Dizinin bir rüya fabrikası olan Hollywood için vaad ettiği iyi şeyler kısa sürede tükeniyor. “Eğer şöyle olsaydı” veya “Eğer birkaç cesur kişi çıksaydı” Hollywood tarihi bambaşka olurdu üzerine kurulan yapı pek yaratıcı sonuçlanmıyor

‘Hollywood’ Dizisi: Aynısının Laciverti

Yakın tarihte Amerika film endüstrisinde son derece asil niyetlerle başladığına inandığım politik doğruculuk belki de doğası gereği Netflix platformunda, bundan nasıl daha fazla para kazanabiliriz yönüne belirgin şekilde evrildi. Gün geçtikçe daha fazla sunileşen ve abartılan siyaseten doğruculuktan üretilmiş film ve dizilerden fayda geleceğini düşünmüyorum. Aslında bu durumun yaratıcının özgünlüğünün şablonlaşmasına neden olacağından endişeleniyorum. Bu anlamda Netflix’in Mayıs bombası olarak görünen Hollywood isimli yeni mini dizisi, #Metoo dalgasının kıyıya vurmuş işlerinden biri daha. Projenin Ryan Murphy (The New Normal, Glee, Popular, Nip/Tuck, American Horror Story) gibi büyük kaşeli ve iyi işler yapan bir yaratıcıya emanet edilmiş olması beklentiyi yükseltecek cinstendi. Ne yazık ki dizi kendini zannettiği kadar ilham verici değil. Yarattığı dünya da aynısının laciverti.

ALTERNATİF HOLLYWOOD TARİHİ

Filmler, diziler bize sadece gerçek dünyayı değil, dünyanın olabileceği şeyi de gösterir, risk alıp farklı hikâyeler yaparak dünyayı bile değiştirebilir. Her şeyin başının stüdyo sistemi olduğu 1930 ve 40’lar Hollywood’unun Altın Çağı’nda cinselleştirilmiş, tehlikeli, egzotik, baştan çıkarıcı kadın rollerinde kullanılan Uzak Doğulu oyuncular ve hizmetçi, köle rollerinde kullanılan siyahi oyuncular tabularını yıkma meselesi bu dizinin en can alıcı çabasıydı. Yarı Filipinli bir yönetmenin, siyahi gay bir senaristin yazdığı senaryoyu, başrolünde siyahi bir kadın ve içinde iyi bir rolde Uzak Doğulu bir kadın ile çekmek istediği Meg isimli film üzerine dönen hikayede, dizinin bir rüya fabrikası olan Hollywood için vaat ettiği iyi şeyler kısa sürede tükeniyor. “Eğer şöyle olsaydı” veya “Eğer birkaç cesur kişi çıksaydı” Hollywood tarihi bambaşka olurdu üzerine kurulan yapı pek yaratıcı sonuçlanmıyor. Zaten Hollywood dizisinin bu alternatif Hollywood tarihi denemesi benim açımdan en çok, Eleanor Roosevelt’in devreye girmesi ve film stüdyosunun başına geçen Avis Amberg ile yaptığı konuşma sonrası çuvallıyor. Stüdyonun yeni çekeceği Meg isimli filmin başrol seçmelerinde en iyi başarıyı gösteren siyahi kadını filmde oynatmaktan korkan Avis Amberg’i, Roosevelt teşvik ediyor ve film ancak bu teşvikten sonra siyasi bir figürün desteği ile çekilebiliyor. Bu olunca büyük cesaret denilen şeydeki güçlü olanın denge terazisi şaşıyor.

hollywood-dizisi-aynisinin-laciverti-729082-1.

GENE YOL YATAKTAN GEÇİYOR AMA?

Hollywood’da hayallerinin peşinde koşan gay senarist adayı ve oyuncu adayı Jack Castello’nun birer seks işçisi olarak konumlandırılması ilk etapta kadınları bu klişeden koparması bağlamında her ne kadar provakatif güzellikte gelse de, bu ter yüz eylem mantık içinde düşününce aslında aynı klişeye düşmüş oluyor. Sonuçta dizi ima etmese de hafızamız gereği onların kadın olduklarını da düşünmekteyiz. Bu mantıkla filmin sonunda Hollywood’da başarı ile ayakta kalanlara bakacak olursak; stüdyo sahibinin beyaz kızı, fahişelik yapan gay senarist ve fahişelik yapmış olan hatta stüdyo sahibinin karısına dahi hizmet vermiş olan beyaz erkek başrol oyuncusu, oyuncu adaylarını seksüel ilişkilere zorlayan sapık gay bir menejer, kocasının hastalığında onun yerine geçen kadın stüdyo yöneticisi. Diziyi izlerken ‘ne değişti ki şimdi böyle hayal edince?’ diyorsanız, o hayalin ya mayası tutmamıştır ya da o dizi amacına ulaşamamıştır.

hollywood-dizisi-aynisinin-laciverti-729086-1.