İktidara yakın Star gazetesi, yayımladığı ve daha sonra Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı İbrahim Kalın’ın rahatsızlık duyduğu sebebiyle internet sitesinden kaldırdığı yazıyı yazan gazeteci Melis Gönenç’i tazminatsız bir şekilde işten kovdu. 5 Kasım’da yayımlanan ve “Neoliberal kültürün simleri dökülürken, Ruhi Su’yu yeniden ve yeniden dinlemekte yarar var”  ifadelerinin yer aldığı ve Bengi Bağlama Üçlüsü’nün CRR’de verdiği konser üzerine […]

İbrahim Kalın rahatsız oldu, Star gazetecisini kovdu

İktidara yakın Star gazetesi, yayımladığı ve daha sonra Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı İbrahim Kalın’ın rahatsızlık duyduğu sebebiyle internet sitesinden kaldırdığı yazıyı yazan gazeteci Melis Gönenç’i tazminatsız bir şekilde işten kovdu.

5 Kasım’da yayımlanan ve “Neoliberal kültürün simleri dökülürken, Ruhi Su’yu yeniden ve yeniden dinlemekte yarar var”  ifadelerinin yer aldığı ve Bengi Bağlama Üçlüsü’nün CRR’de verdiği konser üzerine yazılan yazı, 7 Kasım’da Saray ve İbrahim Kalın’ın rahatsızlığı nedeniyle kaldırılmıştı.

Bunun üzerine gazeteci Gönenç, gazetenin bağlı olduğu Türk Medya grubu tarafından, “İbrahim Kalın ve grubun kurucusu Okan Murat Öztürk’e mektup yazdığınızı, yeni Genel Yayın Yayın Yönetmeniniz Abdülkadir Özkan tarafından Ceyhun Bozkurt’a ait ‘Günlük’ isimli kitabın tanıtımına ilişkin görevlendirildiğiniz halde, kızağa çekildiğinizden bahisle verilen görevi yapmaktan kaçındığınızı, bir siyasi hareketin ya da ideolojinin militanı olmadığınızı ve Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı İbrahim Kalın’ın adı etrafında tam bir korku ve panik ortamı oluşturulduğunu ifade etmektesiniz” denilerek işten kovuldu.

Türk Medya grubunun, Gönenç’e sunduğu işten çıkarma belgesi

Gazete yönetimi, 7 Aralık 2018 tarihinde Gönenç’in verdiği savunmayı geçerli görmeyerek, Gönenç’in iş akdini İş Kanunu’nun 25. maddesinde yer alan “İşçinin, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarf etmesi veya davranışlarda bulunması yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnatlarda bulunması” maddesi gereğiyle feshetti.

Gönenç, BirGün’e yaptığı açıklamada süreci şu şekilde anlattı:

“5 Kasım’da, müzikal estetik açısından Ruhi Su tarzını öne çıkaran ve bağlamayı eşlik sazı olmaktan çıkarıp gitarlaştırmaya çalışan biçimleri neoliberal estetiğe sokan yazım 7 Kasım’da Saray ve İbrahim Kalın’ın rahatsızlığı nedeniyle kaldırıldı. Bunun üzerine İbrahim Kalın’a bir mektup yazdım. Sansür haberi basına yansıyınca Türkmedya Dijital bölümünde kıyamet koptu. Genel yayın yönetmeni Yusuf Özhan görevden alındı.  Yerine gelen Abdülkadir Özkan (Diyanet İşleri Başkanlığı Basın ve Halkla İlişkiler eski müşaviri, Ahmet Davutoğlu’nun başdanışmanlarından) bana Ceyhun Bozkurt’un yeni çıkmış olan Günlük adlı kitabının tanıtımı için yazarın cep telefonunu verdi. Okumadığım bir kitabı tanıtamayacağım gibi günlük ve değişken politikalara uzak olduğumu da belirtip bir siyasi hareket ve ideolojinin militanı olmadığımı vurguladım. Ve işime son verildi.”

