Yavaş yavaş ömrünün sonuna geliyor olsa da yıllar boyunca Hubble üzerinde yapılan tamir ve geliştirmeler, fırlatılmasından 30 yıl sonra bile tarihi teleskobun baş döndürücü keşiflere kapı aralamasını mümkün kılıyor.

Hubble bozuldu!

Geçtiğimiz haftalarda size Hubble’ın devamı niteliğinde olan James Webb Teleskobu’nu anlatmıştım. Tesadüfe bakın ki o yazıdan birkaç hafta sonra, 13 Haziran günü Hubble Uzay Teleskobu ne yazık ki bozularak “güvenli moda” geçti. Şu anda okuduğunuz bu yazıyı yazdığım sıralardaysa NASA, insanı Evren’in derinlikleriyle tanıştırmış bu önemli teleskobu yeniden başlatmak için birden fazla deneme yaptı ama ne yazık ki hepsi başarısız oldu. Dolayısıyla an itibariyle sorunun kaynağı bilinmiyor; ama belki de siz bu satırları okurken çoktan keşfedilmiş ve çözülmüş olacak.


Aslında Hubble ilk defa bozulmuyor, dolayısıyla çok fazla endişe etmeyi gerektiren bir durum var gibi gözükmüyor. Bugüne kadar çok defa bozuldu ve hepsinde er ya da geç sorun bulundu ve çözüldü. Örneğin daha bu yılın mart ayında yaşanan bir diğer arıza nedeniyle Hubble 1 haftalığına kapanmak zorunda kaldı.

Hubble’da yaşanabilecek daha büyük sorunların da çözümü var: Astronot göndermek! James Webb’den farklı olarak Hubble, Dünya yörüngesine çok yakın bir gözlemevi olduğu için, gerektiğinde astronot gönderip tamir etmek de mümkün oluyor; tabii bu çok masraflı bir iş, dolayısıyla her zaman kolay verilen bir karar olmuyor bu. Bugüne kadar Hubble’a gönderilen görevler sayesinde uzaydaki gözlemevi; yeni enstrümanlar, kameralar, spektrograflar, bataryalar ve hatta bilgisayarlar edindi. Bunlar önemli, çünkü eğer NASA, Hubble’ın bozulan bilgisayarını çalıştırmanın bir yolunu bulamazsa, bünyesinde bulunan ikinci bilgisayara geçerek çalışmalara devam edebilir. Yani bu problem, eğer sıra dışı başka bir olay yoksa, muhtemelen Hubble’ın sonu demek değil. Her ne kadar yavaş yavaş ömrünün sonuna geliyor olsa da yıllar boyunca Hubble üzerinde yapılan tamir ve geliştirmeler, fırlatılmasından 30 yıl sonra bile bu tarihi teleskobun baş döndürücü keşiflere kapı aralamasını mümkün kılıyor. Ama bana kalırsa bunlar arasından etkileyici olanı, Hubble’ın gökyüzünde ufacık ve pek de ilgi çekici olmayan bir alana odaklanıp (odaklandığı o bölgeyi Görsel-1’de görebilirsiniz), burayı uzun bir süre gözleyerek fotoğraflaması sonucu elde edilen enfes fotoğraf. Görselde Ay, gerçek boyutunda gösteriliyor.

hubble-bozuldu-892527-1.
Görsel-1

Yani gökyüzündeki ne kadar ufak bir alana baktığını anlayabilirsiniz. O bölgede ne görmeyi beklersiniz? Belki fotoğraftaki gibi birkaç yıldız? Eh, Hubble çok sönük ışıkları da toplayabildiği için belki çıplak gözle göremediğimiz bazı diğer yıldızları da fark edebilir, değil mi? Ama olsa olsa 30-40 yıldız, hadi bilemediniz 100 yıldız görür, öyle değil mi? Değil. Hubble, bunu gördü: O gördüğünüz noktaların hiçbiri bir yıldız değil. Hepsi birer galaksi. Yaklaşık 5.500 adet galaksi… Bunlar arasından en sönük olanları, insan gözünün algılayabildiğinin 10 milyarda biri kadar ışık saçıyor; ancak Hubble uzun dönem veri toplayarak bu hafif ışığı bile algılayabiliyor. O galaksilerin her birinin içinde, tıpkı Samanyolu Galaksisi’nde olduğu gibi milyarlarca, hatta yüz milyarlarca yıldız var. O yıldızlardan bazıları Güneş büyüklüğünde ve bunların etrafında büyük ihtimalle gezegenler de var. Onların bir kısmı, Dünya gibi kayalık gezegenler ve belki de yıldızlarından yaşanabilir bir uzaklıkta dönüyorlar. Kim bilir, belki bir kısmında yaşayan zeki bir medeniyet içindeki okurlar, yakın geçmişte geçici olarak bozulan bir uzay teleskobunun gökyüzündeki ufacık bir alanda gördüğü galaksilerle ilgili bir gazete yazısı okuyor. “Belki de bu fotoğraftaki galaksilerden birinde yaşam vardır?” diye soruyorlar… Kim bilir?

hubble-bozuldu-892528-1.
Görsel-2