Macron, Fransız işçi sınıfını koruyan hakları azaltmaya karar verdi. Bu sırada, Hindistan’ın en büyük eyaleti Racastan’da Kisan Sabha Köylü Cephesi, temel hakları için hükümete karşı direndi ve kazandı. Belki bu mücadele ve zafer, Fransız işçilere de ilham verir

Hiçbir ülke kendi halkını  kurban ederek büyüyemez

Vijay Prashad - Tarihçi

Para ve güçlü adamların hükmettiği zaferler, günümüzde, sıradan insanlar için gittikçe daha nadirleşiyor. Bu satırları yazdığım Fransa’da, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Fransız işçi sınıfını koruyan hakları azaltmaya karar verdi. Bunlar, Fransız halkının hayatını iyileştirmeye yönelik ve zor kazanılmış temel haklar, içlerinde fazla mesai ücreti ve yıllık izin bulunuyor. Her ikisi de işverenlerin çalışanlarını masalarına ve makinelerine zincirleme çabaları önündeki engeller. Macron emirleri Fransız işverenler birliği; Medef’ten alıyor.

Medef uzun zamandır işsizlik ve sağlık sigortasını kesmek, mesleki eğitim planlarını yok etmek, barınma yardımının önüne geçmek ve asgari ücret şartını kaldırmak istiyor ve zekice bir hamleyle, ‘bireysel ilerleme’ retoriğinin ardına saklanıyor. Örneğin, işsizlik sigortasını kesmek istemelerinin gerçek nedeninin, patronların ödemek zorunda olduğu katkı paylarını azaltmak olduğunu söylemiyor. Bunun yerine, eğer işçiler sigorta için para ödemezse ceplerinde tüketim için daha fazla para olur, diyor. Fakat elbette, bu aynı zamanda işçiler işsiz kaldığında, geçimlerine katkı sağlayacak hiçbir mekanizmanın kalmayacağı anlamına da geliyor.

Ulusal Cephe’nin popülizminin panzehiri olarak seçilen Macron, Fransız halkının özellikle de işçilerin hayatlarını zorlaştırmayı ajandasının en tepesine koydu.

Macron’da eski liberalizmden - Fransız ulusal altyapı yatırımları ve sosyal ilerleme yararına kendi kazançlarından feragat etmeleri için tüm sınıflara yönelik vatansever çağrılardan- eser yok. Fransız şirketlerine ya da onların elitlerine daha çok vergi ödeme ya da daha az kâr etme çağrısında bulunulmuyor. Kılavuzları, işçilerin sosyal güvencelerini ellerinden alıp kapitalizmin hayvani ruhunu özgür bırakarak, miskin Fransız ekonomisini hareketlendirebilecekleri görüşüne sadık ekonomistlerce yazılmış. Fakat işlerin daha ilginç hale geldiği nokta şu: Macron reformlarını inceleyen OECD, bu reformların büyüme oranlarına önemli bir etkisi olmayacağı, Fransa’nın gayri saf yurt içi hasılasını önümüzdeki 10 yıl içinde yüzde 0,4 oranında yükselteceği sonucuna vardı. Bu halkın yükleneceği maliyete kıyasla çok cüzi bir oran.

Macron hükümeti elindeki diğer araç olan hükümet borçlanmasına, IMF’nin dolduruşu nedeniyle yanaşmıyor. Örneğin, sıfır faiz oranı ve düşük enflasyonla, hükümet yatırımları finanse etmek için borç alabilir ve istihdam durumunu geliştirebilirler. Fakat kamu borçlanmasına karşı önyargı o kadar güçlü ki Macron bunun üzerine düşünmüyor.

