Rakamlardan hesaplamalardan denklemlerden ibaretmiş gibi görünen iktisatçılık nasıl olur da herkesin izleyebileceği bir belgesel filme konu olabilir? Bu sorunun cevabı da aslında belgeselin anlattığı 6 iktisatçıda gizli.. Akademisyen Çiğdem Boz ile ‘İktisatçı’ belgeselini konuştuk

Hocaların hocaları bu belgeselde buluştu: 'İktisatçı'

OZAN GÜNDOĞDU

Kendisi de iktisatçı olan akademisyen Çiğdem Boz, kendi imkanlarıyla çektiği 'İktisatçı' belgeseli üzerine BirGün'e konuştu. Belgesel, Korkut Boratav, Bilsay Kuruç, Oktar Türel, Tuncer Bulutay, Fikret Şenses ve Yılmaz Akyüz gibi isimlerin anlatımıyla hayat buluyor. Hepsinin isminin başına “hocaların hocası” sıfatı eklemekte fayda var. İktisadi bakış açıları tümden aynı olmasa da 6 isim de benzer kamucu, sosyal adaletçi ekollerden geliyor.

İşte mesleğin duayeni bu 6 isimle yapılan görüşmeler sanatçı bakış açısıyla harmanlandı ve ortaya “iktisatçı” çıktı. Detayları, belgeselin yönetmeni ve yapımcısı Çiğdem Boz ile konuştuk.

>> Türkiye’de belgeselcilik deyince pek azımızın aklına konu olarak iktisadı seçmek gelir. Siz hem iktisatçısınız hem de sinemacı. Mesleğinize dair böyle bir belgesel çekerken motivasyonunuz ne oldu?

İktisatçılığın son günlerde zihinlerde oluşturduğu biçim beni rahatsız etmeye başlamıştı. İktisatçı deyince hesap yapar, muhasebecidir, bankada çalışır, topluma dair bir şey söylemez, tarihe dair bir şey söylemez, yani özetle teknik bir alana sıkıştırılmıştır. Buna yıllardır, her ortamda itirazım vardı. Ben bu itirazlarımı derslerimde de paylaşıyordum, ancak öyle bir yere geldi ki “ya ben derdimi bilimle anlatamıyorum, bu böyle olmayacak, en iyisi film çekeyim” dedim.

>> Sonra da iktisatçı deyince akla gelen ilk isimlerle bir araya gelmek istediniz…

Mümkün olduğunca kıdemli iktisatçılarla görüşmek istedim, çünkü eski ve yeni Türkiye kıyasını da yapmak istiyordum. Belgeselde görüştüğümüz isimlerde neredeyse tümüyle üzerinde konsensüse varılmış isimlerdi. “Bunlar hep kamucu, planlamacı, sen taraf tutarak başlamışsın” itirazları aldım ama sanat zaten taraf tutmaktır.
Bir de Mülkiye’de (Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi) hocalarımız cübbelerini yere bırakınca o gün kararımı verdim.

>> Peki temel kurgu neydi? Siz aslında son 50 yılın Türkiye iktisat tarihini de işliyorsunuz anladığım kadarıyla?

Aslında bu hale nasıl geldik? Yani teknik, toplumdan ve onun gerçek sorunlarında uzak iktisat anlayışına nasıl geldik? Sadece GSYH verileriyle bir toplumu değerlendirme aşamasına nasıl geldik? Çünkü biz iktisadın temel konusu olan üretim, tüketim ve bölüşümü hiç konuşmaz hale geldik. Dünyadaki fındığın yüzde 70’ini biz üretiyoruz ama ben evime fındık alamıyorum, bunu kimse tartışmıyor.

>> İzleyiciler Türkiye iktisat tarihini hangi tarihten itibaren takip ediyorlar?

2’nci Dünya Savaşı’ndan sonra başlıyoruz. Yani Bretton Woods sistemiyle. Dolayısıyla yaklaşık 35-40 yıllık bir bugüne göre biraz daha adil büyümenin olduğu refah devleti dönemiyle sonrasını karşılaştırma imkanı yakaladık. 1950’den bugünlere kadar geliyor.

hocalarin-hocalari-bu-belgeselde-bulustu-iktisatci-654664-1.

