"Cumhuriyet değerlerimizin kalıcı kazanımlar haline gelmesinin en önemli koşulu, kuşkusuz; laiklik, çağdaşlık, insan hakları, bağımsızlık, dayanışma gibi değerlerimizi emek mücadelesiyle ilişkilendirmektir."

Hükümetler geçici Cumhuriyet kalıcı

ZÜLFÜ LİVANELİ

Cumhuriyet değerleri deyince aklımıza ilk gelen, elbette laiklik. Çünkü son 30 yılın toplumsal gerilimi, bu konudaki mücadelede ortaya çıkıyor. Ve 20 yıldır, laik olmadığını söyleyen, şeriatçı görüşleriyle bilinen yöneticilerin kurduğu bir iktidar var ortada. Başta liderler olmak üzere, birçok iktidar yetkilisinin bu yöndeki açıklamaları kayıtlarda duruyor. Özellikle yönetime ilk geldiklerinde ve biraz önceki yıllarda daha net biçimde sarf ettikleri sözlere internetten kolaylıkla ulaşılabiliyor.

Kendilerinden önce devlete sızmış olan dinci yapılar eliyle, zaten 1980’ler ve 90’lar boyunca devlet kurumlarında ve medyada bir dönüşüm yaşanıyordu. 2000’li yıllarda bu yola, hükümet gücünü kullanarak da devam etmeye çalışıyorlar.

Cumhuriyet dönemi boyunca görülmemiş bir mutlak iktidar gücü oluştu. Askerinden polisine, medyasından üniversitesine, hukuk sisteminden ekonomi yönetimine, her alanda merkezileşmiş bir güç var ortada. Hatta belki padişahlığın bazı dönemlerinde bile, iktidar böylesine denetlenemez, böylesine sorgulanamaz, eleştirilemez durumda olmamıştı.

Eleştirenler, sorgulayanlar çıkıyor elbette. Fakat hiçbir dönemde bunun bedeli bu kadar ağır olmamıştı. Bu kadar büyük ve uzun süren bir baskı dönemi görülmemişti.

Sonuçta, çoktandır hiçbiri hükümetten bağımsız işleyemeyen devlet kurumlarının, laikliği veya Cumhuriyet değerlerini korumak açısından bir güvence kabul edilemeyeceği açık bir gerçek.

Peki, daha dinselleşmiş bir toplum istedikleri kesin olduğu halde ve bunca iktidar gücüne rağmen, hükümet neden ikide bir sözünü ettiği o din referanslı kararlarını hayata geçiremiyor? Harem selamlık belediye otobüsleri, kızlarla erkeklerin okullarının ayrılması vb. gibi kararları uygulamamalarının, hatta o söylemden zaman zaman uzaklaşmalarının nedeni, öyle tercih etmeleri olabilir mi?

Herkes biliyor ki ilk fırsatta bu yönde adımlar atmak isteyecekler. Gizli bir bilgi değil bu. Kendileri söylüyor. Demek ki bu yönde ilerlemek için, toplumsal onay düzeyinden çekiniyorlar. Kendi seçmenlerinden buldukları desteği bile kaybetmekten korkuyorlar.

Bu hükümet çevresi ve yandaş basın, on yıllardır Cumhuriyet’i “tepeden inmeci” diye eleştirmişti. Özellikle dinsel referanslara bağlı olmayan liberal aydınlar, toplumda böyle bir kanaat oluşmasında çok etkili oldular.

Oysa bu iktidar döneminde, dünya tarihinde benzerine az rastlanan bir “tepeden inmeci” durum oluştu. Anadolu toplumunu, dokusuna aykırı biçimde, Araplaştırma-dincileştirme yönünde dönüştürmeye çalışıyorlar.

1980’lerden beri, eski ve yeni ortakları olan çeşitli tarikatlarla birlikte, eğitim sisteminin tüm yönetim kademelerini ele geçirdikleri, tamamen egemen olmaya çalıştıkları halde, ilkokul ve ortaokul çocuklarıyla bir türlü başa çıkamıyorlar. Onları istedikleri gibi şekillendiremiyorlar.

Tüm ticaret dünyası, bütün finansal güç ellerinde. Medyaya hâkimler. Ama hâlâ teslim alamadıkları gazeteler, gazeteciler var. Zaten o yandaş televizyon kanallarındaki dizilerde bile, çağdaş yaşam biçimindeki hayatlar hâlâ yaygın biçimde izlenenler arasında yer alıyor. Toplumsal hayatı, hele ki kültür sanat alanını hiç de köklü biçimde değiştiremediler.

Toplumda dinselleşen kesimler olduğu gibi, daha önce görülmemiş oranda sorgulayan, direnen kesimler de oluştu. İmam hatip öğrencilerinin bile, dinsel konulara yaklaşımlarından memnun olmadıklarını, kendi yaptırdıkları araştırmalar sonucunda kendileri söylüyor.

Cumhuriyet’in yüzüncü yaşına doğru, apaçık ortaya çıkan bir gerçek bu: İnsanlarımız, hiçbir yönlendirmenin etkisinde kalmadan, çağdaş ve laik değerleri içtenlikle benimsiyor. AKP iktidarının tepeden inmeci nitelikteki müdahaleleri, onların istediği gibi bir sonuca ulaşmıyor.

Cumhuriyet’ine sahip çıkan Türkiye halkının bayramını içtenlikle, umutla kutluyorum.

Ve yaratılan kanaatlerin aksine, sanılandan çok daha yaygın olduğunu bildiğim çağdaş, diğerkâm, dirençli yurttaşlarımızın varlığına güveniyorum. Yeter ki bir araya gelmenin yolları bulunsun.

Cumhuriyet değerlerimizin kalıcı kazanımlar haline gelmesinin en önemli koşulu, kuşkusuz; laiklik, çağdaşlık, insan hakları, bağımsızlık, dayanışma gibi değerlerimizi emek mücadelesiyle ilişkilendirmektir. Çünkü bütün bu değerlerimize yönelik saldırılar, bütün yozlaşmalar, yalanlar, hepsi sonuçta, bir sömürü düzenini yürütmek için uygulanıyor.

Emek değerlerini savunmak, Cumhuriyet’imizi demokratikleştirmek mücadelesine dahildir.