Çok yakınımızda olanları iyi bildiğimizi sanırız.

 Adını duvarlara yazdığımız Hüseyin Cevahir’i örneğin. Duvarlara ve kalbimize yazdığımız. Öyle bir değerli devrimci ki, Mahir onun öldüğünü görünce kendi kalbine kurşun sıkıyor. Yoldaşından arkada kalmamak ve canlı ele geçmemek için. Kurşun kalbi ıskalıyor.

Hüseyin Cevahir bizim cevahir kalbimizdir.

Şimdi dünya değişmiştir. Biraz kötücül yanı olan bir değişimdir bu: Algılar ve alışkanlıklar değişmiştir. Günlük hayat, giysiler, konuşma kalıpları, iletişim yolları; her şey yeni bir biçimlenme içindedir.

Ama her şeye karşın, iyicil kalan bir şeyler vardır. Hiç karşılık beklemeden, düşünmeden, hesapsız ve sakınımsız kalbini tüm dünya için, tüm zalimlere karşı barikat gibi ortaya koyan insanlar olmuştur ve olacaktır. Bu insanlar, kötücül oluşumların hepsini bir kalemde aşar.

Bunun destan örneklerindendir Hüseyin Cevahir. Dersimli ve Türkiyeli devrimci. Onun mücadelesini gayet iyi biliriz. Ve nasıl öldüğünü…

Savaş gibi bir vahşeti hukuksal kurallara bağlar egemen sistem. Böylelikle sistem içi bir ehlileştirmeye tabi tutar. Bu ehlileştirme, savaşı vahşetinden ayırma değil, sistemin bir enstrümanı haline getirmektir.

Yasaları koyan iktidarlar hukukun sahibidir. Hukukun sahibi, öncelikle ihlali kendinde hak görür. Çünkü hukuk duvarını yasalarla örerken, kendini koruyacak bir engel oluşturma derdindedir. Kendi ördüğü duvarın kendini engellemesini asla öngörmez. Hukukun setleri kendisini değil, ötekilerini engellemek içindir.

 Savaş, sürdürülebilir bir ekonomiyi olası kılmalıdır. Bu nedenle topyekûn yok etmeye yönelik zehirli gazlar yasaklanır. Ama gerekli görürse, iktidar bu yasağı da ihlal eder. Savaş madalyonunun bir yüzü ekonomi diğer yüzü silahtır; aslında iki yüzü de ekonomidir.

Hüseyin Cevahir de, iktidarın kendi hukukunu çiğnediği bir yolla katledilmiştir. Yaralı olmasına karşın, Mahir olduğu sanılarak taranmıştır. Daha sonra benzer örneklerine defalarca tanık olduğumuz gibi…

Buraya kadar yazdıklarım bilinen şeyler. Adalı Yayınları “Kavgamızın Cevahiri” adlı kitabı yayımladı. Doğrusu bu kitaba kadar Cevahir’in edebiyat konusunda yazdığını bilmiyordum. Elbette bu benim eksikliğim. Yeni öğrendim; Hüseyin Cevahir, cevahir bir devrimci olduğu kadar, siyaset dışında da yazan bir yazardır. Usta bir eleştirmen derecesinde edebiyat üzerine yazılar kaleme almış. Öyle ki, dönemin usta kalemleri ile birlikte yer aldığı edebiyat dergilerindeki yazıları hâlâ yeni!

Türkiye sol tarihinde Cevahir saygın yerini çoktan almıştır. Ancak, yaşasaydı, ülkemizde çok az yetişen, edebiyat eleştirisi alanında çok önemli bir usta kalem olacağı anlaşılmaktadır. Özellikle şiir eleştirisi konusunda…  Dağlarca’nın “Çocuk ve Allah”  kitabına ilişkin eleştiri yazısı bunu tek başına kanıtlamaktadır. Gerek içerik ve gerekse kullandığı dil açısından bu böyledir.

Muktedirler Maltepe’de THKP-C gerillası eylemci Cevahir’i katlettiler. Aynı zamanda bir yazarı katlettiler. Aynı zamanda bir düşünce insanını, edebiyat eleştirmenini de katlettiler.

Ölürken, Cevahir yalnız ölmedi; Cevahir hala yalnız değil.

Haftanın dizesi; “ben de yok saydım kendimi siz olmak için” (Cevahir Bedel, Sincan İstasyonu, Şubat 2012)