Ben İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi’nde Genel Cerrahi Uzmanı olarak hizmet vermekteyim.

02 Haziran 2013 günü sabah 08:00’e kadar nöbetçi idim, nöbetim bittikten sonra da çalıştım, akşamüstü hastaneyi terk ettim.

Cihangir’deki evime gitmek üzere Çapa’dan sarı dolmuşa bindim. Ancak Taksim civarında olaylar yaşandığı için bindiğim araç güzergâhını değiştirdi, Tophane civarında tüm yolcuları indirdi.

Gümüşsuyu Parkı’nın içinden geçerek Cihangir’e gitmeye karar verdim.

Olaya konu olan camiye yaklaştıkça kaldırım üzerinde nefes darlığı çekenler, kafası gözü kan içinde olanlar, kolunda ve bacağında kırıklar olanlar ve vücudunun çeşitli yerlerine gaz fişeği isabet etmiş olan yaralıları, çevredeki sivil insanların da bu yaralıları camiye taşıdıklarını gördüm.

Ben de hekim refleksi ile yaralılara yardım için içeriye girdiğimde nefes açıcı spreyler, yüzü gözü yıkamak için kullanılan solüsyonlar, basit tıbbi müdahale malzemeleri vardı.

İçeride yaralılara müdahale etmeye başladık, hatta belli bir süre sonra yaralıların sayısı çok fazla artınca bizim acillerde yaptığımız “triaj” yaptık.

Basit tıbbi müdahale gerektirenleri bir kenara alıp o şekilde müdahale ettik; daha ağır yaralılara, kafa travması geçirenler, kafası yarılanlar, kol ve bacaklarında açık kırıkları olanlar, göğüs kafesi travması olanlar, bunlara da müdahalede bulunduk ve hastanelere sevk edilmesi için defalarca 112 servisini aradık.

Biz ağır kanamalı hastalara müdahale etmeseydik çok fazla ölüm olabilirdi, açık kırığı olanlara müdahale etmeseydik uzuvları kesilmek zorunda kalınabilirdi, solunum sıkıntısı olanlara müdahale etmeseydik solunum yetmezliğinden ölebilirlerdi.
Bir de camiyi kirletmekle suçlanıyoruz. Oysa özellikle kanamalı hastalardan akan kanın halıya bulaşması olağandır. Bu kirletmek değildir (Dr. Sercan Yüksel).

•••

02 Haziran 2013 günü akşam 19:00 sıralarında Kabataş’ta vapurdan indiğimde İnönü Stadı’nın olduğu bölgede büyük bir kalabalık olduğunu, yaralıların Bezm-i Alem Camii’ne taşındığını gördüm. Ben de hemen camiye yöneldim.

İlk başta daha az sayıda yaralı vardı. Ancak saatler ilerledikçe hem yaralı sayısı artmaya başladı hem de yaralıların ağırlığı artmaya başladı.

Bu esnada acil tıp teknisyeni, hemşire, tıp öğrencisi, çok farklı branşlardan hekimler oradaydı. Bu da bizim için şans oldu. Çünkü orada bulunduğumuz süre içerisinde çokça 112’den ambulans çağırmamıza rağmen 2 veya 3 defa ambulans geldi. Bu kadar farklı branştan sağlık çalışanı ve hekim olmasaydı yaralılar da, ambulansla transfer edilemediğinden caminin içerisinde hayatlarını kaybedebilirlerdi.

Biz mesleki refleksimizle hareket ettik.

Biz tıp fakültesine girdiğimizden beri hocalarımızdan hiçbir ayrım gözetmeden ihtiyacı olan herkese, ihtiyaç duyduğu her yerde ve hemen tıbbi yardımda bulunmamız gerektiğini öğrendik.

Ve mezuniyette de Hipokrat yemini etmiştik. Bu suçlamalar beni çok şaşırttı. Ben hem hukuken, hem vicdanen, hem tıbbi etik olarak doğru şeyi yaptığıma inanıyorum. Ben bu davayı Hipokrat’a ağıt olarak değil Hipokrat’ı yeniden saygı ile selamlama olarak görüyorum (Dr. Erenç Yasemin Dokudan).

•••

İki genç hekim.

İki güzel insan.

Gezi İsyanı’nın o şiddet dolu 2 Haziran gecesinde Dolmabahçe Camii’ne sığınan yaralıları tedavi ettikleri…

Pansuman yaptıkları…

Dikiş attıkları…

Acılarını, ızdıraplarını dindirdikleri için hapis cezası aldılar.

Gerekçe…

Camiye ayakkabılarıyla girmek…

Kullandıkları tıbbi malzemelerin atıklarıyla ibadethaneyi kirletmek!..

Şaka değil.

Mesleki refleksle davrandıkları…

Hekimlik ahlâkına uydukları…

Dünyanın her yerinde her hekimin yaptığını, yapacağını, yapması gerekeni yaptıkları için hapis cezası aldılar!..

Söylenmesi gerekeni İstanbul Tabip Odası dün söyledi.

Biz camiyi kirletmedik…

Siz hukuku kirlettiniz!..

Bir kez daha.