Mutlaka duymuşsunuzdur, birkaç gündür konuşuluyor. Dombra şarkısıyla Erdoğan’a ve AKP’ye övgüler düzen ve bunun karşılığını da milletvekili yapılarak alan Uğur Işılak şimdi yeni bir türkü söylüyor. Daha doğrusu, artık adına “Özeleştiri” dediği bir başka hikâye anlatıyor.

“Belki delirmedik ama kudurduk/Nefsimize göre bir dünya kurduk/Zevkin de keyfin de dibine vurduk/Tükettik her şeyi, neyimiz kaldı.”, diyor kendine ve AKP’ye dair yeni hikâyede. “Ufuk olmayınca dünden dem vurduk/Yarını olmayan günden dem vurduk/Biraz sıkışınca dinden dem vurduk/Tükettik her şeyi, neyimiz kaldı.”, diyor!

“Bana hikâye anlatma” deriz ya, asılsız şeyler söylemeyi bırak anlamında. Ne kadar yanlış! “Masal anlatma” desek neyse…

Masalla hikâye arasında fark var: Masallar, zamanı mekânı, kişileri belirsiz ve olağanüstü, gerçek dışı durumların aktarılması iken; hikayelerin zamanı, mekânı, kişileri belirli, anlatılanlar ise gerçektir.

Bir hikâyenin anlatılabilmesi için, önce olması gerekir. Yapılması, yaratılması, yazılması…

Yapılanın nasıl anlatıldığı ile de ilgilidir hikâye ve “hikâye gibi” anlatılabildiğinde siyasal iletişimin, insanları etkilemenin en güçlü aracına dönüşür.

“Dünyayı verseler yine yetmiyor/Tamahkâr olunca istek bitmiyor/Hiçbir şey kimseyi tatmin etmiyor/Tükettik her şeyi, neyimiz kaldı.”, derken; yaşanan, yazılan, yapılan bir hikâyeyi kendi dilince gayet güzel anlatıyor Işıldak.

Başarılı bir hikâye anlatıcılığının ilk adımı insanlarla duygusal bir bağ kurmaktan ve anlattığınız hikâyenin içine kendinizi koymaktan geçiyor. Hikâyeye kendinizi, kendinizden bir şeyi koymak demek, yaptığınız bir şeyi anlatmak demek!

Bir TEDx konuşmacısından dinlemiştim; internetten her birine ortalama 1 dolar vererek 200 obje alan bir gazeteci, aldığı her bir obje hakkında bir hikâye yazarak bu objeleri hikâyeleriyle beraber internette yeniden satışa sunduğunda bu kez her birini ortalama 62,95 dolara satmış! Hikâyenin bir şeye ne kadar değer kattığını anlatmak açısından güzel bir örnekti.

“Satacak” bir şeyiniz yoksa; bir şey yapmamışsanız, eliniz boşsa, anlatacak bir hikâyeniz de olmaz. Varsa yaptığınız bir şeyiniz, onu insanlara aktarmanın en etkili yolu da hikâyesini anlatmaktır.

Gerçekliğin aktarılması olarak hikâye, akla hitap ettiği kadar duygulara da hitap eder. İnsanlar nesilden nesile bilgi aktarımını tam 200 bin yıldır, mağarada bir ateşin etrafında toplandıkları günlerden beri, hikâye anlatarak yapıyorlar. Modern zamanların en popüler bilgi aktarma yöntemi olan “powerpoint” ise 33 yıldır kullanılıyor. En uyum sağladığımız bilgi aktarım yöntemidir hikâye anlatmak!

Sol muhalefetin toplumsallaşmasının yolu da “hikâye anlatmak”tan geçiyor. Önce anlatılacak hikâyeler yaratmak, sonra da onları anlatmak…

Solun toplumsallaşmasını en başarılı noktalara taşıdığı 70’lerin ikinci yarısında, memleketin dört bir yanında hikâyeler yaratılıyor ve dilden dile o hikâyeler anlatılıyordu. Fatsa en etkileyicilerinden biriydi o hikâyelerin.

AKP’nin yıllardır anlattığı hikâye kendi içinden tersine döndürülmeye ve gerçeklere çarptıkça dökülüp masala dönüşmeye başladı. Ne zamandır anlattıkları; kötü kararlarla örülü, yaratıcılıktan uzak, hoşgörüsüz, insanları diken üzerinde tutan bir korku masalı sadece.

Muhalefeti iktidara taşıyacak şey ise; cesaretle sokakta, hayatın içinde, insanların hayatlarına dokunup onları değiştirerek yaratılan gerçek hikâyelerinin olması.

Kimsesizlerin kimsesi, eşit ve özgür vatandaşların demokratik bir cumhuriyeti için, soldan hikâyeler yaratmak ve kendi hikâyelerimizi anlatmak zorundayız.