İbrahim Gündüz: Şirketlerle AKP’liler el ele

Nisa KÜÇÜK

Küresel iklim krizi ve küresel salgınların tehdidindeki insanlık, olmak ya da olmamak noktasında bir mücadele verirken, Paris İklim Anlaşması’nı imzalayan ve Yeşil Kalkınma Devrimi ilan eden iktidarın gerçekte neler yaptığı Gazeteci İbrahim Gündüz’ün “Altın Girdap” isimli kitabında anlatıldı. Gündüz, kitabında, “Bazı üst düzey yetkililer hangi şirketler için ve neden ricacı oluyor? Bölgesini koruması gereken belediye başkanları, bazı şirketlerin sahipleriyle ne türden ilişkiler geliştiriyor?” sorularına yanıtlar aradı.

Gazeteci Gündüz’ün ikinci kitabı Altın Girdap, Galeati Yayıncılık tarafından yayınlandı. Geçen yıl Türkiye’deki vahşi madenciliğin gerçek yüzünü anlatan “Altın Ölüm” kitabını çıkaran Gündüz, bu yıl da “Altın Girdap”la ticaret-siyaset ilişkilerini ortaya koyuyor.

SİYANÜRLÜ İLİŞKİLER

Gündüz’ün BirGün’e anlattıklarına göre, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ani bir kararıyla 2019 yerel seçimlerine çok az bir zaman kala görevinden azledilen eski Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Enver Yılmaz, Ordu ve Fatsa’yı zehirleyen Bahar Madencilik’e ait siyanürlü madenin sahipleriyle yakın ilişkiler kurdu. Hatta bu ilişkiler Milas-Ören’de bir otel projesi yapacak kadar ilerledi. Ordu’nun toprağını, havasını ve suyunu zehirleyen Bahar Madencilik’in, FETÖ iltisakı nedeniyle devletin el koyduğu KOZA Altın’ın şirketinin uzun yıllar “alt taşeronu” olarak çalıştığı biliniyor.

Bahar Madencilik madeni büyütmek ve Fatsa’nın tepesinde 50 metre derinliğinde bir zehir barajı inşa etmek için hazırladığı yeni ÇED raporuna bir türlü istediği bakanlık onayını alamayınca, Enver Yılmaz’dan yardım istedi. İddiaya göre Enver Yılmaz, dostlukları İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki öğrencilik yıllarına kadar uzanan eski arkadaşı TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un kapısını çaldı. Şentop’dan Fatsa’daki siyanürlü madenin ÇED onayının uzatılması için yardım istedi.

TEHLİKELİ YOL AYRIMI

Ülkenin çok tehlikeli bir yol ayrımında olduğunu belirten Gündüz, şunları söyledi:

"Birileri ülkenin dağlarını, ormanlarını, yaylalarını, meralarını, köylerini, su kaynaklarını ‘meta’ olarak görüp satılığa çıkarmış durumda. Bunu da millete, ‘iş, istihdam, ekonomi’ diye pazarlıyorlar. Onların ‘iş’ dediği milletin köyünün yıkılması; onların ‘istihdam’ dediği yüz binlerce ağacın bir çırpıda içindeki trilyonlarca canlıyla birlikte yok edilmesi; onların ‘ekonomi’ dediği bu ülkenin can damarları olan yaylaların, meraların ve su kaynaklarının acımasızca zehirlenmesi. Bu bir ekonomi değil olsa olsa ‘ekokırım’ olabilir. Tıpkı bir girdap gibi, adına madencilik denilen sistemle Türkiye derinlere doğru çekiliyor."