Gazeteci yazar Timur Soykan, müritlerini cennet vaadiyle kandırıp yıllarca cinsel istismarda bulunan Kırklari tarikatının şeyhi Uğur Korunmaz’ın hikâyesini resmi kayıtlara geçen ifadeler üzerinden kitaplaştırdı. Mağdur edilen insanların anlattıkları tarikat gerçeğinin de özeti niteliğinde.

Hukuki denetimsizlik, dinle aldatma, cinsel istismar… Tarikatların karanlık sırları


CAN UĞUR

‘Cennete gitmek için benim cinsel organımdan çıkan menimi içmek ve yutmak zorundasınız.’ Bu sözler Nakşibendiliğe bağlı Kırklari tarikatının şeyhi olduğunu söyleyen ‘Uğur Hoca’ lakaplı Uğur Korunmaz’a ait. Şimdilerde cezaevinde bulunan yıllarca yanındaki ‘müritlerine’ cinsel istismarda bulundu. Bu eylemlerini ise cennetin anahtarı olarak sundu. Müritlerini yoksul ve sosyal güvenceden yoksul kesimlerden seçen ve Bursa’da elini kolunu sallayarak herhangi bir işte çalışmadan yıllarca yanına gelenlerden ‘Allah adına’ topladığı paralarla geçinen Korunmaz’ın anlattıkları Türkiye’deki tarikat gerçeğini gözler önüne seriyor.

2011 yılında Bursa’da kız çocuklarına Kuran kursunda cinsel istismarda bulunduğu için gözaltına alınan Uğur Korunmaz daha sonra serbest bırakıldı. Ancak Korunmaz hakkında 1 hafta sonra tekrar gözaltı kararı verildi ve tutuklandı. Korunmaz ve beraberindeki isimlerin soruşturma ve dava dosyalarını kitaplaştıran deneyimli gazeteci Timur Soykan’ın çalışması Badeci Şeyh’in Sır Odası adını taşıyor. Kısa sürede ses getiren kitaptan yola çıkarak Türkiye’deki tarikat düzenini ve örgütlenme süreçlerini Soykan’la konuştuk.

► Kitabınız Türkiye’deki tarikat düzeninin nasıl bir boyuta ulaştığını gözler önüne seriyor. Siz bu kitapla birlikte bu alandaki tabloyu nasıl yorumluyorsunuz?
Bir ülkeden laikliği çıkardığınız zaman geriye kalan kabile devletidir. Türkiye’de Siyasal İslam’ın iktidar olduğu 17 yıllık süreçte bu gerçeği yaşıyoruz. Tarikatlar ise altın dönemini yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Hiçbir denetimin olmadığı hatta tarikatların dokunulmaz olduğu bir siyasi iklim bu. Üstelik bütün korunma mekanizmaları AKP eliyle yok edilmiş devletin üzerine akbaba gibi üşüştüler. ‘Askeri vesayet ile, eski Türkiye ile mücadele ediyoruz’ derken aslında devletin büyük gücünü bölüşüyor, içinde yuvalanıyorlardı. ‘Paralel devlet’ deniliyor ancak büyük ölçüde devletin kendisi Fetullahçılar olmuştu. Kalan parçaları Menzilciler, Süleymancılar ve diğer tarikatlar bölüşüyordu. Herkes hangi bakanlığın hangi tarikatta olduğunu konuşur oldu. Tabii devlet ile yetinmediler, milyarlarca dolara sahip holdinglere de dönüştüler. Toplumsal hayatın her alanına yayıldılar. Sonuçta devleti tarikata teslim eden AKP darbe girişimine uğradı. Buna karşın Fetullahçılar’dan boşalan yerlere başka tarikatlar doldurdu. Çünkü farklı türlüsünü yapmak AKP için kendini inkar etmek olur. Laiklik ile savaşan AKP, bu büyük sorunun temelidir.

Tarikatların devlet eliyle desteklendiği, meşruiyet sağladığı bu siyasi iklim, mahalle mahalle, sokak sokak yayıldı. Bu fırsatı değerlendirmeye hazır yüzlerce kişi vardı. Ağzı biraz laf yapan, Kuran okumayı bile bilmeyen yüzlerce şeyh mahalle aralarında türedi. Hepsi peygamber silsilesinden geldiğini, Gavs’ı Azam yani kainatın yeryüzündeki yöneticisi olduğunu söyleyerek etraflarına insanları topladılar. Badeci Şeyh Uğur Korunmaz da onlardan biri. Özetle laikliği yok edenler, insanları şeyh istismarına teslim ettiler.

