ÇED, kapitalist sistemin yapacakları işi meşrulaştırma aracı. Bizler yaşamı, yaşam alanlarını sermaye birikimine karşı koruyanlar için artık bir anlam ifade etmiyor. ÇED kararlarını durdurmayı fiili olarak sürdürmeye, sistemin karşısında durmaya kararlıyız.

Hukuk ortadan kalktı talanın önü açıldı

‘ÇED kimi koruyor?’ başlıklı dosyamızın ikinci gününde avukatlar Halis Yıldırım ve Mehmet Horuş çevre davalarında yaşadıklarını, gözlemlerini paylaştı. Prof. Dr. Beyza Üstün ise ÇED’in teknik bir kavram olmaktan çıkarılarak uygulamalar ile siyasi bir kavrama dönüştüğünü anlattı.

PROF. DR. BEYZA ÜSTÜN

hukuk-ortadan-kalkti-talanin-onu-acildi-901192-1.

Son yirmi yıldır hepimizin hayatını bir sözcük hızla işgal etmeye başladı, ÇED. Yapısal krizini yaşayan kapitalizm, 2000’li yıllar boyunca yaşam alanlarına hücum etti. Ulus devletlerin yönetim mekanizmasındaki değişimleri ile birlikte kapitalist sistem; güçlü şekilde doğal ve kültürel varlıklara yöneldi. Bizler bu sürece tanıklık ettik. Suların sermaye birikimine sokulması, maden işletmeleri, enerji üretim santralları, mega kent yapılanması ile yaşam alanları hızla yapılaşmaya açılmaya, sermaye birikimine sokulmaya başlandı. 2020’li yılların krizleri ile birlikte sektörler bütünleşik olarak yaşamı, yaşam alanlarını ele geçirmeye başladı. Tüm üretimler birlikte yaşam alanlarına girmeye başladı. Hidroelektrik Santralı (HES) şirketinin ardından maden işletmeleri, lojistik sektörleri, atık entegre tesisleri, sanayi üretimleri, inşaat sektörleri eş zamanda yaşam alanlarında projelerini uygulayabilmeleri için ÇED başvurusu yapıp, ilgili idareden izinlerini aldı.

PROJELERİN ONAY MERCEĞİ

Bu süreçte yerine yurduna el konanlar, zorla yerinden edilen halklar, her müdahalede sözü, görüşü olan ve bu görüşünü kullanan uzmanlar, ekoloji örgütleri, idari kurumlar, hukukçular, en çok da şirketler herkes, her kurum kendi açısından bu kavramı sıkça kullanır oldu. ÇED raporu ile ÇED kararları birbirine karıştırılarak hayatımızda yerini aldı. Halkın görüşünün anlamsız olduğu halkın katılımı toplantıları, şirket, ilgili idare temsilcisi ve ikna edilmiş bir grubun katılımıyla yapıldı ve ÇED sürecinin formaliteleri yerine getirildi. ÇED başvurusu yapan projelerin yüzde 90’a yakını ilgili idare tarafından olumlu karara dönüştürüldü, izinler verildi. Danıştay ve projenin yapılacağı yerde yetkili idare mahkemesi ‘ÇED olumlu’ ya da ‘ÇED gerekli değildir’ kararını iptal ettiğinde bu kararın etkisiz kılınacağı Çevre Bakanlığı tarafından çıkarılmış 2009/7 genelgesi ile aynı şirkete, aynı yerde planladığı işi yapabileceği izni bakanlık yetkilileri tarafından verilmeye devam etti.

Dava konusu yapılan ÇED sürecinde genelde ilgili idare tarafından seçilen taraftar uzmanlar ilgili idare ve şirket lehine ‘bilirkişi’ raporları yazdı. Bu raporlarda şirketin tanıtım dosyası olan ÇED raporunda yazılanları onaylayan ifadelerle ‘uzman’ görüşleri verildi.

Doğadan ve yaşamdan yana bilgilerini kullanan az sayıda uzmanın görüşü şirketlere verilen izinlerin (ÇED olumlu kararların) iptalinde etkin oldu. Yaşam hukukunda bir anlamı var bu tutumun. Mücadele dilinde genelde ‘ÇED olumlu ya da gerekli değildir kararı iptal edildi’ haberi saldırı altındaki yaşam alanının kurtulduğu anlamına geliyor ve sevinçle karşılanıyor. Ancak sistem bu anları hızla boşa çıkaracak uygulamalarına devam etmekte.

MAHKEME KARARLARI ETKİSİZ KALIYOR

Son zamanlarda bunun örneklerini daha sık yaşıyoruz. Mahkemeler ÇED olumlu görüşünü iptal ettiğinde şirketler işlerine aynı hızla devam etme hakkını kendinde bulabildi. Saros Körfezi’nde yapılmak istenen BOTAŞ’ın Saros FSRU Gemi İskelesi (Doğal gaz yükleme liman tesisi) işi için Edirne İdare Mahkemesinin ÇED olumlu Kararını iptal eden kararı yok sayılmakta. Şirket iptal kararına rağmen Saroz Körfezi’nde yol yapımı, kazı ve deniz içini doldurma işlemine devam etmekte. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı mahkemenin verdiği kararı yok sayan şirketin işi devam ettirmesine göz yummakta ve izin vermekte.

