Siyasal İslam’ın ikiz yumurtalarının birbirine çarpıp, birinin kırılmasının ardından bir yıl geçti. Başbakan müjdeyi verdi; OHAL uzatılıyor! AKP Siirt Milletvekili Yasin Aktay; “Darbe başarılı olsaydı, yüz binlerce insan keyfi biçimde tutuklanacaktı” dedi. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ise 15 Temmuz’un yıldönümünün ilk konuşmalarından birinde, “Artık Türkiye’de hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak” ifadelerini kullandı.

Bu sözler sadece ileriye dönük olarak değil yakın geçmiş açısından da can sıkıcı bir gerçeği yansıtıyor. Gerçekte de ülkede hiçbir şey 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden önceki gibi değil.

Türkiye neredeyse bir yıldır OHAL KHK’leri ile yönetiliyor. Şu ana kadar 160’ı gazeteci 54 bin kişi tutuklandı. Yüz binlerce insan işlerinden edildi, pek çoğu ise sürgün oldu.

Türkiye; son bir yılda ancak filmlerde, senaryolarda görülebilecek olaylara tanıklık etti. Çürümeyi, yozlaşmayı, felakete sürüklenen toplumun başına gelenleri anlatan çarpıcı hikâyeler ortaya çıktı. Darbeyle, uzaktan yakından ilgisi olmayan iki eğitimcinin durumu bile olan biteni anlatmaya yetti. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça tam 129 gündür açlık grevinde. Eylemlerinin son iki ayını ise ‘göz önünde olmasınlar’ diye cezaevinde geçirmeye mahküm edildiler. Yaşam ve ölüm arasındaki kritik eşiği bile geçmiş durumdalar. Artık ne yazık ki her an istemediğimiz bir haberle yüzleşebiliriz.

Semih Özakça’nın eşi Esra Özakça da 53 gündür, eşini yanlız bırakmamak ve ‘iyi günde kötü günde’ sözünün içini doldurmak için açlık grevinde... Avukatları; uzlaşma ve destek çabalarını sürdürüyor.

Olan biteni; Nuriye Gülmen ile birlikte açlık grevini sürdüren Semih Özakça üzerinden değerlendirmek mümkün: Kendisi cezaevinde, eşi ev hapsinde, avukatı ise tetikçilerin hedefinde. Yani ibretlik bir devlet dersi!

Esra Özakça: Devlet 10 kişiyle savaşıyor

Yakında kelepçe takılacak ve dışarıyla bağı kesilecek olan Esra Özakça; neredeyse gerçeküstü bir hal alan süreci aktarıyor: “Presodürleri tamamlıyorlar. İkâmetgah adresim Ankara’da. Ancak Eskişehir’de ev hapsi vermek istiyorlar. Bunu kabul etmek mümkün değil. Aslında ev hapsi Türkiye’de çok sıkı bir uygulama değil. Ancak bize gelince iş değişiyor. Kararın çıkmasının ardından süratle uygulanmaya başladı. Eğitimci Acun Karadağ ve Nazan Bozkurt’un ev hapsi başladı. Nazifi Onay ve ben bekliyoruz. Birlikte kalmak istediğimiz için aynı ikâmetgâh adresini verdik. Ama bizi ısrarla ayırmak, hatta başka şehirlere dağıtmak istiyorlar. Devlet, çocukça oyunlar oynuyor. 10 kişiyle savaşıyor.”

Özakça; şunları aktarıyor: “Ev hapsi kurnaz bir yöntem. Kamuoyunda cezaevi kadar karşılık bulup, tepki toplamıyor, etki yaratmıyor. Hakkını arayan insanları sokaktan çekmenin ve sesleri cılızlaştırmanın en etkili yöntemi. Halk desteğini kırmak ve bizi unutturmak istiyorlar.”

Esra Özakça; AKP’nin her gün dozunu biraz arttırdığı hukuk skandallarından da söz ediyor: “Başından beri, sadece işimizi istediğimizi söylüyoruz. Devlet, “Yanlışlıkla işinden attığımız kişiler oldu” diyor. İşte biz onlardanız. Ortada insan canı varken, böyle inatlaşmanın anlamı ne? Yapılacak şey çok basit. Hatayı kabul edip taleplerimizi görmeleri lazım. Nuriye ve Semih cezaevinden çıkacak ve işimize döneceğiz. İktidar bununla kendini de rahatlatacakken, çocuk oyunlarında bile yaşanmayacak inatlaşma yolundan geri adım atmıyor.”