► Uğur Korunmaz bu istismarın neresinde?
Uğur Korunmaz, Nakşibendi tarikatının Halidiye kolunun Kırklari tarikatının şeyhi olduğunu söylüyor. Peygamber’in silsilesinden geldiğini, cennetin anahtarının kendisi olduğunu iddia ediyor. Cinsel organının ‘Nur çeşmesi’ olduğunu müritlerine anlatıyor. Dergahında bir sır odası var. Zikirlerden sonra sır odasında baş başa kaldığı müridine badeleme (oral seks) yaptırıyor ya da kadın ve erkek müritleri kendisine tabi oluyor (cinsel ilişki). Bunları yapanlara Uğur Korunmaz “Mübarek olsun, cennetlik oldun” diyor. Uğur Korunmaz, kendisinin de şeyhi olan Hasan Burkay tarafından badelendiğini ve bunun peygamberden beri devam eden bir ibadet olduğunu öne sürüyor. Tarikat mensuplarını ikna etmek için ayetleri, Allah, Muhammed kelimelerinin Arapça yazılışlarını kullandığı kapsamlı bir sistemi var. Milli duyguları da sık kullanıyor. Mesela Çanakkale Savaşı’ndaki askerlerin de kendi tarikatlarından olduğunu söylüyor.

Timur SoykanTimur Soykan
Timur Soykan

► Kitaptaki çoğu ifade tüm açıklığı ile verilmiş. Bunun tercihi size mi ait?
Evet, tabii ki benim tercihim. Bazen tereddüt ettim ama bunları yazmadan olayın vahametini okura aktarmak, olguyu ortaya koymak mümkün değildi. Sansür olurdu. Kitap için incelemeye ilk başladığımda insanların cinsel yönelimleri ya da cinsel açlıkları nedeniyle bunları yaşadıkları ihtimaline daha yakındım. Böyle olsaydı, “Onların tercihleri” derdim ve bu kitabı yazmazdım. Böyle olmadığını gördüm. Araştırdığım yer; dibi olmayan bir istismar kuyusuydu. Bu kitabın amacı; bir şeyhin müritlerini sürükleyebileceği yerin bir sonu olmadığını göstermek. Türkiye kendilerine peygamber demeyen ama sahte peygambere dönüşmüş şeyhlerle dolu.

► Tarikat şeyhi iddiasındaki adamın cinsel istismarı insanın midesinin kaldıramayacağı düzeyde. Peki insanları bunları yapmaya iten faktörler neler?
Kitap ile ilgili kaygım; insanların bu olayı cinsellik gibi gıybete çok müsait bir yerden magazinleştirmesi. Bu; seküler insanların ‘karşıdaki mahallenin ahlaksızlığı’ diyerek geçiştirebileceği bir gerçek değil. Ülkenin mücadele etmesi gereken çok ciddi bir sorun. Tarikatlar asırlardır bu toprakların gerçeği ve hep vardılar. Ancak tamamen meşruiyet sağladıklarında çok hızlı bir şekilde yayıldılar. Camiler, Kuran kursları, ev sohbetleri gibi topluma temas edebilecekleri çok yer var. Özellikle muhafazakar kesimlerde ‘Bir şeyhin olmazsa cennete gidemezsin’ rivayeti çok yaygınlaştı. Bu kitabın önemi; 2011 yılında gözaltına alınan şeyhin ve müritlerinin bütün açıklığı ile tarikatlarını polis, savcılık ifadelerinde ve duruşmalarda anlatmış olmaları. Bu sayede insanların nasıl böyle bir noktaya sürüklendiğini çok net bir şekilde görüyoruz.

Uğur Korunmaz, aslında tüm tarikatlarda olan ve şeyh kutsallaşırken müritlerin kimliğinin, akıl ve mantık süzgeçlerinin tamamen yok edildiği sistemi anlatıyor. Vird, tesbihat, zikir, rabıta gibi aynı dua ve sözlerin tekrarını içeren ritüellerin sonunda mürit aklını tamamen şeyhe teslim ediyor. Allah’a duyulan aşk ile şeyhe aşkı bütünleştiren bir sistem bu. İbadet ederken şeyhin iki kaşının arasını hayal etmeyi içeriyor. Şeyhinin her sözünü Allah’ın emri olarak kabul ediyor, sorgulamayı bırakıyor. Öldüğünde şeyhin elinden tutup kendisini cennete götüreceğini zannediyor.

Ayrıca tarikatta çok sayıda mertebe var. Uğur Korunmaz bu mertebelere ulaşmak için müritlerini badeleme ve tabi olmaya ikna ediyor. Bunları yaptıktan sonra müritlerinin kendisini terk edemeyeceğini, başka cemaatlere gidemeyeceğini ifadesinde söylüyor. Müritler de olay ile ilgili adli süreçte şeyhlerinden şikayetçi olmadıklarını, hatta çok memnun olduklarını ve bu ibadete devam edeceklerini söylüyorlar.