ARTIK SİYASİ BİR KAVRAM

Son yıllarda sözcüklerin içi, uygulama ile hızla boşaltılarak siyasi iktidarın yönetiminde sistemin siyasi projeleri hızla uygulamaya sokulmakta. Bu aymazlığın içindeki temel sözcük ÇED. ÇED; teknik bir kavram olmaktan çıkarılarak uygulamalar ile siyasi bir kavrama dönüşmüş durumda.

Şirketler açısından ÇED gerekli değildir ya da ÇED olumlu kararı sermaye birikimine başlamalarının önünün açılması demek. Uygulamada yaşananlar ÇED sürecinin siyasi boyutunu gösteriyor. ÇED kapitalist sistemin yapacakları işi meşrulaştırma aracı. Bizler yaşamı, yaşa alanlarını sermaye birikimine karşı koruyanlar için artık bir anlam ifade etmiyor. ÇED kararlarını durdurmayı fiili olarak sürdürmeye, sistemin karşısında durmaya kararlıyız.


VERİLMEYEN KARARLAR DOĞAYI KATLEDİLİYOR

AVUKAT HALİS YILDIRIM

hukuk-ortadan-kalkti-talanin-onu-acildi-901193-1.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’n 27. maddesinde ‘yürütmenin durdurulması’na (YD) ilişkin düzenleme mevcuttur. YD’nin Danıştay, idare ve vergi mahkemelerinde esasa dair karar verilmeden önce, gecikmesinde telafisi imkânsız zararların doğması ve açık hukuka aykırılık durumunun tespiti halinde mahkemece verilen bir tedbir kararı niteliğindedir.

Şahsen Artvin bölgesinde gerçekleştirilen HES, maden ocağı ve bnzeri birçok davada sürdürdüğüm avukatlık sürecinde somut olarak gördüm ki kanunun bahsettiğim bu ve bağlantılı birçok maddesinin ihlal edildiğini, kadük hale getirildiğini somut olarak yaşamış olduğumu üzülerek ifade etmek isterim. 12 yıl önce ilk açtığımız iki davada YD kararı veren mahkeme ondan sonraki 30’u aşkın davada bir kez bile bu kurumu işletmemiş onlarca başvurumuz klasik idarenin yanıtından sonra değerlendirileceği nedeniyle ertelenmiş sonuçta da dava sonuna kadar bu taleplerimiz yok sayılarak yerine getirilmemiştir. Bu arada HES şirketleri YD kararı olmadığı gerekçesiyle işlerine devam ederek HES’leri bitirmiş ve böylece hukuksal denetim süreci fiilen ortadan kaldırıldığından doğa, çevre, bölge halkı ve tüm canlıların yaşam hakları en acımasız şekilde zarara uğratılmıştır. Ola ki bu süreç sonunda bir ÇED iptali gerçekleşse bile pratikte bir anlam ifade etmediği görülmüş ve deneyimlenmiştir.

Bu yaklaşım yönetimden yargısına bütün süreçlere şirketlerin rant politikalarının yanında duran, bunu destekleyen yargıyı da bu sürecin bir tür meşrulaştırılması aracı gören anlayışın ürünü ve sonucudur. Yasal olanakları hakkın ve doğanın lehine değil Şirketler lehine yorumlayarak doğa talanının önünü açan bu uygulamalar bu alandaki aynı zincirin halkalarının devamı olarak görüntü ortaya koymakta ve doğa ve tüm canlıların aleyhine işlemekte.

Sonuç olarak YD kararlarının doğa paramparça edilip tüm canlılar yok edilirken verilmemesi doğaya, insana ve canlılara karşı sadece sermaye gibi bakma sefilliğinin bir sonucu olarak şimdiden mahşeri vicdanda mahkûm olmuş bir tutumdur. Şimdi sıra pozitif hukukta yerel ve uluslararası hukuk ve caza yargılamasına konu edilmesine gelmiştir. Sonuna kadar bölge halkı ve avukatları olarak takibe devam edeceğiz.


MÜCADELE ADLİYE KORİDORLARIYLA SINIRLI DEĞİL

AVUKAT MEHMET HORUŞ

hukuk-ortadan-kalkti-talanin-onu-acildi-901194-1.

Coğrafyamızın tamamına yayılan ve giderek çeşitlenen tematik konulardaki hukuk mücadelesini değerlendirmek için sadece mahkeme kararlarına bakılmamalı. Çevre davalarında da reddi hâkim taleplerinin giderek artması, yargıya olan güvenin daha fazla azalmakta olduğunu gösteriyor. Bunu unutmadan çevre davalarıyla ilgili önemli saydığım bir gözlemimi paylaşmak istiyorum.

