Hızla yaklaşan bir Boskovic görülüyor

Türkiye, iyi başladığı ABD mücadelesini hem file, hem de arka alan savunmasındaki vasatın altındaki performansı sonucunda 3-1 kaybederek, rotasını oldukça zorlaştırdı.

Hem bloklarda hem de hatalarda ABD’den geri düşmediğimiz bir ilk seti kaybettik. Tabii her ne kadar bloklarda seti 4-4 bitirsek de bunların son 2’sinin skor ABD lehine 24-20 olduktan sonra, yani biraz geç geldiğinin de altını çizmek lazım. Aynı şekilde ilk setin sonunda orta hücumlarımızın, tüm hücumlarımıza oranının yüzde 0 olması da buradaki yetenekli orta oyuncularımızı hücumda kullanamadığımız anlamına geliyordu. İkinci sette orta oyuncularımızı daha iyi kullanışımıza, asla yeterli olmamasına rağmen biraz daha iyi yaptığımız savunma eklenince sonuca gitmeyi başardık. Üçüncü sette ise istatistikler çok net biçimde ABD’nin seti hak ettiğini söylüyordu.

Rakibin 5 servis sayısına karşı 1 sayı alabilmiş, yaptıkları 3 bloğa karşılık 1 blok yapabilmiştik ve mükemmel manşet yüzdeleri de çok kötü seviyedeydi. Üstelik bu manşet hatalarının önemli bir kısmı, savunma direncini ve manşet kalitesini artırmak için oyuna giren Meliha İsmailoğlu tarafından yapılmıştı. Dördüncü set ise kronik, kopma emareleri gösteren maçın psikolojisine yenilen ulusal takımın, rakibi yakalayamayacak kadar geride düşmesiyle gerçekleşti. Bu gibi durumlarda hiçbir şey yolunda gitmiyor ve bu artık alışılmış bir durum haline geldi. Mağlubiyetin sorumluluğunu, her ne kadar bazı kritik anlarda ciddi bloklar yemiş olsalar da smaçörlere bağlamak bence kolaya kaçılması anlamına geliyor, kabul edelim ABD karşısında, bu maça kadar iyi performans göstermiş Ebrar, Simge gibi oyuncular da beklenilenlerin gerisindeydi.

Takımın turnuva öncesinde tahmin edilen hemen her zaafının turnuva devam ederken gerçekleştiğini, bazı noktalarda beklenenden önde olsak da bazılarında da beklenenin gerisinde olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin smaçör katkısı konusunda tahmin ettiğimiz sıkıntıların hepsi gerçekleşiyor, pasör çaprazı ve libero pozisyonunda beklenenden iyi performanslar alsak da orta oyuncular tarafında hala istenen seviyede değiliz. Ancak bir gerçek var, zorlu maçlarda iyi performanslarımız da giderek minimum hale geliyor. Son bir notumuz da Giovanni Guidetti için. Böyle bir antrenörün kariyerine ve taktik bilgisine herhangi bir söz söylemek delilik olabilir, bununla beraber kendisinin sahaya yaydığı enerji konusunda oldukça negatif bir karakteri olduğunu itiraf edelim. Oyuncular, motivasyonlarının düştüğü anlarda ona baktıklarında, şikayet eden, hoşnut olmayan ve yüzünde “yine hayalkırıklığı” ifadesi olan birisini görüyorlar.

İşlerin giderek karıştığını itiraf edelim. Eğer bu maçın ardından oynanacak Kanada-Polonya maçında, Kanada, Polonya’ya çelme takamazsa, Türkiye’nin 4. Sıraya düşme ihtimali giderek güçlenmiş olacak ve bunu engelleyebileceğimiz tek maç yarınki Sırbistan maçı olarak kalacak. Tabii Sırbistan da, şansının hep tuttuğu, son yıllarda turnuvalardan eleme konusunda özel bir uzmanlığı olduğu Türkiye’yi çeyrek finalde karşısında görmek için yarınki maça ağırlığını koyacaktır.