Filmin tarihsel hikâyesiyle izleyicide duyarlılık yaratabilecek bir güce sahip olduğunu kabul ediyorum. Ancak konusunun hakkını veremeyen film ne yazık ki iyi bir sinema örneği değil

Hitler’e Suikast ve Miller’ın ‘Kördüğüm’ü

Hitler’e Suikast (13 Minutes/Elser) televizyon için çekilmiş biyografik bir filmi andırıyor. Tüm anlamlı detayları açık eden dümdüz senaryosu, merkez konuyla alakası olmayan flashback sahneleri ile sıradanlaşıyor. Kaldı ki fazlasıyla kullanılan flashbacklerin neredeyse hiçbiri karakteri daha iyi tanımamıza yardımcı olmuyor. Konu olarak tarihsel hikâyesiyle izleyicide duyarlılık yaratabilecek bir güce sahip olduğunu ben de kabul ediyorum. Ancak konusunun hakkını veremeyen film ne yazık ki iyi bir sinema örneği değil.

Ah keşke ölseydin!
1939’da Münih’te törene katılacak Hitler’in marangoz Georg Elser tarafından kurduğu bomba düzeneği ile öldürmek istemesi filmin ana konusunu oluşturuyor ve bomba Hitler mekândan ayrıldıktan 13 dakika sonra patlıyor. Hitler’e düzenlenen bu suikast teşebbüsünden sonra Georg Elser tutuklanıyor. Tutuklanıyor demek hafif kalır aslında, kendisi Nazilerin eline düşüyor.

hitler-e-suikast-156166-1.Filmin adım adım zeki bir kurgu ile bombanın patladığı güne gitmesi gerekirken, bence bir hata olarak film Elser’in sorgulanması ile işkencesine fazla yer ayırıyor. O da yetmiyor bir yandan 1939’da Elser’in tutuklandıktan sonra Naziler tarafından yüzünün haşat edilişini izlerken bir yandan da zamanımızı Elser ve arkadaşlarıyla göl kenarında güneşlenerek ve boş boş gezinerek geçiriyoruz. Üstelik bu sahnelerle ne karakter hakkında bir şeyler öğrenebiliyoruz ne de Elser ile empati kurabiliyoruz. Sistemli zaman aralıklarıyla git gel yaptığımız bu iki hat filmin bir meselesi varsa bile onu kaybetmemize sebep oluyor. Tehlikeli bir dönemde bu kadar cesur olan birisi elbette ki bir komünist idi. İşçi sınıfı için ve dökülen kanı durdurmak için Hitler’i öldürmek isteyen cesur bir gençti Elser. Hiçbir örgüte bağlı olmadı ve tek başına hareket etti. Ancak amacına ulaşamadı. İşte mesele tam da bu önemli amacına ulaşmasını engelleyen o 13 dakikanın değeri, gel gör ki bunu filmin içinde bir türlü yakalayamıyoruz. Sonuç olarak Elser gerçekte nasıl amacına ulaşamadıysa bu film de amacına ulaşamıyor. Anlaşılan o ki, sinemada Hitler’i öldürebilmiş olan tek yönetmen hala Tarantino’dur.

***

hitler-e-suikast-156165-1.

Miller’ın ‘Kördüğüm’ü
Rebecca Miller’ı sadece yazar ve yönetmen olarak görmemek gerek; kendisi kelimenin tam anlamıyla bir sanatçı. Bu sebeple de filmleri benim için hiçbir zaman sadece film değil, birer sanat eseri. Zeki ve iyimser bakışın temsilcileri olarak resmettiği bütün kadınlar sanki Miller’ın içinde yaşattığı kendisine ait parçalar gibi geliyor bana. Ve Miller’ın sırayla bu parçalarını bizimle p
hitler-e-suikast-156167-1.aylaştığını düşünüyorum.

Miller’ın kadınları
Geçen hafta vizyona giren Rebecca Miller’ın bu beşinci filmi Kördüğüm (Maggie’s Plan ) romantik komedinin bazı kurallarını es geçmeyen ama romantik komedinin kalıplarına da hükmetmeyi beceren bir yapıya sahip. Kendisini özgürleştirmek isteyen bir kadın kahramanın hayatında çıkış yolunu aramasını konu alan film New York şehrinin entelektüel ve kültürel çevresinde geçiyor. Filmin başrollerinden nevi şahsına münhasır Greta Gerwig yani gönüllerimizin Frances Ha’sı bu filmde de son derece sahici, samimi, dolaysız ve bir o kadar da hayalperest. Ayrıca kendisinin diğer bir güçlü isim olan Julian Moore ile atışmasını filmde izlemek ise son derece keyifli. Maggie’s Plan etrafımızda kadına karşı dayatılan onca kalıp ve tehdit varken modern ilişkilerin iç tırmalayan mantıksal zorbalığı hakkında zekice işlenmiş bir screwball komedisi.