Her kulübün bir hikâyesi vardır.

O hikâye bir asırdır sürebilecek kadar yoğunlaşmış kuvvete sahip ise artık o misyona dönüşmüştür.

Her yönetici, her teknik adam, her futbolcu ve her seyirci o hikâyede kendine bir yer bulur. Duygusal yoğunluğun fazlalığı veya azlığı hikâyeyi oluşturan figürlerin dinamikliğine ve tarihsel süreç içinde korunurluğuna bağlıdır.

Yöneticilik vasıflarını yönlendiren irade, yani lider bu misyon üzerinden hareket ederek değişimin öncüsü olur.

Kulübü ileriye taşımak aynı zamanda birtakım sıkıntıları da berberinde getirir. Lider bunları bertaraf ederken tek referansı tarihsel misyonu olmalıdır.

Beşiktaş Jimnastik Kulübü bir hikâyeye sahiptir.Bu hikâyede sermaye veya bürokrasi yer almaz, sadece Beşiktaş’ın ana unsuru olan taraftarı, yani ‘halk’ yer alır.

Misyonunda halkla beraber olma üzerine örselenmiş bir hikâyesi olan kulüp, bundan asla vazgeçemez.

Spor kulüpleri, siyaset üstü kuvvete sahiptirler. Hiçbir güç onları hizmet seviyesinden alta çekerek araçsallandıramaz.

Kulüpler asıl olan görevlerindeki amaçlardan vazgeçemez… Bunu yapacak tüm oluşumlara da engel olmak zorundalar.

Kulüplerinin var olma gerekçesi seyircisidir…

Seyirci kulübün hafızasıdır, vicdanıdır…

Kulüpler ne hikâyelerinden, ne de bu hikâyelerin devamlılığını sağlayan kendi halkından kopamaz, hele-hele onları inkar edemez!

Beşiktaş Kulübü’nün vicdanı taraftarıdır, kulübün hafızasıdır, sosyal kesitidir.

Yönetimler gelip geçicidir, ama Beşiktaş seyircisi hep vardı ve var olmaya devam edecektir, yoksa Beşiktaş Kulübü olamaz.

Acı olan; bir takım korku ve kaygılardan dolayı onları yüzüstü bırakmaktır, onlara sahip çıkamamaktır.
Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray kulüpleri hikâyelerini reddedemezler. O hikâyelerin hafızası olan kendi taraftarlarını reddedemezler, vicdanlarını reddedemezler.

Seyirciler sosyolojik gruplardır ve bir kültüre sahiptirler.

Yaşadığı ülkenin gerçekleri ile yüzleşerek varlıklarını sürdürmek zorundadırlar.

Beşiktaş gruplarının kendine ait demokratik kültürleri vardır, çıkış noktası onları buna mecbur kılmakta.

Bu mecburiyetin diyeti de olmaktadır.

Uğur Mumcu’nun halka seslenişinde olduğu gibi;
“Önce kolumuzu, omuz başından keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine.”
Ama…
Vicdan sustu.
Hukuk sustu.
İnsanlık sustu.
Hikâyene sahip çık…