Şu koşullarda sıfır ihtimaldir! Yazı bu noktada, hiç de uzamadan bitebilir ama bitirmeyelim. BirGün’den bir arkadaşımız birkaç ay

Şu koşullarda sıfır ihtimaldir! Yazı bu noktada, hiç de uzamadan bitebilir ama bitirmeyelim. BirGün’den bir arkadaşımız birkaç ay önce Altınsay ile röportaj yapmıştı. Herhangi bir yönetimin içerisinde yer alıp almayacağını kendisine sorunca İbrahim Altınsay “Şu dakikadan sonra iki şey olabilirim. Ya başkan ya da taraftar” demişti. 
Taraftar olup, bir taraftar gibi değil de futbolsever olarak yazdığı yazıları takip etmek çok keyifli. 2007 yılının Mart ayında ‘Bugün Doğacak Çocuklar’ başlıklı bir yazı yazmıştı.
O yazıyı ne zaman elime geçse okurum. Şöyle bir bölüm var ki artık Eski Açık’ta maç izleyen benim için o tribünü daha da anlamlı hale getirir:
“Yatılı okul. Kendi başıma gittiğim ilk maç: Beşiktaş-Beykoz: 4-0... Ertesi sezonun ilk maçı Ankara’da... Babamla ve kardeşimle izliyoruz: Ankara Demirspor-Beşiktaş: 1-4... İki sezonda da şampiyonuz. Kadro: Necmi (veya Sabri) , Erkan, Fehmi... Artık ben de tribünlerin müdavimiyim. Yatılı okuldan Kemal ve Ersin’le bir Galatasaray maçı sabahı Dolmabahçe’nin yolunu tutuyoruz. Geç gidersek bilet kalmıyor. Yağmur altında kuyrukta bekliyoruz. Eski Açık’ta tam sıra bize gelince bilet bitiyor. Maç sonuna kadar dışarıda bekliyoruz. Skor: 1-1... Yeni ayakkabılarım mahvoluyor. Olsun, maçtaydık işte. Sonra gidemediğim her maç için, eğer puan kaybetmişsek müthiş bir suçluluk duyacağım: Gitmedim, böyle oldu.”
Bu yazıyı doğumgününde yazmıştı İbrahim Altınsay. Düşlerini, yaşadıklarını, çocukluk günlerini, anılarını ilmek ilmek döşemişti yazısına. Bir taraftar gibi tutkulu, bir âşık gibi futbola sadık!
Bir süredir yazının başlığında olduğu gibi İbrahim Altınsay’ın başkan olup olamayacağı dillendi. Futbol dilencileri bunu defalarca dile getirmelerine, bazı forum ve sitelerde imza kampanyaları düzenlenmesine rağmen İbrahim Altınsay bu başkanlık işine biraz uzak kaldı. Bir başkası olsa bunca mini kampanyaları karşılıksız bırakmaz, hemen başkanlığa adaylığını koyardı. O bunu yapmadı.
Belki de İbrahim Altınsay’ın taraftar ruhu ağır bastı. Yöneticilik yaptığı dönemde de şovenist bir tavır takınmadan çocuklar gibi sevinirdi. Yeri geldi yıllar sonra formasını Kaptan Rıza’ya iade etti, yeri geldi eğilerek skorbord tarafındaki kaleye meşin yuvarlağı yuvarladı. O anları ve geçmişi futbolla ilişkilendirerek yaşadı hep. 
Sıkı bir taraftar olmanın, iyi bir başkan olmaktan daha zor olduğunu düşünüyorum. İbrahim Altınsay’ın yöneticiliğinde yaşattığı heyecanı günün birinde başkan olursa yine yaşatacağına eminim. Kaldı ki 2007 yılında kaleme aldığı, yukarıda da değindiğim yazısındaki heyecanı satır aralarına şöyle yansıtıyordu:
“2000 öncesi... Dünyanın iyi takımları nasılsa, Beşiktaş da öyle olsun ama Beşiktaş gibi olsun istiyorum. Önüme yöneticilik şansı çıkıyor. Takımda oynar gibiyim. İlk maçımız Levski Sofya’yla Şampiyonlar Ligi ön elemesi... Maçın sonlarında Pascal Nouma topu ‘deniz tarafındaki kale’ye yuvarlıyor. Bütün duygularım, anılarım, hayallerim o topun içinde ağlarla kucaklaşıyor.”
Olur da İbrahim Altınsay başkan olursa, Beşiktaşlılar’ın büyük çoğunluğu aynı şeyi söyleyecek:
“İbrahim Altınsay başkan olsun, Beşiktaş şampiyon olmasa da olur.”