Beşiktaş freni boşalmış bir kamyon misali felakete doğru sürüklenmeye devam ediyor. Siyah-beyazlılar, Wolverhampton karşısında son dakikada yediği gole engel olamadı ve sahadan 1-0 mağlup ayrıldı

Hüsran dolu kısır döngü

19/20 sezonunda Avrupa deplasmanlarında 11 gol bulup üçte üç yaparak İstanbul’a gelen Wolves’da, Watford kadrosundan Dendoncker yerine Ruben Neves, Traoré yerineyse Gibbs-White tercih edilmişti. Beşiktaş’taysa sakatlıkları sebebiyle Burak, N’Koudou ve Diaby maç kadrosunda yoktu. Bekler Bratislava’daki gibi Douglas ve Rebocho’ydu. Rizespor karşılaşmasından beri unutulan Lens ilk 11’deydi.

Kadronun son anda oluşan mecburiyetlerden ziyade seçimle şekillendiğini varsayarak, Lens’in bir Premier Lig ekibine karşı fiziksel açıdan karşılık verebileceğini düşündüm ve başlamasını makul buldum. Abdullah Avcı ileri uca Güven’i koyarak hareketliliği ve kanatlara açılmasıyla Boly’ye sorun yaşatmasını beklemiş olabilirdi. Ne var ki maç günü sakatları kervanına Güven’in de 20. dakikada eklenmesiyle bu görev çoğunlukla Umut Nayir’in oldu.

Elneny’nin savunmanın önüne geçmesi ve klasik 4’lü diziliş ile top kullanılması sonucu, Trabzon deplasmanının ilk 15 dakikasında tanıklık ettiğimiz takım münakaşalar azalmıştı. Gene de Karius’un, çoğunda başka seçeneğinin olmadığı hatalı uzun pasları, oyun kurulumunun henüz ezberlenmiş olmaktan çok uzakta olduğunu gösterdi. Konuk ekip ilk 55 dakika şut bile çekememiş olsa da, devre biterken Vida’nın neredeyse kaptırdığı top Beşiktaş’a artık “İllallah!” dedirten golden bir tane daha yedirse şaşırmak güç olurdu.

Maçın sonunda Wolves’a galibiyeti getiren gole de çok şaşıran olmamıştır kanımca. Çünkü önceki maçlardan alıştığımız gibi istediğini alamadıkça dağılan ve kopan bir takımdı Beşiktaş. Wolves’un kurt hocası da Cutrone ve Traoré hamlelerini doğru ana kadar bekletti; sonunda karambolden de olsa istediğini aldı.

Avcı’nın ekibinin topa bol bol sahip olup üretememe sorunu sürüyor. Pas toplamada önemli katkı sağlayan Elneny topla her buluştuğunda sanki içine Beşiktaşlılar’ın giremediği bir auranın merkezindeymiş gibi duruyordu. Hem boşa çıkan oyuncuların azlığı, hem de bunların büyük ölçüde değerlendirilememesi sebebiyle rakip savunmayı zorlayacak aksiyonlar sayıca çok eksik kaldı. Mısırlı oyuncu imzası olan aşırtma koşu yolu paslarından sadece bir kez deneyince ve Ljajic etkili yerlerde topla buluşamayınca takımın yaratıcılık eksikliği zarar verici boyuta ulaştı.

Dolayısıyla Beşiktaş set oyunundan etkinlik üretebilmenin hâlâ çok ötesinde gözüküyor. Oyuncuların sık sık anlaşmazlıkta olmaları bir yana; seti bir anda hızlandıracak organizasyonların yokluğu Beşiktaş’ı eninde sonunda topu döndürmeye ve kaybetmeye sevk ediyor. Topu hızlandırma girişimleri daha önceki maçlarda da gördüğümüz üzere, çoğunlukla bireyseli aşamıyor ve Beşiktaş’ı değil rakiplerini Beşiktaş’ın kalesine götürüyor. Dakikalar 90’a yaklaştıkça bu durum geri dönülmez bir hal alıyor.

Maç önü değerlendirmemde Beşiktaş topla geviş getirmemeli ve önce yememeyi amaçlamalı şeklinde görüş belirtmiştim. Takımı bir kere daha ikisini de başaramayan Avcı, hücumları daha tehditkar kılmanın yolunu bulmalı. Belki de Şampiyonlar Ligi’nin daha ilk 32 maçında 10 kere topa rakibinden daha az sahip olan takımların galip gelmesinde hocaya ipucu verebilecek doneler vardır.

Tek çözüm topu rakibe bırakmak tabi ki değil; Avcı’dan da inanmadığı bir sistemi dayatmasını beklemek çok gerçekçi olmaz. Ancak Wolves maçı da gösterdi ki Avcı bir an önce takımın hücum repertuarına daha direkt oyunlar eklemeli. Dar zaman ve alışamamayla açıklayabileceği şeyler tükenmiş duruyor.