Hoş geldin kadınım benim hoş geldin yorulmuşsundur...

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını bastın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.
•••
Böyle sesleniyor, yaşamını zenginleştiren kadına Nâzım Hikmet... Kıymetlisine olan hayranlık dolu sözleri, bir bir dökülüyor kaleminden. Güldükçe güller açan, ağladıkça inciler dökülen bu ülkenin çileli kadınlarına şükranlarını sunar gibi sesleniyor geçmişten. Hoyrat ve acımasız erkek dünyada, unutturulan kıymetimizi hatırlatıyor. Kadına şiddetten hüküm giyen bir ülkenin acı çeken insanları için, bir şeyleri değiştirebilme umudu veriyor. Bu da olmasa... Utanç ve acı içinde ölecekmişiz gibi bu ülkede...
•••
Çünkü... diyor ki AİHM, “Sen! Ey koca Türkiye, - dört bir yanı acılarla, ayıplarla, çevrili ülke- kocasından şiddet görüp, savcına polisine sığınan kadın vatandaşını koruyamıyorsun. Adam karısını bıçaklıyor, 840 lira ceza verip bir de taksite bağlıyorsun. Adamın tehditlerinden korkan kadın şikâyetini geri alıyor, ne oldu diye şüphelenmiyorsun. Bu kadın 10 yılı aşkın bir süre kocası tarafından şiddete maruz kalıyor, koruyamıyorsun! Sen! Ey koca devlet! Böyle yaparak aile içi şiddete davetiye çıkartıyorsun. Al sana ceza. Daha da kapıma gelme!”
The Independent, kararın, “Türkiye’nin, insan hakları konusunda zaten zayıf olan itibarını daha da baltalayan, tarihi bir karar” olduğunu yazdı. Tabii ki Türkiye, bu karara kavuşmak için elindeki bütün mühimmatı kullanmaktan çekinmedi. Polisiyle, meydanlarda hakkını arayan insanına tekme tokat girdi, sağa sola fırlattığı kurşunlarının sekip birisini öldürmesini bekledi, gözaltına aldığı insanları ‘gözünün önünde tutamayıp’ kaybetti, ‘şanslı olup da kaybolmayanları’ gardiyanlarına teslim etti, hapishanelerinden çıkardığı tabutları adli tıpçılarına uğurladı, yasalarıyla karısını öldüresiye döven adama para cezası verip, baklava çalan çocukları 9 yılla yargıladı, kadınların, polisin gözü önünde bıçaklanarak, vurularak öldürülmesini izledi.
Bu ülke itibarını, karalara atılan cilalar ve görmezden gelmelerle belirledi.
İtibar demişken, Nâzım Hikmet de vatan hainiydi değil mi?