Kanımca HÜDA PAR ile ittifak, AKP’ye fazla kazandırmaz; tersine, kaybettirir… AKP’ye oy veren Kürt dindar kesimi, HÜDA PAR müttefiki bir AKP’den uzaklaşmayı düşünebilir.

HÜDA PAR ile ittifakın anlamı
Fotoğraf: AA

Faik BULUT

AKP’nin yeni ittifak arayışlarına girip kenarda köşede kalmış yeni siyasi partilerle ittifak yapması da, son günlerin en fazla tartışılan gündemi haline geldi.

Olay şöyle başladı:

11 Mart 2023 tarihinde Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, “2023 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Cumhur İttifakı adayı Recep Tayyip Erdoğan'ı destekleme kararı aldık” dedi. 13 Mart’ta AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz, Zekeriya Yapıcıoğlu ve beraberindeki heyetle görüşmek için gittiler. HÜDA PAR Genel Merkezi’nde ziyarete ilişkin fotoğraflar da servis edildi.


N. Kurtulmuş uzunca açıklamasında diğer konulara ilaveten amacı belirleyen şöyle bir ifade kullandı: “Yeniden güçlü bir Türkiye'yi inşa etmek ideali etrafında buluşmak. Erdoğan'ı yeniden seçmek ve onunla birlikte olan partileri Parlamento'ya taşıyabilmektir.”

HÜDA PAR Genel Başkanı ise, pazarlık izlenimi veren bir konuşma yaptı: "Sayın Erdoğan'a destek vereceğimizi ilan etmiştik. Parlamento seçimlerine birlikte girme konusunda prensip olarak bir problem yok ama detaylarda bir netleşme yok.”

Pazarlığın muhtevasını, Milliyet gazetesinden (15 Mart) Namık Durukan haberleştirdi: “HÜDA PAR’ın Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki 8 ilde, seçilebilecek sıradan kendi milletvekili adaylarının gösterilmesini talep ettiği iddia edildi.”

Zekeriya Yapıcıoğlu, Habertürk TV'de katıldığı yayında "Kaç milletvekili beklentiniz var?" sorusuna şu yanıtı vermişti: "Sayı pazarlığı yapmıyoruz. Biz Meclis’e temsil edilmek ve bu mümkün olan en yüksek seviyede olsun istiyoruz ama bu bizim için tek ölçüt değil."

Bu haberlerden sonra siyasi çevrelerden karşılıklı suçlama, tartışma ve polemikler başladı. Mesela AKP koyu destekçisi olan Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek bile, 12 Mart’ta katıldığı TV100 kanalında şu eleştirileri getirdi: “HÜDA Par ile işbirliği cinayettir, MHP böyle bir şeye nasıl evet diyor çok şaşırtıcı…”

Aynı programa konuk olan HÜDA PAR Sözcüsü Serkan Ramanlı ise, Perinçek’e kısaca yanıt verdi: “…Partimizin yasa dışı örgütlerle, terör örgütleriyle özdeşleştirilmesi kabul edilebilecek bir durum değil. HÜDA PAR, mevcut anayasaya ve yasalara mevcut olarak kurulmuş bugüne kadar anayasa denetiminden de geçmiştir…”

Şunu biliyoruz: 1960’larda Milli Türk Talebe Birliği üyesi olup, Milli Selamet Partisi gençlik kolu olan Akıncılardan sayılan Gercüş doğumlu Hüseyin Durmaz, 1978’de soyadını Velioğlu olarak değiştirdikten sonra kendine yakın Sünni meşrepli radikal İslamcı gençlerle birlikte Humeyni rehberliğindeki İran İslam Devrimi’ne sempati duyuyordu. Bu sempati, gizli veya legal yollarda İran’a geçerek oradaki kamplarda ideolojik, siyasi ve askerî kamplarda belli bir süre eğitim gördükten sonra Türkiye’ye dönüyorlardı. Bu birikim daha sonra İlim ve Menzil Kitabevleri çevresinde siyasi-ideolojik-askerî sohbetlerle devam ederek Hizbullah adı altında disiplinli bir örgüte dönüştü. Örgütün İlim (Hizbullah) kolu, Menzil kolu ile hem silahlı mücadele yöntemi hem de İran’a bakış nedeniyle ayrıştılar. Bu ayrışma vuruşmaya dönüştü, Hizbullah Menzil grubundan bazılarını kaçırıp katletmek, yaralamak ve dövmek suretiyle saf dışı bıraktı.

