1999 senesiydi…

Henüz Emirates Stadı inşa edilmemiş, Highbury yıkılmamıştı. Arsenal, 50 yaşındaki Fransız teknik direktörün önderliğinde, uzun senelerden sonra ilk kez 1997-1998 sezonunu şampiyon olarak kapatmıştı. Takımın önemli futbolcusu David Platt sezon sonunda futbolu bırakmış, kulüp tarihinin en büyük golcüsü Ian Wright 1998’in yazında West Ham United’a transfer olmuştu. Ada basınında Wenger’in, golcünün yerine Patrick Kluivert’i veya Juventus’ta kanat oyuncusu olarak görev yapan Fransız futbolcuyu düşündüğü yazılıyordu…
O senenin ağustos ayında Arsenal taraftarlarının dört gözle beklediği transfer gerçekleşti. 21 yaşındaki hücumcu 11 milyon sterlin karşılığında İtalyan kulübünden Kuzey Londra takımına transfer oldu. Wenger, Monaco’da kanat oynattığı ve zamanla forvete kaydırdığı genç topçuya güveniyor, Arsenal’de parlayacağına inanıyordu. Ama ilk zamanlar işler beklendiği gibi gitmedi. O günleri yaşayanlar, futbolcunun ilk sekiz maçında çok zorlandığını, hatta zaman zaman alay konusu bile olduğunu anımsayacaktır.

İlk golünü Southampton’un şimdilerde tarih olmuş The Dell Stadı’nda, Kanu’nun yerine oyuna girdiği maçın bitimine 13 dakika kala kaydetti. Sonra devam etti golleri, ilk sezonun sonunda 26 gol kaydetmiş, takımı da Manchester United’ın ardından ligi 2. sırada bitirmişti. Arsenal o sezonun sonunda oynanan UEFA Kupası finalinde Galatasaray’a penaltılar sonucu mağlup olurken üzgündü golcü.

• • •

Sonra zaman içinde yalnız Ada futbolunda değil, Avrupa arenalarında da nam saldı 14 numaralı formasıyla. O tarihi stadın müdavimleri onun müthiş gollerini alkışlıyor, kısa mesafedeki çabukluğu, son vuruşlardaki inanılmaz becerisi, duran toplardaki ustalığı ve en önemlisi futbol zekâsı ile parlayan yıldızın adına Highbury tribünlerinde şarkılar söyleniyordu. 2007 senesine kadar Arsenal’de geçirdiği sekiz sezonda 377 maçta 228 gol kaydetti… Kökleri 1886 senesine kadar uzanan kulübün en büyük golcüsü olarak futbol tarihini yazan kitaplara yazıldı...

2007 senesinin Temmuzu’nda 24 milyon avro karşılığında Barcelona’nın yolunu tuttuğunda üzülmüştü Arsenal taraftarları. Bergkamp’ten kısa süre sonra diğer bir yıldızın takımdan ayrılması ağır gelmişti. Arsenal’de geçirdiği zamanlarda iki sezon şampiyonluk yaşayan, üç sezon da Federasyon Kupası’nı kazanan golcüden geriye o unutulmaz tezahürat kaldı, “Biz dünyanın en iyi forvetine sahibiz ve onun adı Thierry Henry.”

2012 senesinin Ocak ayında, MLS’e verilen aradan yararlanıp iki aylığına yeniden döndü Kuzey Londra’ya. Takımın iki forveti Gervinho ve Chamakh Afrika Kupası nedeniyle kadroda yer almazken o ilerlemiş yaşına rağmen 12 numaralı formasıyla en parlak günlerindeki gibi tribünleri ayağa kaldırdı. Geçenlerde kendisiyle yapılan bir söyleşide kariyerindeki en anlamlı golünün o dönemde Federasyon Kupası maçında Leeds United’a attığı gol olduğunu söylemiş. Arsenal’den ayrıldığı için pişman olup olmadığını soran gazeteciye şöyle cevap vermiş: “Yaptığım hiçbir şeyden pişman olmadım, inandığım her şeyin mutlaka bir nedeni vardır…”

Ancak her fani gibi onun da günahları oldu elbet. 2010 Dünya Kupası’na katılabilme adına, İrlanda ile oynadıkları play-off maçının uzatma dakikalarında eliyle iki kez düzeltip William Gallas’a attırdığı gol hiç hak etmediği halde Fransa’yı Dünya Kupası’na götürmüş, FIFA Başkanı Sepp Blatter bile o golün sayılmaması gerektiğini söylemişti.

• • •

Ve geçtiğimiz günlerde futbola veda ettiğini açıkladı Highbury’nin en afili jönü. Her futbolcunun imrenerek bakacağı kariyerinde Dünya Kupası dahil 13 kupa kazanmış, İngiltere ve İspanya’da dört şampiyonluk yaşamış. Spor psikolojisi üzerine yazılmış kitaplar iki farklı yetenek biçiminden bahseder. Biri doğarken dünyaya getirdiğimiz, diğeri de sonradan çalışarak kazanılan. Velhasıl bazı futbolcular doğarken kendilerine bahşedilmiş özel yetenekleri ile ön sıraya çıkarlar. Kimi zaman gol vuruşlarındaki ustalıkları, kimi zaman diğerlerinden daha hızlı düşünme ve uygulama becerisi ama en önemlisi sezgisel futbol zekâsıdır onları farklı kılan. Geçtiğimiz günlerde futbolu bıraktığını açıklayan Thierry Henry futbolun gelmiş geçmiş en büyük ustalarındandı, izlemiş olanlar kendilerini şanslı saymalı…