Yılmaz Güney’in Arkadaş filminde bir tatil kasabasında orta sınıf, yoksul ve taşradaki çocuklar üzerinden kurduğu tezatlık ve mücadeleye benzer bir karşıtlık Sabırsızlık Zamanı filminde de kuruluyor.

“Hiçkokun Kuşlarıyız” ve “Dünyayı Değiştireceğiz”: Sabırsızlık Zamanı

Emine Uçar İlbuğa

Aydın Orak Berivan (2010), Asasız Musa (2014) ve Yaşar Kemal Efsanesi (2018) filmlerinden sonra hem senaryosunu yazdığı hem de yönetmenliğini üstlendiği 2021 yapımı Sabırsızlık Zamanı filminin prömiyerini 37. Varşova Film Festivali’nde gerçekleştirdi. Ardından film 58. Altın Portakal, 32. Ankara, Boğaziçi ve 9. Antakya Film Festivallerinde izleyici ile buluştu. Sabırsızlık Zamanı Mart 2022’de gerçekleşecek olan Glasgow Film Festivali seçkisine girerek festival yolculuğuna devam ediyor. Filmde doğal oyunculukları ile öne çıkan Mirza ve Mirhat Zarg’a, Pelin Batu, Feride Çetin, İşdar Gökseven, Ali Seçkiner ve Rıza Sönmez eşlik ediyor.


Oyuncu, yazar, çevirmen, senarist ve yönetmen Aydın Orak’ın Sabırsızlık Zamanı filmi daha önce Asasız Musa filminde olduğu gibi konvansiyonel yapıdan uzak, metaforik göndermeleri ve deneysel arayışları ile öne çıkıyor. Orak kendine özgü sinemasal diliyle izleyiciyi Mirza ve Mirhat kardeşlerin iç dünyasına, hayallerine, yaşam koşullarına ve onları içinde büyüdükleri Diyarbakır sokaklarında büyülü bir yolculuğa çıkarıyor. Bunu yaparken de Mirza ile Mirhat’ı sadece ekonomik, sosyal ve eğitsel koşulları ile sınırlandırılmış ve yaşam zorlukları çeken çocuk imgesinden uzak tutmayı başarıyor, bilakis onların içlerinde büyüttükleri hayallerinin peşinden korkusuzca gidebilen, araştıran, sorgulayan, anlamaya çalışan hatta çözüm üreten yaşamlarına dışardan eşlik etmelerini sağlıyor. Filmsel zaman olarak kentsel dönüşüm, kent merkezi ve çeperlerinde inşa edilen yalıtılmış siteler, baskın medya olarak televizyon ve gazetenin öne çıkması ile daha çok 90’lı yıllara gönderme yapılıyor. Yönetmen Diyarbakır örneği üzerinden Türkiye’de her alanda fırsat eşitsizliği ve çocuk yoksulluğunun da bir resmini çiziyor.

“Neden beyazlar gerçek, biz naylon havuza giriyoruz?”

Mirza ve Mirhat’ın dünyaları aile, okul ve sokaklar. Onlar evde ablalarının Sosyoloji Sözlüğü kitabından, babalarının meraklı sorularından öğrendikleri ve araştırdıkları felsefi kavramlarla, sokaklardaki duvar yazıları ve orta sınıfın oturduğu lüks bir sitenin havuzuna girebilme hayalleri arasında büyüyorlar ve hem yeni öğrendikleri kavramları sorgularken hem de öteki olma halini sokakta farklı koşullarda deneyimliyorlar. Okul çıkışında bazen sur diplerinde, sokak aralarında, lüks sitenin güvenlik görevlilerinin elinde ve bazen de öteki mahallenin çocukları karşısında her an tehlike içindeler. Bütün bunlara rağmen onların öğrenme ve büyüme süreçleri sancılı olduğu kadar mücadeleci. Onlar yeni öğrenmelere açık, kentin kütüphanesinde araştıran, sitenin güvenlik görevlisi ve sitede yaşayan yaşıtı kızla sorgulayıcı tartışmalara girebilen, eski gazeteleri kesip, önemli haberleri kendilerine kılavuz alacak kadar meraklı ve bir o kadar da kendi gerçekliklerine mizahla yaklaşabilecek olgunluktalar. Onların kendi aralarında havuz hayallerine ilişkin diyalogları, hayatı sorgulayan felsefi ve siyasi tartışmaları, eve aç geldiklerinde annelerinin sunduğu yemek listesine verdikleri tepki, boş geçen İngilizce dersinde öğretmenlerine söyledikleri, babalarının sazına eşlik ettikleri türküleri, büyüyünce orkestra şefi, astronot olma hayalleri ve bu meslekleri tarif ederken ki muziplikleri ile izleyiciyi hem büyülemeyi hem de onları güldürürken düşündürmeyi başarıyorlar. Her ikisi de zaman zaman filmdeki rollerini çocuksu oyunlara dönüştürerek yalın bir oyunculuk sergiliyorlar. İçinde yaşadıkları gerçek dünyanın onlara dayattığı sınırlar karşısında içlerinde büyüttükleri hayal dünyası var. O halde neden hayaller gerçek olmasın?

