Birkaç hafta önce Tunus’taki halk başkaldırısını yazarken, öfkeyi isyana çevirebilmenin önemini vurgulamıştım

Birkaç hafta önce Tunus’taki halk başkaldırısını yazarken, öfkeyi isyana çevirebilmenin önemini vurgulamıştım. Bu satırları yazarken aslında 93 yaşında bir “ebedi direnişci”den esinlenmiştim. 2010’un son haftalarında, fikir adamı, diplomat ve De Gaulle ile birlikte Fransa’da sosyal devletin temellerini atan Stéphane Hessel yazdığı yirmi sayfalık metinle, dünyanın dört bir yanında yaşanan liberal, faşist, gerici rüzgarlara kapılmak üzereyken, bu olumsuzlukları başkaldırı rüzgarına çevirerek, umut vermişti. Ve bu az ve öz yazılmış manifesto, yayımlandığı Ekim ayından beri yedi yüz bin sattığını öğrenmek, henüz herşeyin bitmediğinin habercisiydi...

Hessel’in “Indignez-vous!” adlı el kitabının “öfkelenmek, hiddetlenmek” dışında Öztürkçesini bulmakta zorlanıyoruz. Eskiler şimdilerde kaybolan zengin kelime dağarcıklarıyla “İnfial edin!” diyebilirdi. Stéphane Hessel, babası yarı Yahudi yarı Alman Franz Hessel, annesi ise Protestan Alman burjuvası Helen Grund’un Berlin’de doğup, 1924’de yerleştikleri Fransa’da büyüyen oğlu. Nazilerin Fransa’yı işgaliyle birlikte Direniş hareketine katılmış, üç kez yakalanıp hapsedilmiş, ama her seferinde kaçmayı başarmış. 1941’de ise Londra’da General De Gaulle’e katılarak, ülkesinin faşist istiladan kurtulmasını imzalayanlar arasında ilk sıralarda yer almış ve savaş sonrası Fransası’nın sosyal devletini hazırlayanlardan biri olmuş. Yıllardır Filistin davasının amansız takipçiliğini yaparak, Orta Doğu’da Batılı siyasetlerin baş eleştirmeni ve pasif direnişin savunuculuğunu yapıyor.

Sarkozizm’in pençesi altındaki Fransa’da barışçıl isyana en doğrudan teşvik Hessel’den geldi. Kayıtsızlığın belk de en tehlikeli tutum olduğunu savunan Hessel, “Kayıtsız kaldığınızda, insanı insan yapan özelliklerin başında gelen hiddetlenme ve başkaldırı yetiniz yok olur” diyor. Bu aydınlık yüzlü ihtiyar Nazizm ile savaşmanın, bugünün tarifi zor düzen bozukluğuna oranla daha kolay olduğunun bilincinde. Bu nedenle de günümüzde nelere meydan okunması gerektiğini özetliyor. Birincisi, en varsıllar ile en yoksullar arasında giderek büyüyen uçurumu alt etmek gerek. İkincisi ise İnsan Hakları ve çevre sorunları. Hessel’in 1948’de İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini kaleme alan komisyonun oniki üyesinden biri olduğunu hatırlarsak, bu bilge dedenin sözlerine kulak vermemek mümkün değil:

“Fransa’da savaş sonrasında, 1958’de başlayacak 5. Cumhuriyet’in devralacağı, “Direniş Konseyi”nin temelini attığı sosyal ve adil devlet  ilkeleri yatıyor. O yıllarda kurulan Sosyal Güvenlik Kurumunun temel yaptırımları arasında devletin her bireye verilen haklar, yani işsizlik güvencesi, emeklilik hakkı, su, gaz, elektrik ve enerji kaynağı üreten şirketlerle birlikte, ülkenin en büyük bankalarının devletin kontrolünde idaresi öngörülüyordu. Bir de gerçek bir demokratik ve sosyal ekonomi sayesinde büyük ekonomik ve finansal derebeyliğinin sonu hazırlanmıştı. Yani, toplumun çıkarları bireysel çıkarların üzerinde tutulacak, paranın gücünün üzerinde zenginliklerin adil paylaşımı yeğlenecekti.”

“Öte yandan, gerçek demokrasilerin bağımsız basına ihtiyacı olduğundan hareketle, basının devlet, sermaye güçleri ve dış etkiler karşısında özgürlüğü, onuru ve bağımsızlığı savunulacaktı”. Cumhuriyetçi okulda ülkemiz çocukları, hiçbir ayrım yapılmadan en gelişkin eğitimi alabilecekti. Bugün Direniş hareketinin tüm toplumsal temelleri sarsılmaktadır”.

Ve gençlere sesleniyor: “Etrafınıza bakın bir. Hiddetinizi meşrulaştıracak konular hemen yanıbaşınızda: yasal ve kaçak göçmenlere, ya da Romanlara yapılan muamele gibi sizleri harekete geçirecek etkenler her yerde. Arayın, bulacaksınız!”.

Yaşadığımız topraklarda verilen siyasi mücadelelerin mirasını unutarak teslim olmak, o ülkede yaşanan, yaşanacak tüm olumsuz değişiklikleri, dönüşümleri mümkün kılar. Eski Direnişçi Hessel hiddetlenerek faşistleri yendiklerini hatırlatıyor, ve Fransız gençliğine (ve tüm dünya gençlerine) sesleniyor : “Yaratmak direnmektir. Direnmek, yaratmaktır. Bizlerden bayrağı devralın ve hiddetlenin!”. Umarız yakında Türkçe’ye kazandırılır.