15 Temmuz 2016 kanlı darbe girişimi, devletin hukuk ve Anayasa kuralları çerçevesinde yönetilmesi gereğini bütün acı sonuçları ile hatırlatmış olmalı idi.

Ya askeriye?

Silahlı kuvvetler, uzmanlık gerektiren ve hiyerarşik yapıya dayanan bir meslek. Hiyerarşi, askeri yapılanmayı ve hukuku belirleyen bir kavram. İdare hukukunda kullanılan hiyerarşi de, Fransa’da Napolyon döneminde askeriyeden ödünç alınan bir kavram.

Başta hiyerarşi olmak üzere, liyakat ve disiplin kavramları ile özdeş olan askeriye, siyasal partilerin belirleyici olduğu günlük siyasal tartışma ve yönlendirmeler dışında tutulur.

15 Temmuz darbe girişimi ve Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) arasındaki ilişki, siyasallaştırma yönünden araştırılmalı. Ne tür bir siyasallaştırma? Devlet yönetimine dini alet etme anayasal yasağının sürekli ihlaliyle dinin kendisine alet edildiği türden bir siyasallaşma.

15 Temmuz sonrası kurumsal yapılar ve kuralsal düzenlemeler, TSK olarak Ordu’nun doğasına ve gereklerine yabancı ve aykırı. İki örnek:

>> Kuvvet komutanları, en üst hiyerarşik komuta kademesi olan Genel Kurmay Başkanlığı’ndan alınarak MSB’ye bağlandı.

>> Lağvedilen kurumsallaşmış askeri okullar yerine kurulan Milli Savunma Üniversitesi rektörlüğüne, hiçbir askeri uzmanlığı ve unvanı olmayan biri getirildi.

Buna karşılık, “demokratik hukuk devleti”, Cumhuriyet’in temel niteliği olduğu halde, Devlet yönetimi tek kişi hiyerarşik amiriyet eksenine konuldu:

>> Yürütme yetki ve görevi,

>> Anayasa öngörmediği halde parti genel başkanlığı yoluyla yasama çoğunluğuna “talimat” vermek suretiyle,

>> HSK yoluyla da, yargı organları üzerinde güdümleme yetkisi ile, doğrudan ve dolaylı olarak, erkler arılığı yerine, tepesinde tek kişinin yer aldığı bir tür “erkler hiyerarşisi” yarattı.

Ana çelişki şu: Doğası gereği, hiyerarşik örgütlenme ekseninde demokratik yapıyı dışlayan askeriye, eğitim ve emir-komuta zinciri bakımından siyasal aygıtların güdümüne konuldu; tam tersine, demokratik hukuk devleti şeklinde örgütlenmesi gereken ülke yönetimi, tek kişinin hiyerarşik amiriyeti altına alındı.

Öte yandan, başta askeri olmak üzere vesayet makamlarını tasfiye bahanesi ile bütün kolektif siyasal karar düzeneklerini ilga eden 2017 Anayasa değişikliğinde dokunulmayan tek kurul, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) oldu.

Ne var ki, OHAL KHK’leri ve yasalar yoluyla, sahip olmadığı yetkiler verilerek MGK siyasetin aracı haline getirildi: “Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği” şeklindeki düzenleme;

>> Anayasa’ya aykırı; çünkü MGK bir karar mercii değil, sadece tavsiye kurulu.

>> MGK kullanılarak, cemaat vb. örgütlenmelerle hiçbir biçimde ilgisi olmayan on binlerce kişi, kamu kurumlarından uzaklaştırıldı.

>> Bu Anayasa dışı uygulama, OHAL sonrası dönemde de sürdü (örnek: 7151 sy. K., md.5).

>> Şu halde TSK, siyaset hizmetinde araçsallaştırılmaya devam ediliyor.

Sonuç, olarak, ”hukuk kıskacındaki siyaset” veya “hukuk yoluyla demokrasi” yerini, siyaset yoluyla yönetim, siyaset yoluyla askeriye, siyaset yoluyla hukuka bıraktı. Kışlaya siyaset girmesin derken, ülke kışlaya döndürüldü; üstelik askeriye, demokrat olmayan siyasetçilerin güdümüne konularak.

15 Temmuz’un 4. ve “15 Temmuz Anayasası”nın 2. yıldönümünde başlıca umut kaynağı, Anayasa’nın değiştirilmez maddesi: “Demokratik hukuk devleti”. İşte öncelikler:

>> Askeriyede, uzmanlık ve liyakat temelinde hiyerarşik yapıya dönüş.

>> “Fiili durum” ve “talimatlar” ikileminde “15 Temmuz Anayasası” ile Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetilemez olduğunu sürekli ortaya koymak.

>> Yürürlükteki Anayasa’ya saygı için: CB parti başkanlığını Anayasa’ya aykırı olarak sürdürdükçe, Cumhur İttifakı TBMM’de müzakere sürecini kilitledikçe erkler ayrılığı asgari olarak sağlanamayacağına göre, bunları sürekli gündemde tutmak.

>> Devlet yönetimini demokratikleştirmek için Anayasa değişikliği çalışmalarına ivme kazandırmak.