Ibn Haldun’a göre eğitim, insanları sürekli ileriye götüren ve insanların yeni şeyler öğrenmesini sağlayan bir oluş durumudur. O kendisinin genel değişim fikirlerinden hareketle eğitimin de bir oluş, bir süreç olduğunu düşünür

Ibn Haldun’da eğitim anlayışı

Şahin Aybek @sahin_aybek - Eğitimci yazar

Hıfzı Rahman Raşit Öymen 1973 yılında ‘Türkçe’de yayınlanmış eserlerin pek çoğunun batı eğitimini ve eğitimcilerini tanıttığını’ söyleyerek kendi eğitim tarihimizden ne kadar uzaklaştığımızı ifade etmiştir. Ülkemizin içinden geldiği eğitim düşüncesi tarihi adına da, Cumhurbaşkanı’nın başlatmış olduğu İbn Haldun tartışmasının merkezindeki, asırlara sığmayan düşünür İbn Haldun önemli bir isimdir. Tarih felsefesinin ve sosyolojinin kurucusu İbn Haldun’un eğitim görüşleri pek bilinmez. Oysa ki böylesine büyük bir düşünürün eğitim görüşleri Dünya ve İslam Eğitim Tarihi adına çok önemli olduğu gibi modern eğitimle de bağlandırılıp, günümüze ışık tutabilir. Mukaddime adlı eseri öyle bir deniz deryadır ki, eğitim de bu denizden nasibini almıştır. Diğer taraftan İbn Haldun, yüzyıllarca İslam toplumlarında uygulanmış olan eğitim anlayışlarına yön vermiş olan önemli bir teorisyendir.

Eğitimi ‘Umran’ ilmi merkezli ele almıştır

Ibn Haldun Mukaddime adlı eserinde eğitim konusunu belirli başlıklar altında ele alarak verdiği gibi, farklı konuların içinde de eğitime yer vermiştir. Ibn Haldun eğitim konusunda da umran ilmini merkeze alarak açıklamıştır. Ibn Haldun’a göre eğitim; kişilerin kendi aralarında ve toplumla, karmaşık ve karşılıklı ilişkiler içinde bulunma zorunluluğundan doğan bir olgudur. Ona göre eğitim de umranın tabii bir halidir ve bu bağlamda incelenmelidir. Yani eğitim Ibn Haldun’a göre toplumsal bir kurumdur ve toplumsal ihtiyaçlardan dolayı ortaya çıkmıştır. Birey açısından ise eğitimi bir zihinsel etkinlik olarak ele almaktadır. Eğitimi fikir ve akıl ile ilgili hüner ve sanatlar kategorisine koyar. İnsanın bu yolla hayvanlardan ayrıldığının altını çizer. Yani eğitim insanı hayvandan ayıran temel bir alandır.

İnsan eğitim almak zorundadır

Ibn Haldun Aristoteles’in ‘insan toplumsal bir hayvandır’ düşüncesini daha ileriye taşımıştır. Onun umran adını verdiği yöntemin ana yapı taşı tüm gelişmelerin kaynağı olan düşünmedir ve düşünme de ancak eğitim alarak olur, yani insan eğitim almak zorundadır. İnsanın eğitimle insan olabildiğini insanlaştığını, bu nedenle insanın eğitilme ihtiyacı olan bir varlık olduğunu ifade eder. Ibn Haldun bir yanıyla empiristtir. Yani, insan hazır bilgilerle dünyaya gelmemektedir, öğretim yoluyla bilgiler edinebilmektedir; tecrübe etme zorunluluğu vardır. Ve eğitim öğretim süreci insanı bir bilinçlendirme sürecidir.

İslam bilgiye önem verir

Bilimin evrensel olduğunu düşünen İbn Haldun, bilginin insanlığın ortak malı olduğunu savunur. Bilimsel bilgiye önem verirken, bilimsel olmayan yani gerçekliği imkânsız olan bilgiden uzak durulmasını salık verir. Bilgiye önem vermesi Hz. Muhammed’in ‘ilim Çin’de de olsa alınız’ hadisinden hareketle İslam tefekküründe bilgiye verilen önemin bir göstergesidir.