“Devlet ciddiyetini her gün biraz daha yitiriyor” diyen Esra Özakça, kendilerine uygulanan akıllara zarar ‘suç yaratma ve cezalandırma, yöntemlerinden de söz ediyor: “Sesimizi kesmek, bizi kamuoyundan koparmak için bahanelere ihtiyaçları var. Ancak suçumuz olmadığı için çaresiz kalıyorlar. Hakkımda hazırlanan dosya boş. Mahkemede skandal sorulara cevap vermemi istediler. Telefonumda, eşimle olan fotoğraflarımı gösterip, bu fotoğraflar ne, eşinle neden fotoğrafların var?” diye sordular. Bir insanın eşi ile olan fotoğrafları üzerinden ‘terör’ dosyası hazırlamak ancak Türkiye’de olur. Böyle sudan bahanelerin yaratılması, baskının yukardan talimatla geldiğini ve bu eylemin devleti çok korkuttuğunu gösteriyor. Özakça, eşi ve Nuriye Gülmen’in durumuna şöyle değiniyor: “Nuriye Hocayı en son ev baskınında gördüm. Semih ile hafta başında görüştük. Durumları kötüleşiyor. Her an istemediğimiz bir şeyle karşılaşabiliriz.”

Kozağaçlı: Çadır devletinde olmaz

İşleri için açlık grevi yapan eğitimcilerin durumunun gün geçtikçe hukuk ve demokrasiden uzaklaşan Türkiye’nin çarpıcı örneklerinden biri olduğunu yinelemekte yarar var. Üstelik bu örnek; gün geçtikçe daha da dallanıp budaklanarak başka hukuk skandallarını da beraberinde getiriyor. Nuriye ve Semih hocaların avukatları da hedef gösteriliyor. Yandaş basın ve havuz medyasının hedefinde olan ve çirkin iftiralara maruz kalan Selçuk Kozağaçlı, “Bunlar çadır devletinde olmaz” diyor.

Selçuk Kozağaçlı neden hedef gösterildiğini şöyle anlatıyor: “Hedef gösterilmem, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtüzüğünün 39. maddesindeki acil talepli başvuru ile ilgili. AİHM, her emsal dosyada önce prensip olarak açlık grevinin bitirilmesi konusuna vurgu yapar. Ancak incelemeyi de sürdürür. Tutukluluk halinin gerekçesine, neden açlık grevi yöntemine başvurulduğuna, işkence ve cezaevi koşullarına bakmaya devam eder, raporlar. Müvekkillerimiz AİHM’e, “Avukatlarımızla görüşmek istiyoruz”’ demişler. Mahkeme ara kararında bunu da yazmış. Devlet; kamuya kapalı dosyayı basına sızdırmış. Üstelik, cımbızlamış ve çarpıtmış. Sadece ‘avukatlarımızla görüşmek istiyoruz’ bölümü verilmiş. Yandaş basın bunun üzerine atladı ve AİHM ara kararını, ‘gerçeği yansıtmayan bir biçimde’; ‘Avukatlar istemediği için açlık grevini bırakmıyoruz’ şeklinde verdi. Hak ihlallerinden ise söz etmedi. Adalet Bakanlığı, siyasi polis ve İçiçleri Bakanlığı ve yandaş medyanın, tetikçilerin birlikte işlediği önemli ve organize bir suç. Gizli bir dosyanın paylaşıldı. Karar çarpıtıldı ve yalan söylendi. AİHM’in vurgu yaptığı hak ihlallerinin üzeri ise örtüldü. Bunlar ancak hukukun bittiği yerlerde olur.”

Avukat Kozağaçlı; bir diğer büyük suça ise şöyle değiniyor: “Örnekleri çok fazla. İş, tetikçilere havale ediliyor. İnsanlar hedef gösteriliyor ardından da tutuklanıyor ya da daha vahim örnekler yaşanıyor. AKP iktidarı işleri buraya getirdi. Bu denli hukuksuz davranmalarının, doludizgin suç işlemeye devam etmelerinin tek bir nedeni ve açıklaması var: Çok çaresizler!”

Türkiye’de darbenin birinci yılı geride kalırken; iki akademisyenin öyküsü üzerinden bile çürüme ve çöküş gözler önüne seriliyor. Darbe bir lütuf! Başbakan müjdeyi veriyor verdi: OHAL uzayacak!

AKP Genel Başkanı ve sözcülerinden üst üste çarpıcı açıklamalar...

“Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak... Eğer darbe başarılı olsaydı...”

Eğer...

İki akademisyen üzerinden ibretlik devlet dersi

İktidarın aklımızla imtihanı...

Devlet... Ahmet Şık’ın kulakları çınlasın, o da 197 gündür tutuklu!

*****

'UZAKTAN BAKIN'

Gardiyanların, eğitimcileri her gece ‘öldüler mi’ diye kontrol ettikleri ortaya çıkmıştı. Ayça Söylemez’in haberinin üzerine bir detay da biz ekleyelim. Kozağaçlı gardiyanlara pencereye gidip bakın denildiğini tembihlediklerini aktarıyor. Ancak gardiyanlar buna karşı çıkmışlar. Üstlerine, iki eğitimcinin uzaktan bakarak ölüp ölmediğinin anlaşılamayacağını ifade etmişler. Böylece kendilerine, ‘o zaman gidin dürtün’ denmiş!