Gazeteci Melis Gönenç, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı İbrahim Kalın’a bir mektup yazarak durumundan bahsetti. Gönenç’in Kalın’a yazdığı mektup şöyle:

5 Kasım’daki “30. Yılında Bengi Bağlama Üçlüsü” başlıklı konser değerlendirme yazımın, 7 Kasım’da, “çok yukarılarda ciddi rahatsızlık doğurduğu” ifade edilerek, eleştirel kısımların düzeltilmesi ya da erişime kapatılması gerektiği söylenince çok şaşırdım; günlük siyasetin epey dışında bir konunun, üstelik şu ana kadar benzer yaklaşımlı hiçbir yazıma müdahale edilmemişken, nasıl olup da böyle bir rahatsızlığa yol açabileceğini anlayamadım, hala da anlayabilmiş değilim. Zaten ilgili bölümün yöneticileri de, “çok yukarısı”ndan başka bir gerekçe belirtmediler. Tabii, yazı erişime kapatıldı.

“Çok yukarısı”nın Cumhurbaşkanlığı makamı ve İbrahim Kalın olduğu söylenince, şaşkınlığıma başka duygular eklendi.

Önce sevindim; onca koşuşturma arasında kültür-sanat sayfalarını yakından izliyor olduğunuz varsayımı gerçekten sevindiricidir. Bunu, müzikle olan bağınızın derinlikli oluşunun göstergesi sayma eğilimindeyim.

Sonra mahcubiyet duygusu; ardında yüzlerce yazı ve bu alanda uzun yıllar bulunan biri olmadığım halde, “haksız bir ün”ün konusu mu oldum, endişesine düştüm. İzliyorsunuzdur, son zamanlarda bu tip insanlar o kadar çoğaldı ki…

En sonunda ise üzüldüm; bir müzik insanının, üstelik, ülkenin müzik yaşamının karmaşık ve zorlu sorunlarından haberdar olduğunu varsaydığım birinin, bu tarz bir “yasakçı” tutum içinde olması… O kişinin siz olmadığına o kadar inanmak istiyorum ki!

Kraldan çok kralcı birilerinin isminizin arkasına sığındığı ümidini taşıyarak,

Saygılarımla.


İşte gazeteci Melis Gönenç imzalı kaldırılan o yazının tamamı:

Türk halk müziği tarihsel dönemlerin belirlediği evrelerden geçerken değişik görünümler sunmuştur: Aşık geleneğinin ‘şehir folkloru’nda seyreltilmesi, çoksesli müziğe kaynaklık, Yurttan Sesler, Ruhi Su modeli, Anadolu Pop, arabesk vb.

NEOLİBERAL ESTETİK

1980’li yılların ikinci yarısından itibaren ayak sesleri duyulan ve 90’lardan bu yana hegemonik olan neoliberal dalga, müziği de etkilemiş, Türk Halk Müziği de bundan payını almıştır.

İlk görünüm, ‘hibrid’ modellerin ikonlaştırılmasıdır; popüler ifadeyle, ‘ortaya karışık’ tat ve duyarlılık dayatması. ‘Tını zenginliği’ içerik kayması yaşayarak görgüsüzlük ölçütü olmuş, enstrümantal ve vokal icrada tarihsel olarak belirlenmiş sınırların aşılması anlamı taşımaya başlamış, opera sanatçılarıyla popçular, cazcılarla arabeskçiler, senfonik orkestralarla fantezi müzikçiler yan yana getirilmiştir.

İkinci adım, zorlama transpozisyon kültürüdür: Hiçbir açıdan birbirine benzemeyen müzik aletlerinden birinin çalış biçimini, ötekine uygulamak. Çalış tekniği ile ses arasındaki makasın açılmaya başlaması, söz konusu müzik aletinin işlevi ve konumunun bulanıklaşmasına yol açar ki, bu da ‘hormonlu’ modellerin ortaya çıkışını kolaylaştırır.

