Serap’ı kim yakmıştı? Serap, hani şu otobüsten inerken, üzerine molotof kokteyli isabet eden, sonra da bir aya yakın ölümle pençeleşip ölen 17 yaşındaki lise son öğrencisi kız; hepimizin yavrusu, kardeşi: Güle güle uyusun.

Serap’ı kim yakmıştı? Serap, hani şu otobüsten inerken, üzerine molotof kokteyli isabet eden, sonra da bir aya yakın ölümle pençeleşip ölen 17 yaşındaki lise son öğrencisi kız; hepimizin yavrusu, kardeşi: Güle güle uyusun.

Katilller, tabii, KCK/PKK’lı teröristlerdi; ama, epey bir sonra ortaya çıktı, MİT’in mahkemeye yazdığı yazıyla: İstanbul’da, araba kundaklayan, otobüs yakanlar arasında, hatta başında MİT elemanları vardı; yani, Hakan Fidan üzerinden Erdoğan’ın adamları.

Millette infial uyansın, herkes PKK/KCK’ye, onlar üzerinden de Kürtlere düşman olup linçe şartlansın; dolayısıyla Kürtler de bu durum karşısında sinip ezilsinler.

E, şimdi de bayraklar yakılıp  Atatürk büst ve heykelleri parçalanıyor: Serap’ı yaktıranlar, açık ki yine devrede. Amaç, Batı’da Kürt düşmanlığı doğsun.

Bunların tek bir siyaset formatları var: Kimler ki daha kalabalık, onları daha az kalabalık olanlara karşı kışkırtarak, doğrudan doğruya ve en alçakçasından bir Ku Klux Klan hegemonyası kurmak, linçe dayalı.

İlk başta F-4 uçağını ısrarla Suriye üzerinde uçurttular, sırf düşürülsün de ulusal bir infial ortamı doğsun diye: İki pilotun otopsi raporunu hâlâ gerek ailelerinden, gerekse avukatlarından bile gizli tutuyorlar.

Daha sonra Reyhanlı ihaneti: Patlatılan iki minibüsün bomba dolu olarak ülke topraklarında iki haftadır dolaştığını bilirlermiş; ama, hiçbir şey yapmamışlar. Katliamdan hemen sonra, bu işi ‘Esed’ yaptı alçaklığı üzerinden, pek bir sevindilerdi “Obama karşısında Erdoğan’ın eli bayağı bir güçlenecek, ABD’yi Suriye’ye doğrudan müdahaleye ikna konusunda” diye; açıkça, utanmazca/canice, patlamanın hemen ardından, televizyon kanallarında.

Erdoğan, Amerika’dan eli boş dönünce, insiyakî mezhepçiliğini yapıp, ’53 Sünnî vatandaş’ımız öldü diyerek ‘İnsan’a yine bir salvo gönderdi. Amerika doğrudan müdahil olsun diye, yüzlerce insanı öldürttüler Suudî zehirli gazıyla; ham maddeleri de mahkeme tespitiyle Türkiye’den gitmiş olan.

Başka birçok numara; ama, en son 49 insanın IŞİD’e teslimi, rehine olarak. 180 caniyi IŞİD’e teslim etmek ve/veya vahşete karşı çıkmamak, bu arada Cumhuriyet’e de son darbeyi vurmak için mi?

Kobani’yi düşürtüp Rojava’nın tasfiyesinin önünü açmak, ülkemizde iktidarı ele geçirmiş insan düşmanlarının baş hedefi. Cumhuriyet, insanın haysiyet beratı: “Hanedandı, hilafetti, sultanlıktı, kiliseydi; kudretini ‘insanüstü’nden alan hiçbir iktidara boyun eğmem; Tanrı varsa bile, o da dahil hiçbir şey önünde, değil kulluk ve secde etmek, çatır çatır hesap da sorarım” diyen ‘İnsan’ın ‘motto’su.

Cumhuriyet, Arapça’dan türetilme anlamsızlaştırıcı bir uydurma kelime; aslı, bizim anlayacağımız karşılığı, kısaca ‘türkçe’si ‘res-publica’; yani, herkese ait, herkesin olan, herkese açık (umumî), dolayısıyla her şeyi açık (alenî) olan ‘şey/varlık/gerçeklik’

İktidarın meşrûluk kaynağını ‘insan-dışı/gökyüzü’nden indirince kimin eline vereceğiz konusunda ‘millet/ulus’, burjuvazi açısından tabii ki elverişli ve kısmen de olsa ikna edici bir uydurmacaydı; ama, Rojava’da deneyimlenen, ulus-devlet zorlamasını geçersiz kılarak aşan bir hamledir ve işte tam tamına bu yüzden de, insanı, değil ulus fiksiyonunun ötesine götürmek, jenital organları temelinde ayırıma tâbi tutup köleleştirme peşindeki cani yamyamların baş hedefidir.

Ha kelle kesmek, ha mitinglerine kefenli militanlar taşımak; her ikisi de eşit derecede terörist; yani, insanları dehşete düşürüp sindirmeyi amaçlayan pratiklerdir ve de kendi topraklarına düşen IŞİD mermileri karşısında IŞİD’e cevap vermek yerine kendi vatandaşlarına polis/asker zoruyla kendi yurtlarını boşalttırtan bir iktidar, artık o insanların değil IŞİDcilerin devletidir ve de Erdoğan, bu güzelim ülkeyi iç savaşa götürmektedir.