Huzursuz bekleyişlerde geçmişi bugüne çağırırız. Dışarıdan bakan için beklenen kişiden çok bekleyenler özne olur. Bu romanda da iki karakterin bekleyişleri üzerinden geçmiş yaşamları hikâyeyi çerçeveliyor.

Huzursuz bekleyiş romanı

İlke KAMAR

Bazı romanlar vardır karakterler aklını ne tarafa yaslarsa yaslasın, tam tersi duygular depreşir. Uzun monolog ya da diyaloglarda başı boş bir varoluşa sürüklenen kimlikler karşımıza çıkar. Karakterlerin hayatı çelişkilidir. Dış dünyayla da sıkıntılı bir ilişki kurulur. Dahası huzursuzluk da beraberinde gelir. Kevin Barry’nin karakterleri bu özellikleri taşırken, aynı zamanda eğlenceli ve enerjikler. Sözünü ettiğim karakterler, Barry’nin son romanı Tanca’ya Gece Feribotu’ndan biri aksak, diğerinin tek gözü kör olan iki yaşlı İrlandalı gangster Maurice Hearne ve Charlie Redmond’dan başkaları değil. Begüm Kovulmaz çevirisiyle, Harfa Yayınları tarafından yayımlanan Tanca’ya Gece Feribotu, romanlarının yanı sıra oyun ve senaryo yazarlığı da yapan Kevin Barry’nin dilimize çevrilen ilk kitabı.

İKİ YAŞLI GANGSTER

Barry, romanda yalnızlıklar, kararsızlıklar, pişmanlıklar, suçlar, kabullenişler, aile ilişkilerindeki iletişimsizlikler ve kopuş gibi meseleleri yalın ama derinlikli bir bakış açısıyla aktarıyor. Bir tarafıyla acımasız diğer tarafıyla şefkatli bir roman diyebiliriz Tanca’ya Gece Feribotu için. Algeciras limanında geçen saatlerle, Malaga civarındaki geçmiş hayat hikâyesi üzerine kurgulanan romanın, hikâyeyi çoğunlukla iki karakterin diyalogları üzerinden aktarıldığını görüyoruz.
Roman, iki yaşlı İrlandalı gangsterin İspanya’nın Algeciras limanında Tanca’ya giden ya da Tanca’dan gelecek bir feribotu beklemeleriyle başlıyor. Bekledikleri kişi, Maurice’in 23 yaşındaki kızı Dilly’dir. Uzunca bir süre bankın dibinde hiç durmadan konuşarak feribotu beklerler. Yanlarında bir çanta, çantanın içinde de lazer yazıcıyla çoğaltılmış kayıp ilanları bulunur. İlanlarda Dilly’nin bir fotoğrafı vardır. Dill üç yıl önce, annesinin ölümünün ardından evi terk eder. Babası Maurice kızını aramaya geçen uzun zamandan sonra karar verir. Maurice ve Charlie, hippilerin arasına katılan Dill’in, bu limana uğrayarak Fas’a gideceğini haber alır ve limanda beklemeye karar verirler. Dilly rastalı saçları ve yanında bir köpeğiyle gelecektir onlara göre. Gözleri hep böyle bir kızı aramaktadır:
“Tanca limanından bir feribot geliyor. Feribottan inen kalabalık sendeleyerek terminale doluşuyor. Sanki çetin bir sınavı atlatmışlar. Algeciras’e geçiş tuhaf bir müzik çalabilir insanın içinde -bela daha önce geçmiştir buradan ve eski yolcuların anısı hâlâ yankılanır burada. İki adam toplanmaya başlayan kalabalığı seyrediyor- feribot yeniden denize açılabilir.”

DİYALOGLARIN GÜCÜ

İki kişinin birini beklediği hikâyenin sürükleyici bir anlatıma sahip olması zor olsa da Barry kendi ülkesi yazarı Beckett’i hatırlatırcasına bunu başarıyor. Gerçekten de hikâyenin ilerlemesini sağlayan diyaloglar çok güçlü. Bununla birlikte görsel çağrışımları olan romanda sinematografik bir anlatım olduğunu söylemek mümkün. İrlanda'nın batısındaki Berehaven kasabası ile İspanya'daki Algeciras limanı arasında hareket eden iki karakterin içinde yer aldığı alandaki atmosfer tekinsizlik hissini güçlü bir şekilde aktarıyor okuyucuya. Nereye gideceklerini bilmeyen, geçmişleri ve gelecekleri belirsiz, karakterlerin plansız yaşamının göstergesi gibidir sanki liman. Şerit lambalar, solgun ışıklar altında bekleyen yorgun bedenler, limanın çevresindeki duvarları kaplayan yıpranmış afişlere varana dek terminalin ortamını da aktarıyor Barry. Tüm bu detayların buz gibi soğuk bir havayla tamamlandığını da görüyoruz. Ve iki yaşlı karakterin kaçakçılıktan aile yaşamına, geçmiş pişmanlıklardan aşka ve ölüme kadar birçok konuda hesaplaşmalarına bazen de bu konularla yüzleşmelerine tanıklık ediyoruz:

