Her ulusal maç haftasından sonra ülke futbolunun dibi gördüğünden bahsedip duruyoruz. Bu sefer dibi görmekle uğraşanlara değil, dipten zirveye ulaşmaya çalışan bir ülkeye, bu işlerin nasıl yapılacağının dersini veren İzlanda’nın bu işi nasıl başardığına bakalım.

İsveçli Lars Lagerback, 2011 Ekim ayında İzlanda’nın teknik direktörlüğüne geldiğinde takım FIFA sıralamasında Lihtenştayn’ın dahi altındaydı. 2014 Dünya Kupası grup kuraları çekildiğinde altıncı ve son torbada bulunuyordu. Avrupa kıtasındaki 53 takım içerisinde 48. FIFA sıralamasında 121. durumdalardı. 3 yıl geçti o günden bu yana. Bugün aynı sıralamada 28. durumdalar. Türkiye ise 3 yıl önce 24. sırada iken bugün 46. sırada. Birkaç sene önce futbol dendiğinde hakkında akıllara Eidur Gudjohnsen’den başka hiçbir şey gelmeyen ülke bunu nasıl başardı?

Her şey, 2002 yılında, 29 yaşındaki, Sigurður Ragnar Eyjólfsson’un İzlanda Futbol Federasyonu (KSI) Eğitim Komitesi’nin başına getirilmesiyle başladı. Eyjólfsson’un ilk işi ülkedeki eğitmen ihtiyacını gidermek ve UEFA onaylı antrenör kurslarını tahsis etmek oldu. 2005 yılına kadar İzlanda’da UEFA A lisansını almış bir antrenör yoktu. Son 9 yılda ise tam 142 antrenör bu dereceye sahip oldu. UEFA B derecesi de hesaba katıldığında İzlanda’da 2012 yılında tam 520 antrenör futbol organizasyonunda görev yapmaya hazırdı. Bununla beraber İzlanda futbol ağacında, sadece 92 futbol takımı mücadele ediyordu. Bunun en büyük sonucu, geri kalan hocaların altyapılarda ve futbol okullarında görev yapması oldu. Ancak hamleler bununla sınırlı kalmadı. Mayıs-Eylül arasında oynanan İzlanda Premier Ligi, Úrvalsdeild, ülkedeki futbolculara çalışmak için 7 aylık bir süre bırakıyordu ve bu sürede iklim koşulları oldukça sertti. Bunun üzerine devlet büyük bir kapalı futbol sahası projesi başlattı. Ülkede 2002 yılında 5 suni çime sahip saha ve 1 kapalı futbol sahası vardı. Bugün suni çime sahip saha sayısı 22 ve 7 adet de kapalı futbol sahası var.  Bu gelişmenin etkisini şöyle anlatalım. 2014 Dünya Kupası elemeleri play-off maçında Hırvatistan karşısına çıkan kadrodaki isimlerin tümü 1988-91 yılları arasında doğmuştu, yani bu antrenör ve tesis hamlesi başladığınde 10’lu yaşlarının başındaydılar. Örneğin 2005’te Alfred Finnbogason, Fjölnir’den, 2003’te Gylfi Sigurdsson da FH’den, altyapısından önemli oyuncuları çıkarmasıyla ünlü Breidablik’e transfer oldular. Bugün bu 2 oyuncu Real Sociedad ve Tottenham’da forma giyiyor. Yani bugünkü takımın ağır topları, o futbol devriminin ürünleri.

Tabii bu yapının oluşmasında ülke insanının karakterinin de önemi var. Teknik direktör Lars Lagerback, İzlandaca bilmemesinin çok büyük bir problem yaratmadığını, futbolcuların tümünün iyi derecede İngilizce bildiğini söylüyor. İzlandalı futbolcular, küçük ve az nüfuslu bir ülkede yaşamanın etkisiyle halktan kopuk değiller, şöhretli yıldızlar olarak görülmüyorlar, işlerine sadıklar, çalışkanlar, farklı koşullara uyum sağlayabiliyorlar ve liderlik yeteneklerine sahipler.

Son 5 yılda, 20’nin üzerinde futbolcu 21 yaş altı takımından A takıma yükseldi İzlanda’da. Ülke nüfusunun yüzde 8’i, futbolculuk lisansına sahip ki bu müthiş bir rakam. 2015 Avrupa 17 yaş altı şampiyonası eleme turuna kalan takımdaki 3 oyuncu ülke dışında forma giyiyor. Bu rakam 19 ve 21 yaş altı takımında 9, A takımda ise 22 (!).

Lars Lagerback kariyeri boyunca tek adam olmayı değil fikir teatisini yararlı bulan bir adam oldu. İsveç’te 4 yıl boyunca Tommy Söderberg’le beraber ulusal takım teknik direktörlüğünü yapmıştı. Bugün kendisine öğretilen modeli gelecek nesillere aktarıyor ve 2013 yılından beri, Heimir Hallgrímsson’u yanında oturuyor. Euro 2016’dan sonra görevi ona bırakacak. Doğal güzelliklerle dolu İzlanda, futbolda da büyük bir övgüyü hak ediyor.