İlimleri tasnif ederek de eğitime katkıda bulunmuştur

Ibn Haldun, ilimleri şehirlerde oturan insanların kendileri ile meşgul oldukları ve öğrenip başkalarına öğrettikleri ilimler diye sınıflayarak da eğitime katkıda bulunmuştur. Birinci grup felsefi yani akli ilimler, ikinci grup ise nakli ilimlerdir. Ona göre akli ilimler ve nakli ilimler birbirinden tamamen ayrı değildir, tam tersine bu ilimler birbirine bazı noktalarda ihtiyaç duymaktadırlar. Örneğin tefsir, hadis, fıkıh, kelam ve tasavvuf gibi nakli ilimlerin mantık, matematik ve ilahiyat gibi akli ilimler olmadan anlaşılamayacağını düşünmektedir. Yani ona göre eğitim için tüm ilimlere ihtiyaç vardır.

Ibn Haldun’un eğitim-öğretim anlayışı nasıldır?

Ona göre zihni faaliyetlerin başlangıcı insandaki öğrenme ihtiyacıdır ve bunun sonucunda da öğrenme öğretme süreci başlar. Öğretimi, ‘şeriat sahibinden istenilenleri nakil ve rivayet etmek ve anlatmak suretiyle dinin bilinmeyen cihatlarını öğrenmek’ olarak tanımlar. Ibn Haldun’un yaşadığı dönemde öğretimin din öğretimi merkezli olduğu düşünüldüğünde bu tanım daha anlamlı gelecektir. Öğrencinin öğretimde bilgi ve alışkanlık kazanma, bilgi ve alışkanlığı pekiştirme ve bunlardan bir meleke kazanma aşaması olmak üzere üç basamakta öğrenmeyi gerçekleştirdiğini ifade etmiştir. Ona göre eğitim, insanları sürekli ileriye götüren ve insanların yeni şeyler öğrenmesini sağlayan bir oluş durumudur. Aslında günümüzdeki bilindik ve yaygın eğitim tanımına işaret etmiştir. O kendisinin genel değişim fikirlerinden hareketle eğitimin de bir oluş, bir süreç olduğunu düşünür.

Devlet eliyle eğitimi savunmuştur

İbn Haldun kurumsal ve örgün eğitime de ‘öğretim görevini görmek ve halk arasında ilim yaymak için müderrisin mescitte oturması şarttır’ diyerek işaret etmiştir. Yine, ‘her ilim ve zanaatın, öğretim usullerinde uzmanlığı ile tanınmış olan öğretmenlere ulaşan isnat ve diplomalar bütün ülke ve kavimler arasında muteber ve makbul sayılır’ diyerek de kurumsal ve okula dayalı eğitimin ve öğretmenin önemini belirtmiştir. Eğitimin devlet eliyle gerçekleştirilmesi gerekli bir faaliyet olduğunu ve hükümdarın görevleri arasına, ders okutmak için ehil olanları araştırıp bulmayı, koyarak işaret etmiştir. ‘Bir işi öğretmenden öğrenmek, göz ile görmek ve aletlerle bizzat işleyerek elde etmek, bir nesneyi rivayet ve tarif ile öğrenmekten daha faydalıdır’ diyerek öğretmenin, birden çok duyu organı ile öğrenmenin ve yaparak yaşayarak öğrenme yönteminin faydasını vurgulamıştır.

Ona göre eğitimin temelini yazı oluşturur ve yazısız bir eğitim mümkün olamaz. Dil öğretiminin eğitimin diğer önemli ayağı olduğunu, düşünme ve konuşma arasında önemli bir ilişki olduğunu, tüm bu nedenlerden dolayı da eğitimin içinde dil eğitimine özel bir yer verilmelidir, der. Anadilin öğrenilmesi, birden çok dil öğrenilmesi ama en mükemmelin anadil olması gerektiğini, çünkü ana dilde bir eğitimin öğrenciyi daha başarılı kılacağını düşündüğünü ifade edebiliriz.

İbn Haldun o çağda derslerde farklı araç gereçler kullanılması gerektiğini belirterek adeta bir öğretim yöntem ve teknikçisi gibi davranmıştır. Birden çok duyu organıyla öğrenilmesi gerektiğini, yaparak yaşayarak öğrenmeyi, ders kitaplarını önemsemiştir. Ders kitaplarının nasıl hazırlanması gerektiğine kadar belirtmiştir. İbn Haldun’un örgün eğitime verdiği önem kadar yaygın eğitime yönelik de fikirleri vardır. Bu bağlamda meslek eğitiminden, bu alanda pratik yapmaktan ve çıraklık sisteminden de bahsetmiştir.

