Hiçliğin ortasında tek başına

ALP KANTAROĞLU

Yenilmez bilinmezliğin, tekinsizliğin ve yavaşça tırmanan gerilimin finale kadar son bulmadığı, ayrıca içinde bulunulan durum üzerine yöneltilen soruların salt akıl yoluyla cevaplanabilmesinin nafile olduğu bir roman.

Stanislaw Lem’in 1964 yılında yayımlanan eserinin Türkçe’de iki farklı baskısı bulunuyor. İlk olarak, kitap 1998 yılında İletişim Yayınları etiketiyle Erol Özbek tarafından Almanca’dan Türkçe’ye aktarıldı, 2017 yılında ise İthaki Yayınları etkiketiyle Seda Köycü tarafından orjinal metinden çevrildi.

Roman, Yenilmez adlı uzay gemisinin Regis III gezenine doğru yaptığı yolculukla başlıyor. Yenilmez’in kardeş gemisi olan Kondor mürettebatıyla birlikte Regis III gezegeninde kaybolmuş ve hakkında hiçbir haber alınamamıştır. Yenilmez ve mürettebatının görevi, kendilerinden önce Regis III adlı gezegene gelerek ortadan kaybolmuş olan Kondor’un akıbetini öğrenmektir. Başlangıçta her şey normal görünmektedir, ancak neredeyse tamamı çöl olan ve dünyayı andıran gezegende herhangi bir yaşam belirtisi bulunmamaktadır. Mürettebat iniş prosedürlerini yerine getirdikten sonra Kondor’a dair izler bulabilmek için bir dizi keşif seferine çıkar. Gezegenin okyanuslara sahip olduğunun keşfedilmesinin ardından protagonist Rohan ve beraberindeki bilim insanları araştırma yapmak amacıyla bu bölgeye giderler. Burada yapılan araştırmalar sonucunda bilim insanları okyanusta yaşayan organizmalara rastlarlar, ancak okyanusta yaşam belirtisi olmasına rağmen yaşamın karaya çıkmamış olması onları şaşkına çevirir ve bilim insanları bu konuyu açıklığa kavuşturamazlar. Okyanusta yapılan araştırmalardan sonuç alınamamasının ardından araştırmalar karada devam eder. Araştırma ekibi gezegenin içlerinde metal harabelerin oluşturduğu çalılıklardan bir kent bulurlar. Başlangıçta bu harabeleri kent olarak adlandırmalarının sebebi, bu oluşumu nasıl adlandıracaklarını bilmemelerinden kaynaklanmaktadır. Bu harebeler bir zamanlar çalışan, ancak işlevini yitirmiş, yaklaşık 300 milyon yıllık makinelerdir. Akabinde Kondor’un enkazına ulaşılır, fakat burada araştırma yapan ekip tarafından Kondor ve mürettebatına ne olduğu sorusu cevapsız bırakılır.

Kondor’da yapılan araştırmalar sırasında bilim insanlarından biri sıradışı bir amneziye uğrayarak yalnızca kim olduğunu unutmakla kalmaz, aynı zamanda konuşma, okuma ve yazma yetilerini de kaybederek tam bir kişilik çöküşü yaşar. Kondor’un enkazının bulunduğu mağarada kazı yapan ekipten haber alınamaması üzerine Rohan önderliğinde bir kalabalık bir ekip teftiş amacıyla kazı bölgesine gider, ancak destek ekibi oraya vardığında gördüklerini anlamlandıramazlar. Kazı yapan ekip tümüyle bilinci kaybetmiş, tuhaf ve ilkel hareketler sergilemektedirler. Bu duruma anlam veremeyen destek ekibi ise kısa bir süre düşman olarak adlandıracakları metalik sineklerden oluşan kara bulutla karşılaşırlar, bu karşılaşmanın sonucunda destek ekibinde bulunan Rohan haricindeki herkes bilincini kaybederek ilkel hareketler sergilemeye başlar. Yenilmez ekibi tarafından düşman olarak kabul edilen kara bulut, gezegenin tamamında bulunan sineklerin tehdit anında içgüdüsel bir savunma mekanizmasıyla bir araya gelmesinden oluşmaktadır ve tehlike anında düşman olarak algıladıkları insanlara şiddetli bir amnezi veya tam anlamıyla kişilik çöküşü yaşatmaktadır. Bilim insanları bu açıklamaya kendi oluşturdukları mitlerden varsayımlar çıkartarak ulaşırlar çünkü bu gezegende görüp deneyimledikleri olaylar mevcut bilgilerinin dışında kalmaktadır. Dolayısıyla bilim bu gezegende gerçekleşen hiçbir olaya kesin cevaplar veremez ve romanın geneline hâkim olan deneyimlenen şeye karşı olan bilgisizlik durumu bilim insanlarından oluşan mürettebatın tamamında korkuya sebep olur. Yenilmez mürettebatı, ilk başta ölü evrimin bir parçası olarak kabul ettikleri kara buluta sonraları tedirginliğin getirdiği içgüdüsel bir mekanizmayla yaşayan bir organizma muamelesi yapar ve onunla savaşma yoluna gider. Ancak bu dürtüsel yaklaşım da onlara bekledikleri cevabı vermez, aksine tedirginliğin had safhaya tırmanmasını sağlar. Her şeye rağmen kayıp mürettebatının akıbetini öğrenmek amacıyla, daha önce bulutla karşılaşmasından hasarsız çıkan Rohan tek başına ve son kez olmak üzere keşfe gider. Romanın başlangıçta mantık yoluyla hareket eden ve aklına güvenen insanı, bilinmeyenle karşılaştığında yaşadığı iletişim sorunundan doğan endişeyle evrendeki her şeyin kendisi için olmadığının farkına vararak geri çekilir.

Son olarak kitabın İthaki Yayınları’ndan çıkan Seda Köycü çevirisinde, metnin genelinde devrik ve uzun cümlelerin yer yer okuyucuyu metinden kopardığını, ancak yazarın orjinal metinde kurduğu üslubun mümkün olduğunca iyi bir şekilde aktarıldığını söylemek yanlış olmayacaktır.