► Mağdurlar ya da ‘müridlerin’ ortak özelliklerinden bahsedebilir miyiz?
Hepsi muhafazakar çevrelerin insanları. Çoğunluğu ilkokul mezunu ancak aralarında yüksekokul mezunları da var. Esnaf olanların sayısı fazla. Pek çoğu dahil olacak bir tarikat aradıklarını söylüyor. Hatta çok tarikat gezdiklerini ancak Uğur Korunmaz ile tanıştıktan sonra gönül gözlerinin açıldığını söyleyenler var. Kadınların çoğunluğu eşleri tarafından tarikat dergahına ve şeyhin sır odasına sürükleniyor. Erkek egemen toplumun en vahşi halini tarikatlarda görebiliyoruz. İstismara mahkum edilen kadınlar, bunalımlar yaşıyor. Ancak eşleri hiç pişmanlık duymuyor. Onların cennete gitmesini sağladıklarını düşünüyorlar. Beni en çok etkileyen tarikattaki bir kadının hikayesi. Kocası hiç çalışmıyor, vaktinin çoğunu dergahta geçiriyor hatta günlerce eve gelmiyor. Kadın evlere temizliğe giderek evi geçindiriyor, çocuğuna bakıyor. Kocasının ısrarı ve baskılara iki yıl direndikten sonra dergaha gitmeyi kabul ediyor. Sır odasında yaşadıklarından sonra bunalıma sürükleniyor. İfadesinin sonunda “En büyük suç, kocamın” diyor.

hukuki-denetimsizlik-dinle-aldatma-cinsel-istismar-tarikatlarin-karanlik-sirlari-613712-1.► Kitabınızda ilginç bir bölüm dikkatimi çekti. Tarikata ait olan dergahta ‘Edep ya hu’ yazılı bir pankart bulunuyor. Muhtemelen ‘Ahlaki bulmadıkları bir eylem’ için hazırlamışlar. Bunca cinsel ve dinsel istismarın yanında ‘ahlaktan’ bahsetmek. Çelişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet muhtemelen bir eyleme katıldılar ve orada bu pankartı açtılar. Çok ironik. Ama müritler ifadelerinde badeleme ve tabi olma fiilerinin ibadet olduğunu savunuyor, bunun cinsellikle ilgisi olmadığını iddia ediyorlar. “Siz bizi alayamazsınız, zikirden sonra bu eylemler dışarıdan bakıldığı gibi görünmüyor” diye konuşuyorlar. Hatta bir mürit badelenmenin, bir bebeğin annesinin memesinden süt emmesi gibi olduğunu anlatıyor.

► Tarikatların bu denli fütursuzca hareket etmesinin arka planında ne var, devlet üzerine düşen görevi yerine getiriyor mu?
Tarikatların soruşturulmasının çok zor olduğu bir siyasi süreçteyiz. Kitapta bu çok açık görülüyor. Uğur Korunmaz hakkında gelen ilk ihbar çocuk istismarı olduğu yönünde. İfadelerde de böyle iddialar var. Ancak hiçbiri soruşturulmuyor. Uğur Korunmaz gözaltına alındıktan bir gün sonra serbest bırakılıyor. Dergah ve evinde arama günler sonra ikinci gözaltı kararıyla yapılıyor. Sadece 4 sayfalık bir iddianame birkaç gün içinde yazılıyor. Soruşturma genişletilmiyor. Jet hızıyla bir yargılama yapılıyor. Olayın çok gürültü çıkartmaması hedefleniyor. Aynısı Ensar Vakfı’ndaki çocuk istismarı ve diğer olaylarda da yapılmıştı.

Türkiye’de yasalara göre yasak olmasına karşın tarikatların korunduğu bir dönemdeyiz. Bazıları Diyanet eliyle tarikatların denetlenmesini savunuyor. Bu tarikatlara yasal statü vermek anlamına geliyor. Buna karşıyım. ‘Şeyh’ ve ‘sahte şeyh’ tanımlamaları da doğru değil. Bunlara arkalarında topladıkları kalabalıklara göre gerçeklik payesi verilemez. Tarikatlardaki şeyh ve mürit ilişkisi tamamıyla bir istismar alanıdır. Sadece cinselliği kast etmiyorum. Tarikatların çoğu emeğini sömürerek de insanları istismar ediyor. Bununla çok kapsamlı bir şekilde mücadele edilmesi gerekiyor. Sadece yasaklamakla değil, deşifre ederek insanları bilinçlendirerek topyekün bir mücadele programı geliştirilmeli.

► Kitabı okuyan okurlarınız görecektir fakat bu davanın işleyişinde kısaca bahsedebilir misiniz, Önce düşük bir ceza ardından daha yüksek bir ceza geliyor…
Uğur Korunmaz’ı yerel mahkeme cinsel saldırı suçundan beraat ettiriyor. Gerekçe cinsel ilişki yaşadığı tüm müritlerin 18 yaşından büyük, reşit olması ve kendi rızalarıyla bunları yaptıklarını söylemeleri. Dergahta bulunan çocuk pornosu ve tarikat kurmak, yönetmek suçlarından 3’er yıl hapis veriliyor. Yargıtay ise dini duyguların istismarı ile rızanın sakatlandığını ve cinsel saldırı olduğuna hükmediyor. Her cinsel saldırı için ayrı ayrı ceza verilmesine hükmediyor. Yerel mahkeme Yargıtay kararına uyuyor ve toplam 188 yıl hapse çarptırıyor. Uğur Korunmaz halen cezaevinde.