Fransa yedi ay önce tarihi bir dönemece girdi. Yıllar sonra devlet idaresinin çeşitli mercileriyle birlikte yerel ve bölgesel idareler sosyalist çoğunluğa geçti....

Fransa yedi ay önce tarihi bir dönemece girdi. Yıllar sonra devlet idaresinin çeşitli mercileriyle birlikte yerel ve bölgesel idareler sosyalist çoğunluğa geçti. Bu yeni ivmenin başını çeken Cumhurbaşkanı François Hollande, seçilmeden önce verdiği sözleri birer birer yerine getirmeye ant içmişti.
İlk yüz gününü tamamladığında yapılan olumsuz bilançoları doğrusu fazla sert bulmuş, bu kadar kısa sürede hem “Sarkozyzede”, hem de çok ağır bir ekonomik krizin altında ezilmiş bir ülkeyi adam etmesini beklemenin haksızlık olduğunu düşünmüştük. Tekrarlanan kararsızlıklarının zaman içinde beklenilen yapıcı icraatlara dönüşmesini beklemiştik. Ancak son aylarda iki ileri bir geri nizamından sıyrılamayan Hollande, neredeyse tek başına Fransız halkının sol iktidardan giderek soğuması için adeta çaba gösterir hale geldi.


Toplumsal adalet için iki yıl süre ile en zenginlerden yüksek vergiler alınacağı kararıyla yükselen yıldızı, çok kısa sürede inişe geçti. Örneğin eşcinsel evlilik ve ebeveynlik yasaları konusundaki belirsizlik ve kararsızlıklar aylardır kamu oyunu meşgul etti. Tereddütleri anlamak zor, zira yaklaşık beş Fransız’dan üçü aynı cinsiyetten insanların evliliğini onaylıyor, yarısı tıbbi yardımla ebeveyn olmalarını da kabul ediyor. Bugünlerde bu konu çözümlenecek görünse de, seçim kampanyası sözlerinin başında gelen bu hakları geciktirmek neredeyse tamamen sola oy veren gay topluluğu başta, birçok seçmende ters tepti.
Bizler için daha önemli bir konu olan Fransız topraklarında yasal olarak yaşayan yabancıların yerel seçimlerde oy kullanma hakkı konusunda Hollande’ın neredeyse işbaşı yaptığı Mayıs ayından beri hiç sesi çıkmamıştı. Sosyalist Parti’nin yeni Birinci Sekreteri Harlem Désir nihayet iktidar ve bir noktada Hollande adına sessizliği bozarak milletvekillerine bir mektup göndererek, meclis oylamasında kendilerine destek olmalarını talep etti. Umarız iktidarın meclisteki mutlak çoğunluğu bu konuda ileri adım atılmasına yetecektir.


Hollande’ın ve hükümetin kamu oyu yoklamalarında popülerliğinin dibe vurmasını hızlandıran olay ise kuşkusuz Lorraine bölgesindeki Florange’daki Arcelor-Mittal demir-çelik işletmesinde yaşana işçi mücadelesi oldu. Küresel Hintli kapitalist Lakshmi Mittal’in 2006’de “bir tek işçiyi dahi çıkartmayacağına” dair vaatlerle satın aldığı Florange demir-çelik fabrikasının emek yoğun ve “masraflı” bölümü olan iki yüksek fırını 2009’den beri üretime kapatmıştı. Yedi yüze yakın işçinin örnek direnişine rağmen, uzun süre tereddüt eden hükümet, sonunda Üretken Kalkınma Bakanı Arnaud Montebourg’un Fransızların yüzde 78’inin desteklediği “geçici devletleştirme” tehdidiyle Hintli milyarderle uzlaştı. Mittal şimdilik yüksek fırınları kapatmayacak, ancak fırınları ne zaman üretime açacağı belli değil. 180 milyon avro da yatırım yapacak, ancak yüksek teknolojili, az işçili soğuk haddelenmiş özel çelik üretimine harcanması daha büyük olasılık. Hükümet ve özellikle Hollande, Florange’da geçici devletleştirme konusunda kararlı olsaydı, giderek azalan kamu oyu desteğini bir nebze kurtarabilirdi. Üstelik başka toplu işten çıkarmalarla sonuçlanacak sermaye saldırılarına karşı yürütülen işçi mücadelelerinde safını da kanıtlamış olurdu. Ve geçen günlerde yapılan geçici seçimlerde üç meclis sandalyesinin üçünü de iç savaştan dağılmış olması gereken UMP’nin sağcılarına kaptırmazdı.
Pusulayı şaşıran Hollande’ın stratejisini anlamak mümkün değil. Kendisine heyecanla oy verenler büyük bir hayal kırıklığı içinde. Sağ ve sol muhalefetin boy hedefi. Fiyaskodan kurtulmak için acilen sol çizgiye dönmesi şart. Aksi halde Hollande’ı ve hükümeti daha da zor günler bekliyor...