“Sele kapılan işçinin ardındaki trajedi..”, “Slikozis hastası işçilerin trajedisi.”, “ Madende yaşanan trajedi..”

 “Sele kapılan işçinin ardındaki trajedi..”,

 “Slikozis hastası işçilerin trajedisi.”,

 “ Madende yaşanan trajedi..”

“Son istatistiklerde günde üç olan cinayet kurbanı kadın sayısı, bu cinayetlerdeki   hızlı artış sebebiyle dörde, beşe çıkmak üzeredir. Bu bir trajedidir.”

“Onlar anlattılar yaşadıkları trajediyi, biz kağıda döktük. Elbistanlı işçilerin dramı, çağımızın bir kapitalizm öyküsünü anlatıyor bizlere.”

“Baydemir: Devlet sorumluluğunu unutursa trajedi olur.”

İş kazlarından kadın cinayetlerine, ceberrut devlet uygulamalarından hukuk cinayetlerine, çevre katliamından kapitalist emek sömürüsüne günümüzde hemen her olay gazetelerde trajedi sözcüğüyle birlikte  tanımlanır oldu.

Trajediyi kısaca, ağıt / ağlatı olarak  ifade edebiliriz.  Türkçede tragedya ile trajedi sözcükleri ayrıksılaştırılmıştır.  Tragedya kahramanın bahtsız kaderini anlatırken bir tür ağıt/ağlatı formu içerir. Ama kahramanın başına gelen trajik olaylar onun şanssızlığından başına gelmez.  Başa gelen her olayın bir anlamı, bir arka planı olup bir neden içerir.  Oysa, her depremi bir trajedi ve bu tür her trajedik olayın bir Tanrısal sorgulama yada en hafifinden kader olduğu egemenlerce ve dezenforme edilmiş topluluklarca temel söylem haline geldiğini görmekteyiz.

Trajedi / tragedya sözcüğü Yunanca tragoidia’dan gelir; tragos (keçi) ve oidie (türkü) sözcüklerinin birleşmesiyle "keçilerin türküsü" anlamına kullanılır.  Yunan tragedyalarının doğuşunda, ritüellerin önemli bir rolü vardır. Özellikle Dionysos şenlikleri tragedyanın çıkış noktası olarak kabul edilir.  Dionysos ritüellerinde önceleri insan kurban edilirken, bu uygulama zaman içinde yerini hayvanların ve özellikle tekelerin kurban edilmesine bırakmıştır ki tragedya kavramı da “ tekenin türküsü” anlamına gelmektedir.

Kurban ritüellerinin çok tanrılı, pagan kültüründen, tek tanrılı dinlere uzandığı ve içinde bulunduğumuz haliyle bayrama dönüştüğü günlerden geçmekteyiz.

İbranice kökenli kurban sözcüğü bu gün tanrıya yaklaşmak olarak ifade edilmekte.  Aslında kurban, tanrıya yakınlaşmak için sunulabildiği gibi kurban etme eylemi cezalandırma işlevi de  taşıyabilmektedir.

Yazının girişindeki bazı  gazete başlıklarından  yola çıkarak ve bir de bunlara emperyalist işgalleri, göçleri, yoksulluğu, açlığı, doğanın katlini ve türlerin yok edilişini eklersek  diyebiliriz ki ;

“ tekenin türküsü”  yerini doğanın ve halkların  acı çığlığına bırakmakta..

Dünyanın bütün meydanlarından bu günlerde başka çığlıklarda yükselmekte. Bunlar protesto çığlıkları.. Kapitalizmin sınırsız sömürüsüne isyan ve dur deme çığlıkları..

Bu protesto çığlıkları boşuna değil. Artık Yunanlı, İtalyan, İspanyol gençler bile ülkelerinden kaçma planları yapmakta ve göç yolları gözlemekte..

Yoksulluğun diz boyunu aşıp gırtlağa dayandığı Güney Sudan’da öküz alıp kurban edecek parası olmayan köylüler bir sebzeyi kurban edebilir ve tanrıdan kurban ettiği sebzenin öküz olarak kabul etmesini dilerlermiş.

İşte kapitalizmin dünyasında insanın geldiği nokta;

İnsanın türküsünden, tekenin türküsüne ve

 tekenin türküsünden,  “ hıyarın türküsüne”...

Eyy dünyanın yoksul halkları;  Tanrı kurbanınızı kabul eyleye (!)...