Hikmet Kıvılcımlı’da tarih ve din

KARDELEN TATAR

Canan Özcan Eliaçık’ın yazdığı “Barbarın Tarihi, Ezilenin Dini-Hikmet Kıvılcımlı’da Tarih ve Din” İletişim Yayınları’ndan çıktı. Kitap, Özcan’ın doktora tezinin gözden geçirilmiş ve düzenlenmiş hali. Kitabın bir biyografi olmamasının amaçlandığını belirten Özcan, Kıvılcımlı’yı bir entelektüel olarak Türkiye sosyalist hareketi içerisinde konumlandırmaya çalışıyor. Bu amaçla da Gouldner, Bourdieu, Sartre, Bauman, Said, Gramsci, Foucault gibi çok sayıda düşünürden yola çıkıyor ve ‘aydın-entelektüel’ kavramlarının anlamlarını ve farklarını ortaya koyarak çalışmasına başlıyor. Bilgi elde ederek tüketmenin yanı sıra yeni bilgi ve teori üreten, hem iktidarı hem içinde bulunduğu sosyalist hareketi eleştirmekten geri durmayan, herhangi bir devlet görevinde çalışmamış olan Kıvılcımlı bu gibi ayırt edici özellikleriyle bir entelektüel olarak adlandırılıyor.

Hikmet Kıvılcımlı arşivi Hollanda’daki Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü’nde bulunuyor. Doktora tezi kapsamında 6 ay süreyle burada çalışma yürüten Özcan, arşivdeki Osmanlıca bir belgenin çevirisine de ilk defa olarak kitabında yer veriyor. Bu yazıda Kıvılcımlı’nın ‘modern tarihin kurucusu’ olarak adlandırdığı Jules Michelet’yi ‘ustası’ olarak adlandırdığı ve Michelet’yi tanımadan çok önce onun tarih anlayışını benimsemiş olduğunu aktarıyor. Yine bu belgeden Kıvılcımlı’nın 23 yaşında, ilk defa hapse girdiği 1925’te tarih üzerine çalışmaya başladığı anlaşılıyor. Michelet, Annales Okulu tarihçileri tarafından bu ekolün ‘atası’ olarak kabul ediliyor ve bu anlamda Kıvılcımlı’nın tarihe olan yaklaşımı da yeni bir mana kazanabilir gibi duruyor. Kıvılcımlı’nın Marksist literatüre hâkim olduğu biliniyor; kaynakçasında baş köşeyi Marks ve Engels alıyor. Diğer taraftan antika tarih üzerine çalışan Kıvılcımlı, Marks ve Engels’in bu dönem üzerine çalışmaya vakit bulamadığını ve tarihsel devrimlerin oluştuğu coğrafyada yaşamadıkları için bunun üzerinde çok durmadıklarını söylüyor. Bu anlamda Marksizm’i geliştirme iddiasında olan Kıvılcımlı Morgan’dan, “İslam’ın Marks’ı” olarak adlandırdığı İbn-i Haldun’dan, Naima’dan, Kâtip Çelebi’den ilham alıyor. Kitapta Kıvılcımlı’nın etkilendiği Batılı ve Marksist kaynaklar dışında yer alan isimler arasında en ilgi çekici olanlardan biri de Celal Nuri İleri. İleri’nin din üzerine düşünceleri ve “İstanbul’un fethi”yle ilgili yazdıkları ile onu okumuş olduğu anlaşılan Kıvılcımlı’nın düşüncelerindeki benzerliklere dikkat çekiliyor. Diğer taraftan bir komünist olup din hakkında yazan Kıvılcımlı’nın dine bakışı ile bir Müslüman olarak sosyalizm hakkında yazan Ali Şeriati’nin görüşleri arasında da benzerlik olup olmadığı sorgulanıyor. Nihayetinde bu kişiler ile Kıvılcımlı arasında Kıvılcımlı’nın açıkça bir komünist olması vesilesiyle bir çizgi çekiliyor.

Özcan, Kıvılcımlı’ya entelektüel olma sıfatı kazandıran teorik çalışmalarının tarih tezi ve din üzerine olan çalışmaları olduğunu vurguluyor; bu nedenle de kitapta Kıvılcımlı’nın tarih tezi ve din yorumu üzerine olan çalışmalarını inceliyor. Bunu yaparken ise hem Kıvılcımlı’nın kullandığı kaynaklara hem de bu konuda var olan literatüre yer veriyor. Kıvılcımlı tarih tezini 1925-65 arası dönemde yazdığı için Özcan da bu tarih aralığındaki antropoloji ve arkeoloji çalışmalarına yer veriyor ve Kıvılcımlı’nın çalışmalarını bu literatür içerisinde konumlandırıyor. Kıvılcımlı’nın kaynakları gibi Özcan’ın faydalandığı kaynaklar da büyük bir çeşitlilik arz ediyor. Öyle ki Kıvılcımlı’nın hem faydalandığı hem de eleştirdiği Freud gibi isimler de bu incelemeye dahil oluyor; Kıvılcımlı’nın bir psikiyatrist olmasının çalışmalarına ayrı bir derinlik kattığının altı çiziliyor. Kitapta Kıvılcımlı’nın tarih-tarih öncesi, vahşet-barbarlık, antika tarih- modern tarih gibi tarihsel dönemlendirmeleri, üretici güçler kavramı, tarihsel devrim-sosyal devrim anlayışı, tarih tezini Osmanlı tarihine nasıl uyguladığı, 27 Mayıs ve 12 Mart üzerine fikirleri ve din tefsiri, tarih tezi ekseninde ayrıntılı bir şekilde ve geniş bir literatür çerçevesinde ele alınıyor. Kıvılcımlı’nın hayatı boyunca en çok dert ettiği şeylerden biri Türkiye sol hareketinin Marksizm’e katkı yapma gibi bir iddiasının olmaması ve bu iddiada bulunan kendisi gibi kişilerin de görmezden gelinmesi. O, çeviri eserler kadar Marksizm’e teorik katkı yapacak kişilerin bu topraklarda yetiştirilmesine önem verilmesini istiyor. Kıvılcımlı’nın tarih tezi üzerine çalışmalarını hayatının ‘vukuatı’ olarak adlandırması gibi Özcan da bu uzun soluklu çalışmayı kendi ‘vukuatı’ sayıyor ve bu topraklarda yaşayan sosyalistlerin, entelektüellerin Kıvılcımlı’yı anlama ve tartışma sorumluluğunu bir nebze olsun yerine getirebilmeyi ümit ediyor.