Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

BirGün’deki önceliğim, “dil yazıları” yazmak... Bu konuda hayli de istek var. Ama Türkiye gündemi, beni siyasal yazılar yazmaya zorluyor. Tayyip Erdoğan’ın “Cumhurbaşkanı” olduğu bir ülkede zaten siyasetten başka bir şey konuşmak olanaksız!

Gemi azıya almış bir iktidar var karşımızda! Tek başına hükümet olmak, erkler ayrılığını ortadan kaldırmak yetmiyor onlara! Hep daha fazlasını istiyorlar. Artık valiler, kaymakamlar, AKP’nin il ve ilçe başkanları gibi davranıyor. AKP sözcüleri bir yandan 1930’ların, 40’ların “tek parti” yönetimine lanet yağdırırken, öbür yandan “parti devleti” inşa etmenin taşlarını döşüyorlar. Kaçak Saray sakini, Anayasa’yı paspas etmiş, AKP Genel Başkanı gibi konuşuyor. Bütün hukuk kuralları, etik değerler, yerleşik siyasal gelenekler ayaklar altında! Görünüşe bakılırsa, ülkenin iki Başbakanı var! Bir tür “Paralel Devlet” oluşturulmuş! Yani “iki başlı hükümet” gerçeğiyle karşı karşıyayız. RTE ile Davutoğlu, “usta-çırak” ilişkisi içinde yönetmeye çalışıyorlar ülkeyi. Adeta tahterevalli oynanıyor! Televizyon kanallarında biri bitirmeden öteki başlıyor konuşmaya! Hiç soluk aldırmıyorlar insanlara! Evlerimizde, işyerlerimizde, hatta kamu kuruluşlarındaki ekranlarda 24 saat bu adamları dinlemek zorunda kalıyoruz. Batı demokrasilerinden vazgeçtim; bir zamanlar “Demirperde” diyerek yerden yere vurdukları eski sosyalist ülkelerde bile ben böyle rezalet görmedim! Ne Brejnev, ne Jivkov, ne de Honecker, televizyon kanallarını babalarının malı gibi kullanıyorlardı…

Beştepe’deki zat, Cumhurbaşkanı andını hiçe sayarak, AKP için seçim kampanyası yürütüyor. Hiç boş günü yok! Ya “toplu açılış törenleri”nde AKP propagandası yaparken görüyoruz onu ya da figüran olarak kullandığı konuklarına Saray’ında söylev çekerken! Her gün dozunu biraz daha artıran söylemlerle muhalefet partilerini eleştiriyor; bağımsız kurumları fırçalıyor, medyaya ayar veriyor!

Bir de kalkmış, “Paralel Devlet”ten yakınıyor!

Paralel”i siz Beştepe’yle Çankaya arasında kurmuşsunuz, ne diye demagoji yapıyorsunuz?

•  •  •

Ülkede “kadın cinayetleri” almış başını gidiyor. Bu tür haberler artık “vakayi adiye”den” sayılıyor. AKP sözcülerinin kadınları sürekli aşağılayan, erkeklerle eşit görmeyen, onlara yalnızca analık işlevi yükleyen söylemleri, bu cinayetlerin düşünsel altyapısını hazırlıyor.

Üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ın Tarsus’ta kaçırılıp vahşice öldürüldükten sonra cansız bedeninin yakılması, Türkiye’yi ayağa kaldırdı. Sokaklara dökülen insanlar, “Artık yeter!” diye isyan ettiler. Ne yazık ki cinayetlerin sonu gelmedi. Hafta içinde İstanbul’da Kübra Kart ve Antalya’da Hüsne Aslan adlı kadınlar da erkek şiddetinin kurbanı oldular…

Gazeteci arkadaşımız Nuh Köklü ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “polislik” görevi verdiği gözü dönmüş bir “esnaf” tarafından bıçaklanarak öldürüldü.

Meclis’te zorbalık kol geziyor. İktidar milletvekilleri, muhalif üyelere yumruk atıyor, tokmak sallıyor! Başbakan ve Cumhurbaşkanı, tüm kesimlerin eleştirilere karşın, “İç Güvenlik Paketi”ni yasalaştırma inadından vazgeçmiyorlar. Koro halinde, “Bu yasa çıkacak, çıkacak, çıkacak!” diye meydan okuyorlar…

•  •  •

Son bir haftadır Birleşik Haziran Hareketi’ne yönelik baskılar yoğunlaştı.

13 Şubat’taki “Bilimsel ve Laik Eğitim İçin Okul Boykotu” öncesinde, Yürütme Kurulu’ndan Onur Kılıç tutuklanmıştı. Daha sonra BHH’nin onlarca temsilcisi, “Cumhurbaşkanı’na hakaret” gerekçesiyle gözaltına alındı.

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’a da aynı gerekçeyle soruşturma açıldı. Söyleşi yaptığı kişinin Erdoğan hakkındaki sözlerini sanki kendisi söylemiş gibi suçlanıyor arkadaşımız…

Böyle giderse, “Cumhurbaşkanı’na hakaret”, ülkemizdeki en yaygın suç türüne dönüşecek!

İç Güvenlik Paketi” henüz yasalaşmadan yaşanıyor bütün bunlar.

Bir de paket Meclis’ten geçtikten sonra olacakları düşünün:

-Valiler, hükümeti eleştirmeye kalkışanları “terörist” ilan edip polise emir verecek: “Alın bu gavatı!

-Polis şefleri, eylemcilere gaz sıkmakta duraksama geçiren melektaşlarına bağıracak: “Sık ulan sık, artık öldürme yetkin var!

Başbakan Davutoğlu, “İnsanları sokağa çağırırsanız millet de sokağını savunur!” diye gözdağı veriyor muhalefete.

Yüzde elliyi evde zor tutuyorum!” diyen ustasından rol çalmaya çalışıyor.

Ne diyelim? Hodri meydan!

İnsanlar zaten ayakta ve sokakta!

Baskıyı artırın ki çöküşünüz hızlansın!