Dünyayı (…) değiştireceğiz!

Mirza ve Mirhat’ın okuldan eve giderken ya da okul çıkışı Diyarbakır’ın farklı semtlerinde, mekanlarında dolaşırken keşfettikleri yeni dünyalar, yeni ortamlar ve koşullar hem onların hayal dünyalarını geliştirirken hem de onların olanaklarını ve sınırlarını ortaya koyuyor. Matematik dersinde öğretmenlerinin sıkça sorduğu “havuzun kaç saatte dolacağı” sorusuna yanıtları “en iyisi o havuza girmek” oluyor. Çünkü Mirza ve Mirhat’ın kafalarını meşgul eden tek bir soru var: “Neden beyazlar gerçek havuza, biz naylon havuza giriyoruz?” Sınıf tahtasına yazdıkları bu soru matematik öğretmenlerinin ders müfredatının dışına çıkmasına, edebiyat ve felsefi tartışmaları sınıfa taşımasına neden oluyor. Öğretmenin verdiği kitapla Mirza ve Mirhat, Cervantes’in Donkişot’u ile tanışır, onunla özdeşleşir ve Diyarbakır’ın boğucu, yaz sıcağında tek hayalleri olan havuza girebilmek için planlar yapıp ve koşullarını sonuna kadar zorlarlar.

Ancak Mirza ve Mirhat her seferinde havuzlu sitenin dışında kalır, duvarın ötesine geçemezler. Onların payına düşen tel örgüden havuzda yüzen ve dondurma yiyen yaşıtlarını izlemektir. Yılmaz Güney’in Arkadaş filminde bir tatil kasabasında orta sınıf, yoksul ve taşradaki çocuklar üzerinden kurduğu tezatlık ve mücadeleye benzer bir karşıtlık Sabırsızlık Zamanı filminde de kuruluyor. Diyarbakır’da birbirine komşu iki mahallede yaşayan farklı sınıflardan çocuklar olanakları ve sınırları üzerinden karşı karşıya geliyor. Filmde yoksul ve orta sınıf ailelerin çocukları arasındaki mesafe bir duvardan ibaret, duvarın dışında kalan Miraz ve Mirhat fırsat eşitsizliklerini görüyor, sitenin çocukları ve güvenlik görevlileri ile tartışmaya giriyor ve onlardan hesap soruyorlar. Bir anlamda ‘Hiçkokun Kuşları’ olarak Sur mahallesinin çocukları semtlerinde etrafı duvarlarla çevrili kentten izole edilmiş, güvenlik görevlileri ve site girişindeki sıkı kontrollerle korunaklı bu alanda yaşayanları sorularıyla, sorgulamalarıyla huzursuz ediyorlar. Neden Diyarbakır sokaklarında özgürce dolaşırken yaşıtlarının sahip olduğu o havuza onlar sahip olamıyorlar? Buna karşı yapabilecekleri her şeyi deniyorlar. Duvar yazılarında, rap müziğin sözlerinde, kendi semtlerinde oturan güvenlik görevlisinin pencerelerini kırmaya, hurda toplayıp satarak, naylon bir havuz almaya kadar uzanan bu mücadelenin sonu dünyayı değiştirip değiştiremeyecekleri konusunda bir ikilemi de beraberinde getiriyor. O halde yapacak tek şey var: “O havuza girilecek, nokta.”

Sonuç olarak Mirza ve Mirhat’ın hikâyesi bizi sadece onların dünyasından bir yolculuğa çıkarmıyor, aynı zamanda kendi çocukluğumuza, büyüdüğümüz mahalleye, arayışlarımıza, içinde yaşadığımız dünyayı keşfetme sürecimize, geleceğimize ilişkin kurduğumuz hayallerimize, okuldaki öğretmenlerimiz, eğitim koşullarımıza, kısaca sahip olduğumuz kültürel, sosyal, ekonomik sermayelerimizle bugünden geçmişe Türkiye’nin gerçekliğine de bir yolculuğa çıkarıyor.