“Fena halde İrlanda’ya özgü bir ikilem söz konusu -dağılmış bir aile, yitirilmiş sevgili, geride kalan hüzünlü şeyler- ve dolayısıyla İrlanda’ya özgü bir teselli öneriliyor bu dersler için: Hay lanet olsun, gidip birer içki içelim.”

Barry aynı zamanda, çatışmacı iki karakterin diyaloglarında gündelik yaşamda sorunlu olan daha yüzeysel şeyleri de görmemizi sağlıyor. Ancak bu diyaloglar, karakterlerin neler yaptıklarıyla ya da yapabilecekleriyle ilgili öngörüde bulunmamızı mümkün kılmıyor her zaman. Yaşanmış, yaşanan ve yaşanacak gerilimleri romanın ilerleyen sayfalarında gözlemliyoruz. Ve feribotun Tanca’dan gelişini beklerken kayıp bir kızı bulma olasılığı, bu belirsiz bekleyiş roman boyunca devam ediyor:

“Zaman burada tuhaf dolambaçlarla ilerliyor. Nerede olduğunuzu bilmediğiniz, saatin kaç olduğunu hatırlamadığınız günler ve geceler geçiyor. İnsanlar gelip gidiyor. Yüzleri sonsuz; dudakları sessizce dikkati dağıtan yedi şeyi fısıldıyor. Yakında gemiler tekrar gelip gitmeye başlayacak. Suyla birlikte hareket edince kalplerimiz de kıpırdıyor. Karmaşık makineleriz. Algeciras limanında saatler birbirine karışıyor şimdi. Silinip gitmekte olan İrlandalı gangsterlerin uzun bekleyişi sürüyor.”

Tanca’ya Gece Feribotu’nda bir başka dikkat çeken şey ise karakterler arasında argonun bir hayli yer alması. Ağırlıklı olarak diyaloglar üzerine kurulan romanda etkileyici karakter portresinin arka planında belki de en önemlisi mizah unsurlarını da Barry'in elden bırakmaması diyebiliriz. Yaşamları suçlarla dolu iki karakterin şaşırtıcı tepkilerinin ve beklenmedik hamlelerinin kitabın başından sonuna kadar sürdüğünü söylemek mümkün.

Romanın ilerleyen bölümlerinde geçmiş yaşamlarına daha fazla tanık oluruz karakterlerin. Maurice’yi ve eşi Cynthia’nın hikâyesinde suçla dolu bir geçmişin nelere sebep olduğunu da görmeye başlarız:

“O zamanki halimiz hal değildi, diyor Maurice. Bana mı anlatıyorsun, diyor Charlie. Duvarlar eriyordu. Saat merdivenlerden aşağı iniyordu. Kafamız hep acayip iyiydi. Büyük pişmanlıklarım var. Kaçırdığım şeyler oldu. Benden habersiz geçti ömrün bir bölümü.1977’yi anımsamıyorum Charles, 98’de çok net anımsadığımı söyleyemem. Cynthia. Onun sayesinde devam ettim.”

Aynı zamanda romanın diğer kadın karakterleri Cynthia ve kızı Dilly’nin sıkıştığı yerleşik maço düzen içinde var olma savaşına, alt üst oluşlarına da tanıklık ederiz. Tüm yaşanmışlıklar üzerinden Dilly'nin kaçmaya çalıştığı huzursuz, güvensiz aile ortamından fazlasını işlediğini söyleyebiliriz yazarın.

Genelde huzursuz bekleyişlerde tüm geçmişi bugüne çağırırız yeniden. Hatta bu öyle güçlü olur ki, dışarıdan bakan için beklenen kişiden çok bekleyenler özne olur. İşte bu romanda da iki karakterin bekleyişleri üzerinden geçmiş yaşamları hikâyeyi çerçeveliyor. Ve Barry sade bir anlatımla, çok da ders vermeden geçmişin sorgusunu yapıyor.