>> Peki sadece iktisat mı konu? Bilsay Hoca DPT müsteşarı örneğin, bu isimler dönemin politik figürlerine de temas ediyorlar. İzleyiciler ülkenin politik tarihini de bir miktar da olsa takip edecek mi?

Tabii, Bilsay Hoca’nın hikayeleri gerçekten çok enteresan. OECD toplantıları, Demirel’le Ecevit’le görüşmeler, 24 Ocak kararlarına muhalefet… Canlı tarih açıkçası.
Mesela 24 Ocak sonrası devalüasyon yapılacak, DPT ekibi yani Bilsay Hocalar küçük bir rakam veriyorlar, Özal da diyor ki “ne istiyorlarsa iki katını ver”. Biz bu anlayışa yenik düştük diyor Bilsay Hoca. Gerçekten bu anlayış ülkeyi esir aldı. Mesela Bilsay Hoca’ya 12 Eylül’de sizi niye atmadılar, çünkü aynı ekolden geldiğiniz herkesi attılar diye sordum. Çok enteresan bir yanıt verdi: “ya o dönem ben müsteşarım, Evren de paşa, o dönem sık sık arardı beni, benim subaylarım askerlerim halkın arasında yaşaya yaşaya onlar gibi düşünmeye başladı, onlara bir lojman verin derdi. Bu kadar görüşüp talimat veriyoruz, herhalde ayıp olur diye atmadılar beni”

>> Bu ekip 1980 sonrası büyük bedeller ödüyorlar, bu konuda neler söylersiniz?

Bizim için Türkiye kendine has bir sosyal bilimler ekolu oluşturamadı derler ya, aslında 1960 sonrasında öyle derinlikli tartışmalar var ki böyle bir ekol kurulabilirmiş. Maalesef 1980 darbesiyle bunun önü kesiliyor. 6 ismin 3’ü zaten 1402’lik olduğu için akademiden uzaklaştırılıyor.

>> İki baskı dönemini de yaşamış isimler bunlar. 12 Eylül ile bugünü karşılaştırınca nasıl yorumluyorlar?

Bir kere bugünlerde üniversitedeki baskının çok daha acımasız olduğunu söylüyorlar. Hepsi 12 eylül süreci için “Her şeye rağmen biz hocaydık, bir saygınlığımız vardı” diyebiliyor. Bugünkü değersizleştirmeyle, vasatın el üstünde tutuluşuyla hiç kıyaslanır değil. Bir de parasızlar ve özel sektörden proje almaya çok karşılar. Yani üniversite dışında bir kuruma bankaya veya özel bir şirkete kendi birikimlerini para karşılığı sunmayı onurlarına yediremiyorlar. Bugünlerle kıyaslanınca çok yüksek bir etik değer.
Tabii şunu da eklemek gerekir, bugünkü KHK’li akademisyenlere göre daha iyi durumda olduklarını söylüyorlar. Ne olursa olsun, özel sektörde çalışabiliyorlar ya da yurtdışına gidebiliyorlar. Yani açlıkla terbiye etme bugün çok daha fazla.

>> Bugünkü iktisatçılığı nasıl değerlendirirsiniz peki? Çünkü belgeseli çekmedeki motivasyonunuz da mesleğin toplumdan uzaklaşmasıydı.

Bunu özellikle tüm hocalara sorduk. 1980 sonrası ekonomi politikaları değişince akademide de buna ayak uydurmak gerekiyor. Örneğin Bilsay Hoca ben eskiden doların ne kadar olacağı beni ilgilendirmiyordu diyor. Hal böyle olunca uzun dönemli kalkınma planları yapmak yerine kısa dönemli para politikaları popülerlik kazanıyor. 10 yıl sonrasının ülke ekonomisini planlamak yerine kısa dönemde finansal piyasalar yorumlanır oluyor.

Mesela Oktar Hoca da Bilsay Hoca da “1970’lerde Demirel bizle fabrikaları barajları konuşurdu, sonra iş çok değişti, Demirel bunları unuttu, finansal piyasaları sorar oldu” diyorlar.