İktidar partisine sorarsanız, Cemaat’le uzun yıllar boyunca gayri resmi bir koalisyon ortaklığı yürütmediler, Cemaat’in yargı ve emniyetteki gücünü kullanarak kumpas davalar aracılığıyla tasfiye operasyonlarına girişmediler, devlet kurumlarını Cemaat’e teslim etmediler, “ne istedilerse vermediler”, siyasi ve iktisadi rantı birlikte bölüşmediler, yeni rejimi birlikte inşa etmediler.

Hakan Fidan’ı tutuklama girişimi, İlker Başbuğ’un tutuklanması, dershanelerin kapatılması, 17-25 Aralık Operasyonu, MİT TIR’larınının durdurulması… Bunların hepsi, ele geçirilmesinden sonra devletin nasıl bölüşüleceğine ve küresel güçlerle nasıl bir ilişki tesis edileceğine dair koalisyon ortakları arasındaki iç savaşın birer safhasıydı. Savaşın zirve noktası ise 15 Temmuz Darbe Girişimi oldu. Cemaat, ordu içerisindeki mensupları aracılığıyla bir darbeye kalkıştı, çok büyük olasılıkla iktidar bu girişimi önceden haber aldı ve bir tür erken doğuma zorlayarak darbe girişimini bastırdı.

Az önce söylemiş olduğum üzere, iktidar iç savaşa kadar uzanan bu koalisyon ortaklığını özellikle 15 Temmuz sonrası güçlü bir şekilde reddetti; çünkü terör örgütü ve darbeci ilan ettikleri bir yapılanmayla onca seneye varan bu ortaklığı öyle kolay açıklayamazlardı, öyle kolay meşrulaştıramazlardı. Bu süreçte eski ortak şeytanlaştırılırken, ortaklardan diğeri kendini aklamayı, temize çekmeyi bir görev bildi ve bunda önemli bir mesafe de aldı.

Güzel, iktidarın neyi, nasıl ve neden inkâr ettiğini biliyoruz, peki ya bir kısım muhalefete ne demeli? İktidar karşıtlığıyla varılan yer, bir kısım muhalif için ve çubuğu bütünüyle iktidar partisine bükmek adına Cemaat’in iktidarla kurduğu koalisyonu, birlikte kotardıkları kumpas davalarını, devletteki kadrolaşmalarını ve iktidarı almak için hareket eden gerici bir siyasi örgütlenmeyi unutma/unutturma noktasına geldi.

Yandaşlara sorarsanız kendileri sütten çıkmış ak kaşık, Cemaat’e sorarsanız kendileri. İkisi de geçmişlerini temize çekmeye, ikisi de kurmuş oldukları koalisyonu, bu ülkeye birlikte yaptıkları kötülükleri karşı tarafa yıkmaya çalışıyor. Bunu yaparken de kendilerine ister istemez koltuk değnekleri buluyorlar. Misal Aydınlık çevresi iktidarın koltuk değnekliğini üstlenirken, liberaller Cemaat yanında saf tutmuş, onu aklama misyonunu üstlenmiş durumda. İki taraf da gayet bilinçli bir şekilde diktanın nasıl kurulduğu, bugünlere nasıl gelindiği, gericiliğin Türkiye’yi nasıl ele geçirdiği üzerine derin bir sessizlik içerisinde. İki taraf da, Türkiye gericiliğinin farklı iki fraksiyonuna eklemlenerek buradan kendilerine siyasi bir ikbal devşirmeye çalışıyor.

Bu köşede, iktidara millicilik, antiemperyalizm, Amerikan karşıtlığı vs. adına destek vermenin anlamsızlığını, ortada emperyalizmle mücadele değil pazarlık olduğunu, kurulan gerici ve diktatoryal rejime bu saiklerle destek verenlerin açmazlarını ve aymazlıklarını defalarca anlattık. Bugün ikinci gruptan, farkında olarak ya da olmayarak Cemaat’i aklama misyonuna soyunanlardan bahsedelim biraz.

Bu hafta, Altan kardeşlerin ve Nazlı Ilıcak’ın duruşmaları vardı. “Umarız ki adil bir şekilde yargılanırlar, tutuksuz yargılanma herkes için en temel haklardan biri olduğundan, umarız ki tutuksuz yargılanmalarının önü açılır, umarız ki hukuk herkes için olması gerektiği gibi onlar için de adil bir şekilde işler” diyelim ve devam edelim.

Ahmet Altan mahkemede etkileyici bir savunma yaptı ve bir kısım muhalifimiz nezdinde birden kahraman mertebesine yükseldi, ya da kahramanlığı bir kez daha tescillenmiş oldu. “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” demişler, bu en çok Türkiyeli muhaliflerimiz için geçerli olsa gerek, Altan’ın ve gazetesi Taraf’ın bugünlere gelmemizdeki rolü anında unutuldu, buna dair neredeyse tek kelime edilmez oldu. Oysa Altan’lar, Ilıcak ve diğerleri, Frankenstein misali kendi elleriyle yarattıkları canavarın birer kurbanından başka bir şey değillerdi. Üstelik Ahmet Altan kuyruğu dik tutmak adına, yaratılmasına büyük katkı yaptığı canavarı sahiplenmeye, güya Taraf’ın darbelerle mücadelede oynadığı rolü anlatarak, devam ediyordu.

Oysa o Taraf ki tam da Altan’ın “hukuk pornosu” dediği şeyin ortaya çıkışındaki en büyük mecralardan biriydi. Kumpas davaların sahte delilleri ilk Taraf’ta manşete çekildi, polis yazarlar Emre Uslu ve Önder Aytaç, bavulcu Mehmet Baransu o sahte deliller üzerinden “gazetecilik” yaptılar, Zekeriya Öz, Taraf’ta kahraman ilan edildi, Ahmet Şık ve Nedim Şener için “Gazetecilikten tutuklanmadılar” manşeti Taraf’ta atıldı, Hrant Dink cinayeti Taraf’ta karartıldı, Roboski Katliamı Taraf’ta manipüle edildi, KCK Operasyonları Taraf’ta savunuldu; Halil Berktay, Yıldıray Oğur, Rasim Ozan Kütahyalı gibiler Taraf’ta sola küfrettiler, ayar vermeye çalıştılar.

Turgut Uyar, bir şiirinde “Aldatıldığımız önemli değildi yoksa herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak” der. Aldananlar, aldanmaya hevesli olanlar, koltuk değnekliğinden haz alanlar, buradan ikbal devşirmek isteyenler, güce tapanlar, hafızasız olanlar, unutmayı seçenler, unutturmak isteyenler yollarına devam edebilirler. Bir de “herkesin unuttuğunu hatırlayanlar” var ve onlar sadece hakikatle birlikte yürüyecekler, hakikatle yürümeye devam edecekler.