Hikâyeye bir de burdan bak

FUNDA DEMİR

Nasıl bir reddetmekse bu; Dünya’nın yaşadığımız yerden başka bir gezegen olduğuna inanmaya zorlayan, görerek, duyarak, bilerek daha fazla yaşayamayan… Ama sadece gözlerle göremeyeceğimizi öğrenmiş bir insan evladı olarak, kendim gibi… O da ne demekse; gerçekten kaçamayan ama gerçeğe teslim olmayan, içindeki bir küçük pırıltıyı büyütüp, unutamadığı gözlerin özlemine yenilip pat diye düşen ama kalkmasını bilen, duygu durumu sıklıkla değişen kimsecikler. Ben, biz… Misal sevgilinin omzundayken başınız bir çocuğun elinde patlayan balon sesiyle irkilip utanıyorsanız o korkudan, iyi insanlar var dediğiniz her an içinizdeki umutsuz defolup gidiyor gibi yapıyorsa, arkadaşlarla sohbetin dibine vurmuş, kahkahalar karşı kıyıda çınlarken, annesinin cenazesini günlerce sokakta bırakmak zorunda kalan o çocuğa gidiyorsa aklınız, kalbinizin kırılgan zarı yırtılıyorsa, paramparçaysa o an o kalp… Ordasınız değil mi? Bir gün umutlu çok gün umutsuz bazen de tam tersi. Döne dolana var edebilmek kendini. Bundan daha büyük bir sığınak bilmiyorum ben. Bir ağaç dikemem belki, beceremeyebilirim, bilemem ne kadar derin kazmak gerektiğini, hangi mevsimde ekilmesi gerektiğini ama hikayeler okurum o ağaca, bilirim sadece güneşle suyla büyümeyeceğini. Uzunca bir süredir yazı yazamıyorum. Yazarsam *içimdeki narı dürtecekmişim gibi hissediyordum çünkü. Yazarsam birikmiş bütün acılar, öfkeler kusulacak ve bu sefer ben bile başdemeyeceğim gibi. Yazarsam, yazmasam olmayacak kelimelerim var sayfalara sığmayacak. Sonra bir zaman geçti dürttü biri o narı. Olduğu kadar, olacağı kadar. Yalnız değilim, yalnız değiliz, yalnız değildik hiçbir zaman. Tüm o anlarda, kalbinizin zarı yırtılıp patladığında yalnız değiliz, bilin ki; biz o iyi insanlarız hani umutsuzluğu defedip gönderir-miş gibi yapan, şimdilik! Bugün yası yazarız ister istemez, günü gelir yaz’ı.


Bunlar hep Küçük Prens, hep Exupéry, hep 3. yılında Gezi kıpırtısı yüreğimin… Birkaç aydır binbir çeşit Küçük Prens’e rastlamak mümkün. Yazarın ölümünün üstünden geçen 70 yılın ardından telif hakları serbest kalan eser isteyen her yayınevi tarafından basılabiliyor. Hal böyleyken sevdiğimiz, biriciğimiz Küçük Prens raflarda, satış listelerinde, her bir yerde karşımıza çıkadursun, benim için en etkileyici yeniden karşılaşmamız Alef Yayınevi tarafından yayımlanan “Pilot ve Küçük Prens” oldu… Prag’lı sanatçı Peter Sis tarafından yazılıp çizilen “Pilot ve Küçük Prens” yazar Antoine De Saint-Exupéry’in yaşamını anlatırken içinde Küçük Prens’i sevmemize neden olan onlarca ayrıntıyı barındırıyor. Peter Sis’i daha önce yine Alef Yayınevi tarafından yayımlanan kitabı Kuşlar Meclisi ile anmak da mümkün. İranlı sufi şair, eczacı biliminsanı Ferîdüddîn-i Attâr’ın, tasavvuf edebiyatının başlıca eserlerinden sayılan “Mantıku’t-Tayr” (Kuşların Diliyle veya Kuş Dili) adlı 1187 yılında yazdığı 4724 beyitten oluşan eserinden yola çıkarak derlemişti. Pilot ve Küçük Prens’te ise yine o naif Peter Sis dokunuşunu görmeniz daha doğrusu hissetmeniz muhtemel. 1900 yılında uçağın icat edilmekte olduğu ve keşiflerin sürdüğü bir dönemde Antoine’nin Fransa’da doğmasıyla başlıyor hikâye... Altın sarısı saçlarından dolayı ailesinin O’na Güneş Kral olarak seslendiğini, on iki yaşında saz ve kâğıttan yaptığı kanatları bisikletine monte ederek ilk uçağını yaptığını, uçmanın ve gökyüzü masallarının O’nun için en başından beri vazgeçilmez olduğunu, posta pilotu olduğunu, kayıplarını, mesleğe işçi olarak başladığını, ordudaki görevini,ilk yazarlık yıllarını, yeryüzünü görmek için bulutların altından uçan, ve belkide düşüncelere dalan pilotu, savaşın yıkıcılığının Exupéry ve Küçük Prens üzerindeki etkisini Peter Sis’in nefes kesici çizimleriyle okuyabilirsiniz. Yazarın dünyasıyla Küçük Prens’in astreoidi ne kadar uzaktı derseniz, çok da değil derim ben. Exupéry’i bu şekilde tanıdıktan ve hayatına O’nun gibi kuş bakışı bakıp çıktıktan sonra Küçük Prens’i yeniden okumak ve detayların tadına varmak isteyebilirsiniz. Peter Sis’in bize anlattığı Exupéry bir yazardan çok daha fazla rol içeren derin iz bırakan bir biyografi. Pilot ve Küçük Prens’in özeti derseniz bana, içindeki narı dürt derim, yaşadığın zamandan, mekândan, coğrafyadan ayrı kuramıyorsan hikâyeyi, o narı dürt ki başka yollarını bulsun dökülüp dağılmanın. Exupéry’in hikâyesinden yola çıkarak söylüyorum, kaybolmak gerekse bile eğer sonu bu kadar güzel olacaksa nar da dağılabilir, acı da.

*“Dürtme içimdeki narı üstümde beyaz gömlek var.” (Penguen 2) Birhan Keskin