Kazandığımız, lehimize sonuçlanan mahkeme kararları dahi içerik olarak elde ettiğimiz hukuksal kazanımların çok azını taşıyor. Maden projeleri, enerji santralları, imar planları hakkında yüzlerce verilmiş iptal kararı var. Ama bunca verilen mahkeme kararı, hak ettiği ölçüde içtihada dönüşmüyor. Bergama’da, Danıştay’ın siyanürlü altın madenciliği hakkında “olası risk faktörleri” şeklindeki kavramsallaştırması bir içtihattı. HES’ler davalarında “kümülatif etki değerlendirme” ve “yörenin ekolojik kaldırma kapasitesi” yaklaşımları içtihat oluşturdu. Doğal sit alanlarına ve yakınlarına kurulacak rüzgar santralları için her türlü insan etkinliğinin estetik dahil bozucu etki yaratacağı hükmü bir içtihat. Meteorolojik verilerin il müdürlüklerinin bahçesindeki istasyondan değil, sahayı temsil edecek noktalardan alınması, flora-fauna konusunda literatür taramasının yeterli kabul edilmemesi benzer içtihatlar.

BİLİRKİŞİLERİN İNSAFINDA

Hakimlerin iş yoğunluğu veya entelektüel kapasitesiyle açıklanamayacak bir yaklaşım sorunu var. Mahkemeler, giderek görevlendirdikleri bilirkişilerin sunduğu raporları tekrar eden kararlar üretmeye başladılar. Böylece her açılan dava sanki daha önce aynı konuda hiç dava açılmamış gibi seçilecek bilirkişilerin insafına bırakılmış davalara dönüşüyor. Akkuyu Nükleer ÇED davasında, Danıştay bile ilk derece mahkemesi olarak davaya bakmasına rağmen bilirkişilerin söylediklerinden ibaret karar verdi. Bu tablonun en son vahim örneği Akkuyu’daki bilirkişilerin yarısının Sinop Nükleer Santralı ÇED davasında da görevli bilirkişi olarak seçilmesi oldu. Böylece bin bir emekle elde edilen hukuksal kazanımların kalıcı hale gelmesi engelleniyor.

Ekoloji hareketi, hukuk alanındaki kazanımlarının heba edilmesine izin vermeyecektir. Mülkiyet, egemenlik, yurttaşlık ve hak kavramı gibi modern hukukun bütün temel kavramları ekolojik kriz karşısında cesaretle sorgulanıyor. Ekoloji mücadelesinin hukuk ayağı asla adliye binalarıyla sınırlı bir pratik değil.


MAHKEME KARARLARI YOK SAYILIYOR

•HES, JES gibi projelerle doğayı talan eden sermaye mahkeme kararlarını da dinlemiyor. Artvin’in Şavşat ilçesinde yapılmak istenen HES projesine ait ÇED olumlu kararının iptali Danıştay tarafından onanırken, şirket inşaata başladı.

•HES, JES gibi projelerle doğayı talan eden sermaye mahkeme kararlarını da dinlemiyor. Artvin’in Şavşat ilçesinde yapılmak istenen HES projesine ait ÇED olumlu kararının iptali Danıştay tarafından onanırken, şirket inşaata başladı.

•Muğla'nın Milas ilçesine bağlı İkizköy sınırları içerisindeki Akbelen Ormanı’nda mahkeme kararı beklenmeden kesime başlandı. Köylülerin ağaç nöbeti devam ediyor.

•Validebağ'da mahkeme kararına rağmen iktidarın rant projeleri devam ediyor. Bölge halkı ve yaşam savunucuları nöbete devam ediyor.

•Bingöl’ün Kığı ilçesinde yapılması planlanan maden projesi mahkeme kararıyla iptal edildi ancak şirket, Peri Vadisi’ne zarar verecek projede ısrarcı.

•Edirne Keşan'da Saros Körfezi'ne yapılmakta olan FSRU Limanı'nın 1. ÇED olumlu raporu kararının, Edirne İdare Mahkemesi'nce iptal edilmesine rağmen liman inşaatının tüm hızıyla sürmesine çevrecilerin direnişi sürüyor.

•Dünyaca ünlü Finike portakalının yetiştirildiği verimli ovada yapılması planlanan 4 şeritli bölünmüş yol projesi yöre halkının tepkilerinin ardından iptal edildi. Kaş-Kalkan arasındaki bölünmüş yol projesinde ise yargının iptal kararına rağmen ısrar ediliyor.

•Koza Altın İşletmeleri A.Ş. tarafından Serçiler ve Terziler köyleri mevkiinde yapılması planlanan altın-gümüş maden ocağı kapasite artış projesi için birinci ÇED için dava süreci devam ederken, şirket kapasite artırımına gitti.

YARIN: ÇED’lerde ‘kes kopyala- yamala’ dönemi►