Cumhuriyet Gazetesi’nde Emine Kaplan’ın haberini okuyunca, birçok yönden ilginç bir söylem diye düşündüm. Haber şöyle: Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’da yaptığı toplantıda, “17 yıldır vatandaşa sayısız hizmetin götürüldüğünü, ancak bunun artık oy getirmediğin” söyleyerek, “Artık mideye değil buraya (başını işaret ederek) bakacağız” demiş. Şimdi, “hizmet, mide, doyurmak” denilince, ister istemez, bu hizmetlerle mideleri “tıka basa doyurulanlar” ile […]

Cumhuriyet Gazetesi’nde Emine Kaplan’ın haberini okuyunca, birçok yönden ilginç bir söylem diye düşündüm.

Haber şöyle: Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’da yaptığı toplantıda, “17 yıldır vatandaşa sayısız hizmetin götürüldüğünü, ancak bunun artık oy getirmediğin” söyleyerek, “Artık mideye değil buraya (başını işaret ederek) bakacağız” demiş.

Şimdi, “hizmet, mide, doyurmak” denilince, ister istemez, bu hizmetlerle mideleri “tıka basa doyurulanlar” ile himmet ve sadaka ile mideleri “satın alınanları” düşünüyor insan. Tabii, bir de bu hizmetlerle geldiğimiz nokta var.

Örneğin, 17 yıldır iktidarı ellerinde tuttuklarına göre bu ülkede şu veya bu hizmeti gerçekleştirmelerinin söylenecek bir yanı olabilir mi? Ne yani, 17 yıldır yeni bir köprü, baraj, hastane, okul yapılmayacak mıydı bu memlekette!… Elleri böğründe oturacaklar mıydı o koltuklarda!..

Dolayısıyla asıl konu, hizmetler değil, bu hizmetlerin kime hizmet ettiği, kimi doyurduğuyla ilgili…

En başta, bu hizmet anlayışının ekonomi açısından ne anlama geldiğine bakarsak, bu anlayışla “ahbap çavuş kapitalizminin” doruklara vardığını söylemek kaçınılmaz. Gözü kara rant ekonomisinin bugün yere çakılmakta olduğu da bir gerçek…. Yani, bugün büyüme durma noktasına gelmişse, Türk lirası yerlerde sürünüyorsa, borçlar alabildiğine artarken alım gücü durmadan eriyorsa, istihdamı perişan haldeyse, bunların, övünülen hizmet anlayışının sonucu olduğu unutulamaz.

Kısacası, hizmetlerin ekonomiyle ilgili tarafını geçiniz!…

Hizmetlerin yoksul kesimlerin “midelerine” hitap etme gücüne gelince, onun da sınırlarına varıldığı söylenebilir. Bugüne dek iki yanlı kullanımıyla “çift yanlı kesere” dönüşen ve oldukça işe yarayan neo-popülizm artık eskisi kadar işe yaramamakta.

Evet, bir yanıyla hala zengin yaratmaya hizmet etmekte ama öteki yanıyla hem ekonomiyi kaldırmak değil çökertmekte hem de özellikle kent yoksullarının derdine çare olmaktan uzaklaşmaktadır.

İstihdama katılımın % 45 olduğu bir ülkede 5 milyona yakın işsiz var; işsizlik oranı % 15’e, genç işsizlik % 24’lere yaklaşmış durumda… Bu koşullarda kentlerde ve gençler açısından yoksulluk yardımlarının işe yaraması ne kadar mümkün?

Yine de, “mideleri iyice doyurulanların” iştahı bitmiş değil. Anlaşılır bir durum!… Her iki taraf için de çarkın dönmesi bu emme basma tulumbasının çalışmasıyla mümkün ve herkesin bildiği gibi, İstanbul seçimlerinin bir “beka meselesi” haline gelmesi de bundan!…

Ne var ki, bu hizmet anlayışı, kentlerin beton ormanına dönüşmesi, bereketli toprakları katli, tarımı körleştirip Türkiye’nin dışa bağımlılığını artması, devlet garantili yatırımlarla halkın cebine tasallut edilmesi, belirli müteahhitler gibi belirli vakıf ve derneklerin milyarlarca dolarlık arazilerle yapıların üstüne konması anlamına geldikçe, adaletsiz gidişat ve yol açtığı tehlikeler, artık yalnız muhalefetin değil çok daha geniş çevrelerin gözüne batmakta.

Sonuç olarak, hizmetler ve mide ilişkisi eskisi gibi kesin hesaplara yol açacak gibi görünmüyor.

Söylenen sözlerin bir de “başa bakılması” tarafı var ki, orası da ilginç!.

Öncelikle bu “başla” ne kast edildiği meselesi var. Örneğin “baş” derken düşünmek kast ediliyorsa, “yandı gülüm keten helva!”…

Bu ülkede düşünen, konuşan insanların başlarına ne geldiği ortada…. Hepsini saymaya kalksam, bu yazı değil gazetenin tüm sayfaları dolar. Demokrasiden, hukuktan, haklardan, özgürlüklerden söz eden ne kadar akademisyen, gazeteci, siyasetçi, iş insanı varsa, hepsinin davalarla tutuklamalarla, işten çıkarmalarla korkutulup toplumdan “tecrit edilmeye” çalışıldığını cümle alem biliyor.

Öyle bir itaat, öyle “bendeler” isteniyor ki, “her şey güzel olacak” gibi masum bir temenniyi dile getiren sanatçılar bile “dalkavuk” oluyor bu memlekette.

O nedenledir ki, “baş” ile “düşünce” den medet ummak hayli muhataralı görünüyor!