Adalet sistemindeki yozlaşma artık daha çok kamuoyunun vicdanını yaralıyor. 15 Temmuz sonrası başlayan ‘cadı avı’ toplumun tüm kesimlerine ulaşıp, artarak sürüyor. ‘Koy sepete’ mantığıyla bir garabet yaşanırken, ‘çifte standartlar’ da ayrıca rahatsız ediyor. Konuyu belgeler ile daha tutarlı hale getirmek mümkün. Herkes daha gür bir sesle; “Onlardan farkımız ne?” diye soruyor. Nedense, damatlara, ‘yakını’ olanlara soruşturmalar ya hiç uğramıyor ya da uğradığı gibi savuşturuluyor. Pazarcılar, Bylock’tan, FETÖ’den alınırken başkanlar ve damatlara dokunulmuyor ya da kamuoyu baskısı ile işlem yapılıyor.

‘Kaç kez söyledik’

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın damadı ‘zoraki tutuklu’ Ömer Faruk Kavurmacı sağlam örneklerden biri! Henüz 2014 yılında ‘Bir bakan’, ‘eşi’ ve ‘kardeşi’ arasında ilginç bir yazışma geçiyor. Yazışmanın bir bölümünde şu serzeniş var: “Adam şirketin ortağı diğer ortak Kadir Topbaş’ın damadı. Aşağıdaki çekim daha yeni yapılmış. Aşağıdaki ifadeler de adamın. Ayrıca 17 Aralık’tan sonra şirketin paralarını BankAsya’ya yatırmışlardı. Her gün Koruflorya satış ofisi sehpalarına zaman ve Bugün gazetesi koyduruyor. Kaç kez söylememize rağmen kaldırtamıyoruz.”

Gürsel niye cezaevinde peki?

Bylock operasyonu nedeniyle hakkında gözaltı kararı çıkarılan ancak serbest bırakılan Atiker Konyaspor Başkanı Ahmet Şan, son günlerin benzer örneği. Tribünde, İzmir Marşı’nı yasaklamakla övünen ancak Ankara Katliamı’ndan sonra ölenleri yuhalayan taraftarından utanmayan Şan, aynı zamanda AKP’li Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek’in de kayınbiraderi. Türkiye’deki, pek çok kişinin terör soruşturmaları nedeniyle 7 ceddi araştırılıyor… Fakat bu ilişkiler önem taşımıyor. Bu FETÖ, terör, Bylock nasıl bir şey ki, ucu tepelere uzanınca önemi kayboluyor. 300 gündür tutuklu bulunan Cumhuriyet gazetesi yazarı ve danışmanı Kadri Gürsel’in Bylock’u olan şahıslar ile konuşması önemli ama telefonundan Bylock çıkan başkan önemsiz!

“İHH’ye bağışa devam etmiş!”

Çifte standartlar sadece ‘önemli kişiler’ üzerinden değil, kurumlar üzerinden de görülüyor. Emsal nitelikteki dava dosyaları konuya açıklık getirebilir. Çağlayan’da birlikte yargılanan 6 kişinin davası bir hayli çarpıcı. Şüpheliler, FETÖ/PYD’ye üye olmak suçundan, İstanbul Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu’nun yazılarıyla birlikte tutuklama istemiyle mevcutlu olarak mahkemeye çıkarılıyor. 4’ü tutuklanırken, 2’si serbest bırakılıyor. Biri, önemli sağlık problemlerini belgeliyor. Ancak öteki şüphelinin serbest bırakılma gerekçesi ilginç: “…17-25 Aralık FETÖ darbe girişiminden önce İnsani yardım Vakfı’na (İHH) yaptığı bağışları, FETÖ yargı girişiminden sonra da devam ettirmiş olması…”

Peki, mağdur olanlar?

Tersi örnekler ve kendini bir türlü ispatlayamayanlar da var. F.T. şunları aktarıyor: “Adını haberlerde duyduğum uygulama yüzünden, 10 Mart 2017 tarihinde Sakarya’da gözaltına alınıp tutuklandım. 76 gün cezaevinde kaldıktan sonra, savcılık araştırmaları sonucu, adli kontrolle tahliye edildim. Ancak MİT’in, bir İP adresi üzerinden giderek elde ettiği bilgiye istinaden hala Bylock kullanıcısı olduğum gerekçesiyle şüpheliyim, mahkemem sürüyor. İşimden çıkarıldım, hayatım mahvoldu. MİT’in excel sayfasında hazırladığı bir tutanak var. Bana, ‘yazışmaların var’ deyip, içeriği göstermiyorlar. Bir kişi sadece İP, üzerinden tespitle suçlanabilir mi?”