1980’li yıllarda Türk istihbaratı İran’a gidip gelen bu cihatçı militanların bir kısmını tespit edip izledi; bazılarını da gözaltına alıp sorguladı. 1984’ten sonra PKK silahlı mücadelesini başlatınca, OHAL bölgesindeki bazı devlet (asker, emniyet, mülki yetkilileri ile diğer adıyla JİTEM gibi yapılanmalar içindeki kimi unsurlar) görevlileri, Hizbullah ile PKK örgütünü birbirine karşı kullanmayı bir taktik olarak benimseyip uyguladılar. İki örgüt arasındaki kanlı çatışma sürecinde Hizbullah militanları, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım ile Cem Ersever benzeri vurucu tim görevlileriyle birlikte işbirliği halinde onlarca Kürt aydını ve benzeri sivilleri katlettiler.

Bunu dört örneğini verebiliriz:

1-TBMM eski Susurluk Komisyonu ile Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu üyesi Fikri Sağlar, bu hususta hazırlanan raporlardan hareketle “devletin bazı görevlilerinin, Hizbullah’ı PKK karşıtı bir örgüt olarak kurduğunu” ifade söylemiştir.

2- Geçen hafta Yeniçağ TV kanalına konuşan İçişleri eski Bakanı Sadettin Tantan da, “arşivlere bakıldığında Hizbullah’ın devletçe desteklendiğini” ifade etti.

3- Aynı günlerde BaBaLaTV’nin YouTube kanalına konuşan dönemin yüzbaşı rütbeli Atilla Uğur anlatıyor: “Bir gün timlerden biri Mardin’de bir eve baskın yapıp iki kişiyi yakaladılar. Kimsiniz? diye sordum. 35 yaşlarında sakallı olanı, ‘Komutan, senin bize dişin geçmez. Sen en iyisi bizi bırak’ dedi. Biraz sonra Diyarbakır’daki bir askerî karargâhtan üst düzey bir yetkili bana telefon etti: ‘Onları bırakın, düşmanımız PKK örgütü ile çatışıyorlar’ dedi. Bırakmadım.”

4- MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş ise, 13 Mart 2023 tarihli bianet sitesinde örgütü şu şekilde tanımladı. “Özellikle ifade ettiğiniz Hüda Par olayı, 1990'lı yılların karşımıza çıkardığı karanlık bir örgütlenme yapısı, karanlık güçlerle ve karanlık kadrolarla birlikte hareket ettiği…”
17 Ocak 2000 tarihli İstanbul-Beykoz operasyonu sırasında tasfiye edilen örgüt lideri Hüseyin Velioğlu ile yanındakilerden sonra Hizbullah’a karşı kapsamlı operasyonlar yapıldı. Çokça faili meçhul cinayete karışanlara ilaveten 10 kadar mezar evine gömülen cesetler de bulundu. Onlarca militan yakalandı.

Belirtmeliyim: Bu operasyonlardan sonra misilleme olarak 2 yıl sonra Emniyet İstihbarat güçleri, kitap fuarında imzası olan ben ile Erdal İnönü’yü aynı mekânda öldürme planı yapan Hizbullah tetikçilerini yakalamışlardı.

2004’te Mustazaf-Der adıyla kurulan bir dernek, dinî olayları vesile ederek kitlesel toplantı ve gösteriler düzenledi. 2010 yılında İçişleri Bakanlığı, bu dernek hakkında yasaya aykırı olması nedeniyle dava açtırdı.

