Sürekli daha hızlı ve gösterişli bir kurgunun geçerli akçe olduğu bir çağda, kurguya tek boyutlu şablonlardan bakar olduk

Hızlı kurguda kaybolmak

Adrienne L. McLean ‘Costume, Makeup and Hair’ adlı kitabında, hikâyesi geçmişte geçen filmlerin kostüm çalışmalarının sektörde daha çok takdir ve ödül topladığından bahseder. Tarihsel verilerle Oscar Ödülleri’nde adaylık kazanan filmlerin çoğunun, dönem üzerine uzun araştırmalar gerektiren kostüm çalışmalarına sahip olduğunu ortaya koyar. Sanki diğer türlerin pek bir kostüm çalışması yokmuş gibidir sonuçlar. Kostüm ve makyajın dönem filmlerinde yoğun bir emek ve titizlik gerektirdiği için daha sık ödüllendirilmesi normal. Ama öte yandan genel olarak sinema kültüründe diğer filmlerin köstüm çalışması yokmuş ve değerlendirilemezmiş gibi bir muamele gördüğü de kesin. Bir film eleştirisinin dönem filmi ve fantastik bir film olmadıkça kostümden bahsettiğine nadiren rastlanır. Lakin dönem filmlerinin “kostümlü filmler” diye anılıyor olması boşuna değil.

Sinema kültürünün içinde kurgu ve tempoya ayırdığımız yer konusunda da benzer bir şablondan bahsedebiliriz. Aksiyon veya savaş filmi olursa ‘hızlı kurgu iyidir’ şiarı hazırdadır. Ancak diğer filmlerde iç içe geçen hikayeler veya zamanda sıçramalar olmadıkça kurgunun ritmine özel bir dikkat göstermeyiz, sanki filmin bir ritmi yokmuş gibi. Ortada gösterişli bir hızlı kurgu olmadıkça filmlerin kendine özgü bir ritmi olduğunu unutmaya başladık. Belki hikayesi gereği özel bir kostüm çalışması gerektirmeyen

bir filmde, kostüm tasarımının sadece belli bir mesleki standardı yakalamakla yükümlü olduğunu düşünüp geçebiliriz. Ama bir filmde anlamı ve stili oluşturan en önemli yapı taşı kurgu için aynı şeyi yapmak pek kolay değil.

Sürekli daha hızlıya

Sesli sinemanın başlangıç yıllarında 10 saniyenin üzerinde olan ortalama plan süresi, düzenli bir şekilde azalarak günümüzde 2 saniyeye kadar düştü. Christopher Nolan filmlerinin ortalama plan süresi 3,1 saniye, Sergio Leone’nin 7 saniye, Federico Fellini’nin 8,8 saniye, Ingmar Bergman’ın 16,7 saniye, Andrei Tarkovsky’nin ise 40 saniye. Tempoyu kontrol eden en önemli öğelerden biri olan plan sürelerinin uzunluğu arasındaki farklar, yönetmenlik tarzlarındaki farklılıklara paralel olarak görülebilir. Fakat dikkat çeken noktalardan bir başkası ortalama plan süresinin geniş kitlelere ulaşma ile de bir korelasyon taşıyor olması. Lakin dinamik ve hızlı bir kurgunun genç yönetmenlerin önüne konulan ilk hedeflerden biri olmasının sebeplerinden biri de bu.

Film okullarında kurguculara planları daha kısa kesmenin altın kural olarak öğretildiği ve şablonlarla düşünmeye başlayan bir sinema kültürünün kısır döngüsü ise şu: Plan başına ortalama süresi 2,6 saniye olan ‘Mad Max: Fury Road’un kurgusunu neden ödüllendirdiğimizi ne kadar iyi biliyorsak, Soderbergh’in aksiyon filmi ‘Haywire’ın gününün standartlarının epey altında olan 6 saniyelik plan başına ortalama süresini ne yapacağımızı o kadar bilemiyoruz. Halbuki her iki film de farklı bir şekilde de olsa, filmin atmosferini kurarken en fazla kurgunun ritminden besleniyorlar. Gareth Evans’ın aksiyon şaheseri The Raid serisini hatırlayalım. Şablonlarla düşünürsek buna hızlı kurgulu bir aksiyon deyip geçebiliriz. Aslında Evans’ın filminin sırrı, ortalama plan süresini günümüz standartlarının iki katı kadar daha uzun tutarak, yaratıcı koreografilere bel bağlayarak eski usul bir aksiyon formülünü yeniden canlandırmakta yatıyor. Kurgunun ritmine yakından bakınca 4,3 saniye ve 5,3 saniye ortalama plan süresine sahip ‘The Raid’ ve ‘The Raid 2’, sadece 2 saniye ortalama plan süresine sahip Bourne serisinin yanında “ağır” bile kalıyor.

“Sinemanın özü kurgudur” demişti usta yönetmen Francis Ford Coppola. Kurguyu sadece yardımcı bir sinemasal anlatım aracı olarak kavrayan bir sinema kültürünün ise kurgunun özünü yakalaması kolay değil. Ana akım sinema kültürünün kurguya açtığı alan belli birkaç şablondan ibaret. Sadece “kostümlü filmler”de kostümün hikaye anlatım sanatının bir parçası olduğunu hatırladığımız gibi, kurguya hak ettiği değeri sadece çarpıcı kurgusu olan filmlerde veriyoruz. Halbuki sinema tarihine dönüp şöyle bir baksak, sinemanın dilinin evriminde başrolde oynadığını göreceğiz.