Televizyon ekranında memlekete gelişi var Hoca’nın. Bir ambulans uçakla ve sedyede geldiği için ayak basamadığı ve belki eğilip öpemediği vatan toprağını, Enver Gökçe’nin dizeleriyle öpüyor. O dizelerle yüreğini basıyor vatan toprağına:

Ekmek / Kalkıyorsun / Hafifçe ey. … Üretime başlayalım / Pay alalım pay / Yıkalım çelişkiyi / Beraber işe başlayalım / Hay kardaşım hay / Bireyci olmayalım / Hep beraber işleyelim / Can derdine düşmeyelim / Vay kardaşım vay. … Senin emekçin olaydım / Şen olası türküsü / Dost kokusu, dost selamı Türkiye…

Sesi zorlansa da gözleri gülüyor Hoca’nın. Bu, tam bir vatanseverin yürek basışı vatanına!

Prof. Dr. İlhan Başgöz’den söz ediyorum. İlerlemiş yaşında, ABD’de hastalıkla boğuşurken Sağlık Bakanlığı’nın gönderdiği bir ambulans uçakla yurda getirilip memleketinde bir hastaneye yatırıldı Hoca.

Bunun için de teşekkür etmek gerek Sağlık Bakanlığı’na… ‘Şucudur, bucudur’ demedi! Gerekçesini/niyetini sorgulamadan, eleştirirken nasıl rahatsak öyle teşekkür etmek gerek.

2012 Eylül’üydü. Çalıştığı Indiana Üniversitesi’nden bir mail atmıştı Hoca: “Sayın Doğan Tılıç, Radikal Gazetesi’nde zaman zaman yazılar yazardım. Gazetedeki idari değişiklikten sonra artık o gazetede yazmıyorum. Bu yüzden kalemim paslanıyor. Gazetenizde yazmak istediğimi Sayın dostum Necmi Erdoğan’a bildirdim. Bana bundan gazetenizin memnun kalacağını bilirdi. İlk yazım eklidir.

Kalemi hiç paslanmadı Hoca’nın! BirGün’e yazılar göndermesi de onurdu bizim için.

Yunus’a göndermeyle “Söz Ola Kese Savaşı, Söz Ola Kestire Başı” başlıklı yazısında; “Politikacılarımızın bir kısmı konuşurken yağlı ballı sözü değil, zehirli ağulu sözü, savaşı kesen sözü değil, baş kestirmeye yatkın sözü tercih ediyorlar. Kürsüye, televizyona, meydanlara çıktılar mı, bizi Allah korusun, söz ağızlarından hançer gibi çıkıyor. Sözleri kıldan sert, kılıçtan keskin. Halbuki, kılıç yarası sağalır(iyileşir), dil yarası sağalmaz denmiştir” diyordu.

Gezi günlerinde, bir muhabir gibi, ‘Indiana Üniversitesi’ndeki Taksim Protestosu’nu haber yapmıştı, bir de fotoğraf ekleyerek!

Prof. Başgöz halkbiliminin yaşayan en büyük hocası. Öğrencisi ve asistanı olduğu P. Naili Boratav’dan sonraki “babası”. Bu memlekette bir solcunun başına ne geliyorsa onlardan payına düşeni yaşamış; TKP’nin 1951 tevkifatında hapsedilmiş; 1990’larda bir folklor kongresinde Nasreddin Hoca ile ilgili bildirisini sunarken salondaki milliyetçi-muhafazakâr halkbilimciler tarafından Nasreddin hikâyelerini müstehcen, ahlaksız vs. gösterdiği gerekçesiyle zorla kürsüden indirilmiş; kitaplarını yayımlamakta zorlanmış; memlekete güçlü duygularla bağlı olmasına karşın yurtdışında hocalık yapmak zorunda kalmış bir değer”.

Dostum dediği Necmi Erdoğan anlatmıştı, iletişim alanında da, performans ve alımlama/izleyici kitlesi araştırmalarında öncü çalışmaları var Hoca’nın. Âşık Müdami’nin Kars-Posof’ta aynı hikâyeyi Öğretmenler Birliği’nde ilçenin seçkinlerine ve kahvehanede köylülere anlattığı iki ayrı performansı arasındaki farklara ilişkin analizi bunlardan biri.

Memlekete girerken dudaklarından dökülen Senin emekçin olaydım” dizelerinin hakkını vermiş bir aydın, Başgöz Hoca. Necmi’nin ifadesiyle: “Bir emekçi, işini titizlikle ve sadakatle yapan zanaatkâr. Folklor derlemeleri için Anadolu’yu köy köy, yayla yayla, dağ taş demeden dolaşmış biri. Bugünün hâkim ‘işbitirici’ ve kolaycı akademisyen tipi için ibretlik.” Tabii ibret almak isteyen varsa!

Hoş geldin Hocam! Senin memlekete gelişin, memlekete de bize de iyi geldi. Dilerim daha uzun süre memlekette ve bizimle kalırsınız!