Teknik konular-Kim nereye sızmış?

Bu, ifadeler doğrultusunda, ‘muammanın derinliklerine de bakmak şart. Bazı teknik konu ve önemli belgeler şaibeleri ortaya çıkarıyor. Bylock’un nasıl tespit edildiğine ilişkin olarak Siber Suçlar Daire Başkanlığı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na, bu yıla ait bir rapor gönderiyor. Rapordan MİT’in kamuoyuna aktardığı; ByLock’un Litvanya’daki server’ına sızma olayının gerçeği yansıtmadığı ortaya çıkıyor.

Raporun’un; ‘IP HTS (Historical Traffic Search- Cihazlara kurulma veya İnternet aboneliğine ait geçmiş sorgusu’ bölümünde, özetle şu bilgiler paylaşılıyor: “İşbu kılavuzun 11 IP tespiti baaşlığınd geçen 46.166. 164.176, 46.166.164.177, 46.166.164.178, 46.166.164.179, 46.166.164.180, 46.166.164.181, 46.166.164.182 ve 46.166.164.183 numaralı IP’ler ile bylock.net’ alan adının Mart 2014 tarihinden başlayarak veya sonrasında tutulmuş IP logları ile sorgulanması sonucu tespitlerin ByLock şifreli iletişiminin yazılımının kullanımına ilişkin tespit olacağı değerlendirmeleri ektedir…”

‘Bilgiyi operatörlerden aldık’

Başsavcılığa sunulan rapordaki ifadeler şöyle devam ediyor: “Bunun yanında Bylock kullanıldığı belirlenen hattın, kullanım tarihindeki Private (Sadece kendi kullandığı) IP adresi 535M operatörlerinden GPRS datası üzerinden IP talep etmek suretiyle öğrenilmektedir. Bu şekilde, bu hattın ByLock kullandığı belirlendiği tarihte hatta atanmış özel IP öğrenilmiş olur. Bu hat bilgisi, istenen tarih bilgisi ve bu tarihte atanmış olan Private IP adresi, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna bildirilerek bu Private IP adresinin bağlanmış olduğu hedef, IP’ler talep edilir. Cevap olarak gelen hedef IP’ler arasındaki, bir önceki paragraftaki IP adreslerinin görülmesi, Bylock uygulamasının kullanıldığına işaret etmektedir. Daire Başkanlığımız tarafından bilgi bu yönde alınmakla beraber, daha detaylı bilgi, ilgili kurum ve kuruluşlara bu yönde sorulmak suretiyle elde edilebilir.”

Siber Suçlara göre; ‘Şifre kırdık’ ifadesi gerçek değil

Bu ifadelere göre; ByLock kullananların nasıl tespit edildiği de ortaya çıkıyor. Sibber Suçlar Daire başkanlığı, ByLock servis sağlayıcılarından (Avea, Türkcell, Vadofone, TTnet) elde edilen kişilerin kullanmış olduğu veya adlarına olan hatlardan, 14.08.2014 tarihinden sonra kullandıkları bütün IP’lerin istendiği anlaşılıyor. IP’ler tek tek incelenerek Bylock servislerinin IP numarasına bağlanan IP’ler tespit ediliyor. Bu tespitlerle de kişilerin Bylock kullandığı belirleniyor. Açıkçası; Siber Suçlar Daire Başkanlığı, ‘ByLock tespiti için servis sağlayıcılardan IP’leri istedik’ diyor. Böylece, MİT’in yayınladığı 88 sayfalık raporda yer alan “Litvanya’daki server’a sızıp şifreleri kırdık ve Bylock kullanıcılarını böyle tespit ettik” ifadelerini yalanlamış oluyor.

1 milyon kişi… Neye göre?

Son olarak, toplumun her kesimini bekleyen ve geçeceğe benzemeyen tehlikelerden de söz edelim. MİT’in raporuna göre, toplam 215 bin 92 Bylock kullanıcısı var. 102 bin kişide uygulama tespit edilip, 53 bin kişi bu kapsamda soruşturuluyor. Ancak tespitlerin nasıl yapıldığı bilinmiyor! Türkiye’deki mevcut operatörlerin IP adreslerinden her birini ortalama 18 kişi kullanıyor. Bu hesapla 1 milyon kişiye ulaşmak da mümkün! Olur mu olur!

MİT’in bylock listesinde 61 AKP’li milletvekilinin olduğu da ileri sürülüyor. Varsın olsun… Sırada 1 milyon kişi varken, onlarla kim uğraşacak?