BAĞLAMA GİTAR DEĞİLDİR

Bağlama bir eşlik sazıdır. Bağlamadan ‘solist’ çıkarmaya çalışmak, onu gitarlaştırmak anlamı taşır. ‘Modern şelpe’, ‘yeni gelenek’ gibi adlandırmalar, bu zorlama kültürün yaldızlı tanımlarıdır, kolaya kaçmaktır; bir dönemin Anadolu Pop kolaycılığının, günümüzde sınırları tamamen silikleşmiş olan caz tarzında yeniden üretilme çabası.

Ahmet Kaya henüz ünlenmeden önce, farklı bağlama çalış tekniğini Ruhi Su’ya gösterme çabasında; bir gün fırsatını yakalar ve ‘Mahsus Mahal’i çalmaya başlar. Daha yarısına gelmeden Ruhi Su sinirli bir şekilde keser: ‘Öyle at teper gibi bağlama çalınmaz, kavga edilmez bağlamayla, bağlama ile meşk edilir.’ İşaret ettiği, bir eşlik sazının doğru işlev ve konumuna yönelik hassasiyettir. Tıpkı Neşet Ertaş’ın bir ömür koruduğu tavrı gibi.

Nitekim, Arif Sağ’a gelene kadar, usta kabul edilen hiçbir halk müzikçisi ‘virtüöz’ sıfatını taşımamış, trio’lar oluşturmamıştır. Çünkü bağlama virtüözite gerektirecek bir saz değildir. Halk müziğinin değeri başka ölçütlere tabidir. Bu arada, Arif Sağ’ın ‘arabesk’ tünelinde yolculuğunun da tesadüf olmadığı belirtilmeli.

KONSER HALİ

Okan Murat Öztürk’ün kurduğu Bengi Bağlama Üçlüsü, işte bu neoliberal çizginin, trio olarak ülkemizdeki en gelişkin örneği. Önce kurumsal derinlik kaygısıyla; bu tarz oluşumların değil otuz yıl, üç yılı bile bulmasının mucize sayıldığı bir yerde, ‘yeni gelenek’ arayışıyla geçmiş otuz yıl önemli bir istisnadır. Ne yazık ki, şu ana kadar ciddi incelemelerin konusu olduğunu söylemek zor.

Konser seçkisinin kendi yaklaşımları açısından tutarlı bir bütünlük sergilediği belirtilmeli. Erol Parlak, Serdar Kılıç ve Kıraç’ın katılımı da, söz konusu tutarlılığın diğer bir ayağını oluşturuyor.

Yağcılar Zeybeği, Acem Kızı, Naz Barı gibi parçalarda bağlamanın gitarlaştırılması, Hicazkar Sirto’nun vasat düzenlemesi, Suya Gider Allı Gelin’deki yurttan sesler edası, Karahisar Kalesi’ndeki kakofoni, Suda Balık Oynuyor’da fasıl havası, Gıcır Gıcır Gelir’in daha fazla enstrümantal sese gereksinimi, şehir folkloruna en yakın olan Rast Zeybek ve Nikriz Longa’da nefes alıp vermekte zorlanan  mekanik yorum… Erdem Şimşek’in dört telli bağlama ile sunduğu deneysel çalışma, icra hâkimiyeti açısından parlak bir örnekti. Ancak, duyumsattığı bağlama mıydı!? Haydar Haydar’ın icrasının ise oldukça doygun ve duru olduğunu söylemeden geçmemeli.

Her üç müzisyenin de enstrüman hakimiyetleri gerçekten göz dolduruyor. Ancak, bu konuda o kadar zorluyorlar ki, vokal icraları müthiş sönük kalıyor.

Neoliberal kültürün simleri dökülürken, Ruhi Su’yu yeniden ve yeniden dinlemekte yarar var.”