“Muhasebe yaptık” denilmesine rağmen “Hizbullah’a mal olan cinayetleri ve benzeri yasadışı eylemleri provokasyon yahut iftira”, örgüt lideri H. Velioğlu’nu “şehidimiz” diye anmaya devam eden HÜDA PAR geleneğinin bazı yayınlarından, bu sözlerinin samimi olmadığı kolayca anlaşılacaktır. Esasen HÜDA PAR gerek Kürtçe gerekse Farsça “Allah’ın Partisi” anlamına gelmektedir. Arapça Hizbullah adı zaten Kuran’dan alınmış olup, Allah’ın Partisi demektir.

AKP, niçin ittifak yaptı? Cevat Öneş, “militan gelenekten gelen bu örgüt aracılığıyla toplumun korkutulup sindirilmesi ihtimalinden” bahsediyor ki, polisiye baskının fazlasıyla yaşandığı Kürt yoğun illerde, en hafif deyimiyle “mahalle baskısı” gündeme gelecektir. HÜDA PAR sempatizanı bazı korucuları da göz önüne alırsak, mahalle baskısından öte bir plan devreye sokulmuş olabilir.

Yeniden Refah Partisi ile HÜDA PAR’ın Cumhur İttifakı’na katılma şartlarına bakıldığında, “Türkiye’de giderek adı konulmamış ama muhtevası doldurulmuş bir İslam devleti kurabileceği” iddiasını yabana atmamak gerekecektir.

Meral Akşener ve etrafındakilerin, “Hizbullah Kürt federasyonu istiyor” türünden suçlamaları sözde doğruymuş gibi gözükse de, aslında öyle değildir. Mesela İran İslam Devrimi, ülkedeki Kürtlerden kendini işbirlikçilerini yanına aldı; diğer Kürt hareketlerinin hepsini tasfiye etti, özerkliği de kabul etmedi.
Keza Filistin’deki cihatçı HAMAS, Gazze bölgesinde özerk bir yönetim oluşturdu ancak kendi taraftarları dışında hiçbir Filistinli özgür ve özerk değildir. Irak Kürdistan bölgesinde 1990’larda yuvalanan Hizbullah benzeri cihatçı yapılar, Barzani ile Talabani’nin rekabeti sonucunda gelişip büyüdü. Barzani İran desteğini kaybetmemek için akrabası Edhem öncülüğünde muvazaa bir Hizbullah kurdurtmuş, Talabani ise daha radikal cihatçıları yedeğine almıştı. Sonradan bu cihatçılar, tüm Kürdistan’ın başına bela oldular; ABD füzeleri ve operasyonları sonucu bölgeden çıkarılabildiler.

Dönemin Kürdistan Bölgesi Başbakanı Neçirvan Barzani, İslamcı partilere serbestlik tanıdı. Onlardan biri, KDP ile yarışabilmek için Kürtçe Cahş veya Müsteşar adı verilen Saddam döneminin azılı ve eli kanlı korucularını yanına çekmek için epeyce uğraştı. Bunu gören Neçirvan Barzani, “bu ülkeyi götürüp Arap şeriatçılarına teslim edesiniz diye kurmadık!” diyerek önlerini kesti.

O zaman öyle davranan şimdiki Başkan Neçirvan Barzani, Türkiye’nin ricasını kıramadığından mıdır nedir bilinmez ama danışmanı Dara Bilek’i HÜDA PAR’ı ziyaretine gönderdi! Yeni bir plan mı acaba? Bu çelişkiye de dikkat çekmek isterim.

Kanımca HÜDA PAR ile ittifak, AKP’ye fazla kazandırmaz; tersine, kaybettirir. Zira eskiden devletin “terörist” diye tanımladığı bu örgütle anlaşan iktidar, bundan böyle Millet İttifakı ile HDP’yi “terör örgütü” bağlantılı gösterse bile inandırıcı olmaz. AKP’ye oy veren Kürt dindar kesimi, HÜDA PAR müttefiki bir AKP’den uzaklaşmayı düşünebilir.