Çağdaş bir öğretme ve öğrenme psikoloğudur

‘Sade olduğu için önce basit olan hüner ve sanatlar öğretilir’ diyerek adeta çağdaş bir eğitim psikoloğu, öğrenme psikoloğu gibi çağdaş öğrenme psikolojisinin basitten zora, somuttan soyuta ilkelerini ortaya koymuştur. Çeşitli sözleriyle uzmanlaşmanın önemini ortaya koymuş, musiki ve şarkıcılığın bir sanat olduğunu ve bunların örgün ve yaygın eğitimde nasıl öğretilmesi gerektiğini ortaya koymuştur.

Ibn Haldun ‘bir kimse bir şeyi bilirse o bilgiyi öğretmek ona vacip olur’ diyerek Hz. Ali’nin ‘bana bir harf öğretenin kölesi olurum’ sözündeki gibi öğretmene büyük değer atfetmiştir. Ona göre, öğretmenler mevki ve şeref sahibi kişilerdir. Ibn Haldun bir öğretmeni adeta günümüz öğretmenlerini tarif eder gibi tüm yönleriyle ele almıştır. Öyle ki öğrencilerin başarısızlıklarını öğretmenlerin alan bilgisi eksikliklerine değil öğretmenlerin öğretim yöntemi yani pedagojik formasyon bilmemelerine bağlamıştır.

Öğretmen örnek kişiliğiyle bir modeldir

Öğretmenin örnek kişiliğiyle bir model olması gerektiğini ‘Başkalarına nasihat etmekle ödevli olan kimse, ilk önce kendisi o sözleri ile amel etmelidir ’ diyerek vurgulamıştır. Yani öğretmen bilgili olduğu kadar bilge olmalıdır, bildiklerini hayatına da aktarmalıdır. Öğretmenlerin ücretlerinden, öğretmen öğrenci ilişkilerine, öğretme yöntemlerine (Takrir-Tartışma-Gösterip Yaptırma) aile ve çocuk eğitimine pek çok konuya değinmiştir.

Otoriter eğitimi eleştirmiştir

Ibn Haldun adeta bir çocuk gelişimci gibi çocuk eğitiminde ilkeler ortaya koymuş, öğrenciye sert davranmanın zararlı olduğunu belirtmiş ve otoriter eğitimi eleştirmiştir. Otoriter eğitimin çocuklar üzerindeki negatif etkilerini ortaya koymuştur. Baskı ve dayağın öğrenciyi bozacağını belirtmiştir. Bunun yerine sevgi ve şefkate dayalı bir eğitimi ön plana çıkarmıştır.

Ezberci eğitime karşı çıkmıştır

Ibn Haldun ‘Bunlar ilimde meleke sahibi olmak yolunun kitapta yazılanları ezberlemek sanırlar. Yukarıda anlattığımız gibi bunlar melekenin, ilmi münakaşalar ve münazaralarla konuları ve meseleleri zihinde yerleştirmek suretiyle keşfedileceğini unuturlar’ diyerek ezbere karşı çıkmıştır. Her öğrencinin çağdaş eğitimde kabul edildiği gibi biricik olduğunu kabul etmiştir ve bireysel farklılıklar ilkesini öğrenmede dikkate almıştır. Yine somuttan soyuta, basitten zora, tekrar etme ilkelerine uygun bir öğrenmeyi savunmuştur. Ona göre zeka geliştirilebilir bir şeydir.

Eğitim yaşken eğilir

Ibn Haldun eğitimin daha çok din eğitimi olarak algılandığı bir dönemde yaşamıştır. Ona göre eğitim umran ilminin konularından biridir ve insan ihtiyaçlarından doğan toplumsal bir kurumdur. Ve eğitim insana düşünmeyi öğretmesi boyutuyla da insanı diğer canlılardan ayırır. Eğitim ve öğretim kavramlarını daha çok aynı anlamda kullanmış olan Ibn Haldun bilimi de evrensel bir bilgi olarak kabul etmektedir. Ibn Haldun küçük yaşlardaki eğitimin bütün kişiliği yönlendirdiğinin farkındadır, adeta eğitim yaşken eğilir, modundadır. Bu nedenle çocuklukta iyi bir edep ve terbiye görmenin önemini vurgular. Anne babanın ve öğretmenlerin çocuk yetiştirmedeki işbirliğine işaret eder.

Eğitim ile beslenme, ekonomi, siyaset ilişkilerini ve karşılıklı etkileşimlerini ele alır. Ibn Haldun Dünya ve İslam Eğitim tarihinin önemli bir ismidir. Ibn Haldun’un 1332-1406 yılları arasında yaşamış olduğunu düşündüğümüzde, tüm fikirlerinde olduğu gibi eğitimde de çağları aşmış bir deniz deryadır.