Daha kabası, Fransız devletinin, Fransız halkı için kaynağı tükenmiş sosyal programları destekleyecek parasının olmadığı iddiası. Neredeyse 10 yıl önce, ekonomik kriz sırasında, Fransız devleti, özel bankalara hibe için acilen 360 milyar avronun üzerinde para toplamıştı. Dönemin Cumhurbaşkanı Nikolas Sarkozy, “Krizin ilerlemesini önlemek için hiçbir masraftan kaçınılmamalı” demişti. Fakat Fransız halkının krizine böylesi bir önem verilmiyor. Onlar, sigorta ve emeklilik gibi sosyal kurumların çöküşünü önlemek için fazladan ödeme yapmaya zorlanacak. Macron liderliğinde, ‘Fransız’ca bir diyaloğa yer yok. Ok doğrudan, sızdıran gemiyi onarmak için devamlı olarak fedakârlığı istenen Fransız işçilerini işaret ediyor.

Büyük şehirlerde özellikle Paris’te yer alan eylemlerin Macron’u frenleyeceğine dair umut tükenmiş değil. Geçen yıl, Fransız Cumhurbaşkanı Francois Hollande’nin önerdiği reformları durdurmak için yüzbinlerce kişi Fransa sokaklarına çıkmıştı. Paris’te yapılan gece eylemleri, Hollande’ı geri adım atmaya zorladı ve onun siyasi kariyerine büyük ölçüde zarar verdi. OHAL yasaları altında eylemlere polis yollamanın cazibesi harikaydı, fakat Hollande tehlikeyi sezdi. Çekildi ve yerine çırağı Macron geldi. Reformlar 2016’da engellendi. Bu 2017’de neden olmasın?

Mesele öyle çirkin ki Hollande, Macron’u bu işçi reformlarının öngördüğü ‘gereksiz fedakârlık’ konusunda eleştirdi. Bazı insanların korkusu, eğer Macron ve Medef istediğini yaptırırsa, Fransız halkının yoksullaşmasıyla birlikte faşist Ulusal Cephenin popülaritesinin de hızlanacak olması. Oysa iş kanununun muhalifleri, Ulusal Cephe değil solcu sendika konfederasyonu CGT ve solcu partiler. 12 Eylül ve 23 Eylül eylemlerinin çağrısını yapan onlar. Fakat sol, bu neoliberal reformlara karşı muhalefette etkiliyken, bu muhalefeti oya çevirme konusunda daha az başarılı.

Ifop-Fiducial araştırma şirketinin yeni kamuoyu yoklamasına göre, halk solcu politikacı Jean Luc Melanchon’u bir yönetici değil protestocu olarak görüyor. Ifop’dan Frederic Dab, Melenchon’un “Macron’a gerçek bir alternatif olarak görülmediğini” ifade ediyor. Bu sol için büyük bir zafiyet. Fransız Parlamentosu’nun 577 üyesinden 17’si Melanchon’un partisinden. Ses çıkarabiliyorlar, fakat önümüzdeki yolu belirleyemeyecekler.

Bu sırada, Hindistan’ın en büyük eyaleti Racastan’da bulunan Sikar kentinde, Hindistan Komünist Partisi’ne bağlı (CPI) Kisan Sabha Köylü Cephesi, temel hakları için hükümete karşı 13 gün boyunca direndi.

Grevcilerin iradesini kırmaya yönelik polis saldırıları ve medyanın kayıtsızlığıyla, zorlaşan bir mücadeleydi. Fakat çiftçiler kazandı. Tek istekleri, Swaminathan Komisyonu’nun çiftçi intiharlarının önlenmesi için ortaya koyduğu önerilerinin hükümet tarafından uygulanmasıydı. (Bu güne kadar 300 bin Hindistanlı çiftçi doğrudan, tarım politikalarındaki neoliberal reformlar nedeniyle kendini öldürdü.)

Komünist hareketin kızıl bayrağını taşıyan bu işçilerin eylemleri hükümete seçme şansı bırakmadı. Müzakere etmek zorunda kaldılar. Kisan Sabha Cephesi, bu zaferin ülke çapında benzer mücadelelere de ilham verebileceğini söylüyor.
Belki bu mücadele ve zafer, Fransız işçilere de ilham verir. Liderlerine hiçbir ülkenin kendi halkını kurban ederek büyüyemeyeceğini göstermeleri konusunda yardımcı olur.

Çeviri: Ömür Şahin Keyif