Rabia, delege Tosun Paşa, Osmanlı komedisi…

Yeni Atılım Dönemi; Demokrasi, Değişim, Reform sloganı ile düzenlenen 3. Olağanüstü AKP kongresi ile tek adam kutsanırken, görüntüler, hisler, çelişkiler kongreye damga vuruyor.

Kongre; 1950’den bu yana ülkeyi dizayn eden ‘sağ parti’ riyakârlığının son tortusu oluyor. İçinde ‘demokrasi’ ve ‘adalet’ geçen partilerin ülkeyi yerlerde süründürdükleri ortada!

‘Demokrasi’, ‘değişim’, ‘reform’ kavramları finalde, tüzüğe yerleştirilen ve Rabia paketinin içine atılan ‘tekçiliğe’ dönüşüyor: Tek devlet, tek bayrak, tek millet, tek vatan.

Yargıdaki son dizayn, daha çok savaş,

daha çok yalan!

‘Partili Cumhurbaşkanı’ devri açılırken, aslında ‘vaat edilen’ ile ‘yürünecek olan yolun’ birbirinden tamamen farklı olduğu ilk bakışta anlaşılıyor. AKP’nin yeni Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) içinde yer alan isimler ‘gelecek için’ fikir veriyor. Efkan Ala, Süleyman Soylu, Ethem Sancak, Burhan Kuzu ve Bekir Bozdağ bu isimlerden bazıları.

Yargıda dizaynın süreceği, savaşın yükseltileceği ve bir ‘medya bilgesi’nin bu gayri meşru ortama propaganda hizmeti sunacağı anlaşılıyor.

Parti de bitti… Sıradaki

AKP’nin 15 yıllık serüveni, partiler arası rekabetten, artık parti içinde bile muhalefete tahammül edemeyen bir tek adamlığa kayıyor.

Partilerin olmadığını söylemek eksik kalıyor. Artık parti bile yok.

Bu açıdan 3. Olağanüstü AKP kongresi, Adolf Hitler’in ‘sözde muhalif’ Fırtına Birlikleri (SA) liderlerini yediği, ‘Uzun Bıçaklar Gecesi’ olarak anılan temizlik operasyonuna benziyor.

Baskı yaptıkça sendeliyor, sendeledikçe baskı yapıyor

‘Tosun Paşalı’ kongre, aslında komik değil dramatik. Öncelikle Erdoğan açısından…

Yaklaşık bin gün sonra ‘hasret bitiyor’ riyakârlığı ile ‘sanki ipler uzun süredir kopukmuş gibi’ AKP’ye dönüyor. Genel başkanlık, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı… Herkesi yiyip koltuğa oturuyor.

İyimserlik ya da umut tacirliği değil…

Bu sonun başlangıcı! Tarihteki tüm ‘acı örnekleri’ gibi…

Erdoğan sürdüremedikçe baskı yapıyor, dışarıdan başlayarak bir sarmal gibi içeriye doğru muhalifleri yok etmeye çalışıyor. Baskı yapıp, elinde tutamadıkça ise sürdüremiyor. Türkiye bir kısıdöngünün içinde!

Nasıl olacak? Erdoğan’ın çıkmazları…

‘Sonun başlangıcı’ sözü hayalci bir bakış açısı değil. Toplumun yarısını görmezden gelen, hassasiyetlerini kaşıyan, araçlarıyla ezmeye çalışan ve gün geçtikçe çok daha fazla kesimi karşısına alan bir liderden söz ediyoruz. Gezi’den bu yana topu topu 4 yıl geçmiş durumda. Bu koşullarda, büyük bir toplumsal hareketin her an patlaması mümkün!

‘Tek adamın’ diğer yumuşak karnı da ‘dosyaları’…

Yolsuzluk ve arsızlıklar… Diyarbakır ‘dan Suruç’a, oradan Ankara’ya, Cizre’deki bodrumlara uzanan katliamlar… Öte yandan darbe ile ilgili sorular bitmek bilmiyor. Özellikle Avrupa bu konuda yeterince tatmin olamıyor. Suriye’deki ‘karmaşık ilişkiler’ ise bir başka sıkıntılı konu.

Sözün özü; işler kongre yapıp, ‘Aslan parçası benim’ demekle yürümüyor.

‘Hiçlik’ yürüyüşü

Günün birinde Talat Paşa, Neyzen Teyfik’in karşısına çıkıyor;

“Gel Neyzen, bırak bu sefil hayatı memur ol!” diye öneride bulunuyor. “Sonra” diye soruyor Neyzen.

Talat Paşa cevap veriyor: “Sonra belki daha da yükselirsin!”

Neyzen dudak büküyor: “Ya sonra…”

Paşa devam ediyor: “Belki, nazır, ötesinde neden olmasın sadrazam…”

Tevfik, duracak gibi değil…

“Sonra, sonra…”

Talat Paşa kaşlarını çatıp, öfkeden kıpkırmızı oluyor:

“Sadrazamın ötesinde ne olacaksın be adam? Hiçbir şey! Padişah olacak halin yok ya!”

Neyzen gülüyor:

“Paşa, ben zaten şimdi de hiçim. Peki, hiçbir şey olmak için neden bu kadar zahmeti bir daha çekeyim?”

Hikâyeyi tersten okutalım…

Neyzen’in zarafetine tezat, onca mücadeleden sonra, bir hiçlik yürüyüşüne tanık oluyoruz…

Tarih tekerrürden ibaret, tarih zar atmıyor. Not alın; bugünden yarına değilse de, dün sonun başlangıcıydı!