AKP-MHP iktidarının Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yönelik ağır ve sürekli saldırıları, ülkede hukuk devleti kavramının son kırıntılarını da silip süpürüyor.

Hafta boyu yaşananların bir kez daha kanıtladığı gibi, toplum, hukuksuzluğun koyu karanlığına doğru hızla yuvarlanıyor.

Işık korkusu

AYM üyelerinden Engin Yıldırım’ın hafta başında kendi sosyal medya hesabından “Işıklar Yanıyor” açıklaması üzerine ülke siyasetinde bir kez daha anlamsız fırtınalar koptu. AKP’nin tüm sözcüleri anında birkaç koldan saldırıya geçti; yandaş basın yayın AYM’ye yönelik saldırılarını yaygınlaştırdı. Yıldırım’ın hemen ardından yaptığı “üzüntü ve özür” açıklamaları da hiç yeterli olmadı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yıldırım’ın tamamıyla bireysel olan açıklamasını, “yapmamalıydı” vurgusunun çok ötesine götürdü; hiçbir kanıt gösterme gereği duymadan, açıklamayı “Bireysel bir tweet olarak değerlendirme doğru olmaz” sözleriyle, örgütlü bir girişim alarak suçladı.

Dahası, Erdoğan, “anında”, AYM’yi göreve çağırdı; yine “anında” toplanan AYM de “bir üyesinin açıklaması AYM’nin kurumsal görüşünü yansıtmaz” diye bir açıklama yapma gereği duydu. AYM, Osmanlıcasıyla malum-ü ilam etti; bilinen ve açık olan bir şeyi açıkladı; elbette bir kurumun mensuplarından birinin kişisel açıklamaları o kurumu bağlamazdı.

Yurttaşın haklarını koruması gereken AYM, çok yazık ki kurum olarak kendini savunma yolunu seçti.

Işık konusunda koparılan “tamamıyla yapay” fırtına bir kez daha kanıtlıyor ki, AKP-MHP iktidarı, ışıktan, daha doğusu özgürlükten, açıklıktan ve aydınlıktan korkuyor.

Yargı Anayasayı yok sayarsa?

13 Ekim günü bir yerel mahkeme, İstanbul 14. Ceza Mahkemesi, milletvekili E. Berberoğlu konusundaki AYM kararını tanımadı; reddetti. Daha önce iki davada da yerel mahkemeler benzer bir tanımama kararı almış olmakla birlikte bu son yerel mahkeme kararıyla yepyeni bir aşamaya taşınmış oldu. AYM kararlarının bağlayıcı ya da uyulması zorunlu olduğunu düzenleyen Anayasa’nın “AYM kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” diyen 153. Maddesi açıkça çiğnendi.

Geçmişte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “kararlarına saygı duymuyorum” onlara “uymuyorum” diyerek AYM’ye karşı tutumunu sergilediği biliniyor. AYM son zamanlarda özgürlüklerin alanının genişletilmesi yönünde çok geç ve ürkek de olsa adımlar atmaya başlıyordu. En yüksekteki mahkemenin bu ürkek özgürlükçülüğü karşısında iktidarın AYM’ye saldırıları, Erdoğan, Bahçeli ve İçişleri Bakanı’nın demeçleriyle süreklilik kazanmış; AYM hedef tahtasına dönmüştü. Örneğin AYM Soma ve Ermenek maden işçilerinin şehirlerarası yollarda yürüyüş yapabilecekleri kararı almış ve bu karar İçişleri Bakanı’nı uygun deyimiyle çıldırtmıştı. Bu satırların yazıldığı sırada, maden işçilerinin yürüyüşü, AYM kararı hiçe sayılarak engelleniyordu.

Ancak bu hafta yaşanan “kararını tanımama” olgusu bunlardan çok daha fazlasıdır. Bununla AYM çok ağır bir yara aldı; ülkenin hukuk düzeni uygun deyimiyle başı koparılan tavuğa döndü.

Böylece özgürlüklerin AYM tarafından genişlemesi eğiliminin durdurulması sağlandı.

Dahası, hak ve özgürlükleri sınırlayıcı kararlarıyla tanınan savcı ve yargıçların iktidar tarafından ödüllendirilmesi süreciyle görülenler, bu ülkede bilinen anlamda hukukun sonunun geldiği anlamına geliyor.

Nitekim yine geçen gün hiç gözden kaçırılmaması gereken bir gelişme oldu; Cumhurbaşkanı Erdoğan kendini yine yargının yerine koydu; “Terör örgütünden birsini getirip Türk Tabipler Birliği’nin başına koyuyorlar” sözleriyle birliğin yeni seçilen başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’yı terörist ilan etti.

Özetle, çok daha ürkütücü olan gerçek şudur: AYM’nin iyice sindirilmesi ve diğer mahkemelerin siyasallaşmış olan niteliği nedeniyle, Erdoğan’ın ve yandaşlarının kişileri ve kurumları kanıtsız olarak suçlamaları karşısında başvurulabilecek bir yargı kalmıyor.