsün yayılmasını engelleyecek önlemler konusunda bilgilendirmek, gerekse de alınan önlemlerin uygunluğu konusundaki kamusal araştırma ve tartışmaları sürdürebilmek açısından, bağımsız haberlerin özgür dolaşımı şimdi her zamankinden çok daha yaşamsal” denilen mektup, “dünya genelinde çok sayıda hükümetin, salgını medya dahil demokratik kurumları baskılamak için kullanmaya başlaması” nedeniyle yazıldı.

Örneğin, Macar hükümeti OHAL’i süresiz uzatma ve COVID-19’la ilgili yalan yanlış haber yaymakla suçlanacak gazetecileri 5 yıla kadar hapsetme yetkisi peşinde.

Yalan yanlış, provokatif haberlerin yayılmasına öncelikle sorumlu gazetecilik ve onların örgütleri karşı çıkıyor.

Ancak, bu salgının önlenmesi de, bundan sonra olacaklar da şeffalığın ve katılımcılığın garantilerinden olan özgür, bağımsız gazeteciliğin desteklenmesinden geçiyor.

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ve eğer yeni eskiden iyi olacaksa; bu özgür ve bağımsız medyayla olacak!a